Kamala Harris, Demokratların yeni ABD Başkan adayı olunca mal varlığı ile ilgili bildirimleri de kamuoyunun gündemine geldi.
WSJ'nin bu konudaki haberine göre Kamala Harris'in şu an için hayatındaki en sıkıcı şey, birikimlerini değerlendirdikleri yatırım araçları.
Bugüne kadarki birikimleriyle hep düşük riskli yatırımlar yapmışlar, onun için az kazanabiliyorlar.
Zaten Kamala Harris'in eşi Doug Emhoff, karısı Başkan Yardımcısı seçilince "fakirleşmeyi" tercih etmiş.
Yılda 1 milyon 200 bin dolar kazandığı avukatlık bürosundaki işini bırakıp, yılda 175 bin dolar kazandığı üniversite hocalığına geçmiş. Dedikodudan çekindiği için! Ne garip değil mi?
Onun için de son yıllarda ailenin en büyük gelir kaynağı Harris'in maaşı ile yazdığı kitaptan elde ettiği telif geliri. Bunun içinden hayır kurumlarına da 23 bin dolar bağışlamışlar.
Ve Kaliforniya'daki evleri için yüzde 2,6 faizle kredi borcu ödüyorlar ve bugüne kadar yaptıkları en akıllı yatırım da bu.
Çünkü krediyi faizlerin en düşük olduğu dönemde almışlar.
"Fırsatları paraya çevirme konusunda" bizimkiler kadar zeki ve kıvrak olmadıkları anlaşılıyor.
Mesela Cumhurbaşkanı'nın oğlu Burak Bey kardeşimiz, bisküvi satarken birden fırsatın farkına vardı ve denizcilik işine girdi.
Sadece kendisini değil, amcasını ve babasının eniştesini de işe ortak etti. Hayırlı evlat tanımının canlı timsali yani.
Küçücük bir gemicikle başladığı armatörlükte öyle hızlı yol kat etti ki rakibi sadece Binali Yıldırım Bey'in çocukları.
Gerçi karar veremedim kimin çocukları bu işte daha başarılı diye ama aslında rekabet de yeni başlıyor sayılır.
Çünkü amca Mustafa Erdoğan ile enişte Ziya İlgen gemi ve tanker işletmeciliği şirketlerindeki hisselerini Sümeyye Bayraktar, Esra Albayrak ve Bilal Erdoğan ile ortak oldukları şirkete devrettiler.
Yani Erdoğan ailesinin çocukları ilk kez tam kadro olarak Yıldırım ailesinin çocuklarının karşısına çıkıyor.
Bir tür "derbi" sayılır mı bu, bilemedim.
Siyasete girmeden önce gecekonduda yaşamakla övünenlerin, bugün sülalece saraylarda yaşıyor olmaları, ABD'li politikacılara örnek olmalı.
Türkiye'nin hava ve suyunun bu işteki rolünü de ihmal etmeyelim derim.
Siyasete girenlerin yakınlarındaki ani zihin açıklığını ben buna bağlıyorum. Havamız güzel, suyumuz temiz, zihin açıklığı veriyor; ama sadece siyasette yakını olanlara!
* * *
Haber yanlışsa, doğrusunu sen söyle
Cumhurbaşkanı tarafından Anayasa Mahkemesi üyeliğine tayin edilen Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı Metin Kıratlı'nın, AKP Ankara İl Başkan Yardımcısı Serkan Korkutataile Bodrum'da iki kişilik yemek için 168 bin lira hesap ödediği iddia edilen habere "erişim yasağı" getirildi.
Yasağı ihlal etmemek için haberin ayrıntılarına girmeyeceğim.
Zaten konumuz da yemek faturası ve tutarı değil, "erişim yasağı" meselesi.
5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un 8. Maddesi hangi durumlarda erişim engellenmesi ve içerik çıkartılması yapılabileceğini düzenliyor.
Buna göre "intihara yönlendirme, çocukların cinsel istismarı, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanılmasını kolaylaştırma, müstehcenlik, fuhuş, kumar oynanması için yer ve imkân sağlama, Atatürk aleyhine işlenen suçlar, spor müsabakalarında bahis ve şans oyunları düzenlenmesi hakkındaki suçlar ve devlet istihbarat hizmetleri ve yetkisiz olarak MİT belgelerini ve mensuplarını ifşa etmek gibi suçlarda", eğer "kuvvetli suç şüphesi varsa"erişimin mahkeme kararıyla engellenmesi mümkün.
AYM üyeliğine tayin edilen devlet memuru Metin Kıratlı'nın durumu, AYM tarafından iptal edilen aynı kanunun 9. Maddesindeki "kişilik hakları" ile ilgili.
Anayasa Mahkemesi, bu maddeyi "ifade ve basın özgürlüğüne ağır müdahale"gerekçesiyle iptal etti.
Çiçeği burnunda Anayasa Mahkemesi üyesinin, Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce iptal edilmiş bir kanun hükmüne arkasını vererek, erişimi engelletmesine ne isim vermek gerekir, bilmiyorum.
İlginç bir hukuk anlayışı deyip geçebilir miyiz?
Peki bu kararı alabilen yargıcı ne yapmalıyız?
Vatandaşlar haklarının korunması için yargıçlara güvenemeyeceklerse, kime güvenecekler?
Normal olarak "müddei iddiasını ispatla yükümlüdür" denilir ancak konu basın özgürlüğü ise bu iş pek de öyle yürümüyor.
AİHM'nin "Slovakya'ya karşı Radyo Twist" için verdiği karar, Metin Bey'in yemek faturası ile ilgili iddiaya tıpa tıp uyuyor.
Hatta olayın kahramanlarından biri olan Adalet Bakanı Yardımcısı, tıpkı Metin Bey gibi olayın ortaya çıkmasından sonra Slovakya Anayasa Mahkemesi üyeliğine atanmış.
Metin Bey, kanunları altüst edip erişim engeli getirmeye çabalayacağına, yediği yemeğin faturasını gösterip "o kadar ödemedik, bu kadar ödedik" diyebilseydi, mesele çoktan kapanmış olurdu.
Haber yanlış ise "doğrusu şudur" demek bu kadar zor olabilir mi?