Trump geliyor!

Amerika’da seçim yarışına giren Biden ve Trump ‘siyasetçi tipleri’üzerine gözlemler yapmak için çok ilgi çekici örnekler. Özellikle de siyasetçinin ‘iktidar hırsı’ açısından.

Hocam Ali Fuat Başgil’in şu cümlesi hiç aklımdan çıkmaz: “Siyaset insan ihtiraslarının en çok kabardığı bir sahadır.” (Vatan, 20 Ocak 1949)

Şu Biden’a bakın… Yönünü şaşırıyor, boşluğa el uzatıp tokalaşıyor… Zelenski’ye Putin diyor… Kendisinin Başkan Yardımcısı Kamala Haris’e “Bayan Trump” diyor!

Demokrat’ Parti’den önde gelen isimler Biden’ı yarıştan çekilmeye çağırmıştı. Trump’ın karşısına göz dolduracak başka bir adayla çıkmak için…

Ama Biden vazgeçmedi, “en uygun aday benim, Trump’ı yeneceğim” diye cevap verdi.

Siyaset nasıl bir hırs yaratıyor, görüyorsunuz.

Karşısında Trump gibi biri.

BİR MEGALOMAN

Trump dengesiz bir megalomandır. Hatırlıyorsunuz değil mi? Bir defa Rahip Brunson için, bir defa da Suriye’de çizdiği çizgiyi Türkiye’nin aşmaması için “ekonominizi mahvederim” diye küstahça açıklamalar yapmıştı.

‘Ekonominiz zarar görür falan’ değil, “mahvederim” sözündeki “ben”vurgusu!.. Trump 7 Ekim 2019 günlü aynı mesajında megaloman kişiliğini ifşa eden bir laf daha söylüyordu: “Benim büyük ve emsalsiz bilgeliğim…” (My great and unmatched wisdom)

Pupülist Trump’a göre, Amerika hep ‘halk düşmanı elitler’ tarafından yönetilmişti, kendisi ilk defa “halk adamı” bir başkandı ve “Amerika’yı Tekrar Büyük” yapacaktı.

“Büyük Amerika”nın başına gelmiş bir “Büyük Adam”dı ve hiçbir ABD başkanının yapmadığını yapmıştı: BM kararlarına aykırı olarak Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmişti! (6 Aralık 2017)

Temmuz ve Ağustos 2018’deki Avrupa seyahatinde herkesle kavga etmişti, yatırımcı Marc Faber’ın “Trump dış politikada diplomasi yürütmüyor. Züccaciye dükkanındaki fil gibi davranıyor” demesi doğru tespitti. (18 Ağustos 2018)

Filistin’e yardımı kesen ABD Başkanı da bu adamdı.

Beyaz Saray sözcüsü Sarah Sanders’a göre, “Trump’ın başkan seçilmesini Tanrı istedi” idi! (31 Ocak 1919)

Trump’ın, elindeki İncil’i havaya kaldırarak kilise önünde TV’lere verdiği poz, hatırlardadır.

Şimdi, önündeki engelleri aşan ve son olarak bir manyağın suikast teşebbüsünü atlatan, bir “kahraman” edasıyla, egosu büsbütün kabarmış olarak iktidara gelecek gibi gözüküyor.

‘POST TRUTH’ ÇAĞI

Demokratlar Biden’ı vazgeçirip yerine aklı başında bir aday çıkarırlar mı? Zor gözüküyor.

Amerikan tarihindeki Jefferson’lara, Lincoln’lere, Roosvelt’lere kadar gitmeyelim. Demokratlar bir Kennedy, bir Jimmy Carter çıkaramıyor. Cumhuriyetçilerde bir Reagan yok.

Büyük bir ihtimalle Trump kazanacak. Şimdiden; arka fonda Amerikan bayrağı, gökten Hz. İsa inmiş Trump’ı takdis ettiğini gösteren propaganda posterleri çıkmaya başladı. Başka bir posterde, Amerikan bayrağı önünde, yüzünde kanlar akarken yumruğunu havaya kaldırıp “Büyük Amerika” diyen Tump var…

Tump başkanken, gazetelerde ikide bir “Tramp’un yalanları” diye listeler yayınlanırdı. Olsun, yalan mı, doğru mu, gerçek nedir bunların ne önemi var? “Post truth” çağındayız!

ABD gibi bilimde, teknolojide, ekonomide ve askeri alanda dünyanın en büyük gücünün başındaki Başkan’ın aklı başında, sorumluluk sahibi birinin olmasıyla tersinin olması çok şey fark eder; Türkiye için de…

VE TÜRKİYE

Türkiye’nin Rusya’dan S-400 alması büyük yanlıştı. Trump’ın da buna misilleme olarak Türkiye’yi F-35 projesinden çıkarması, CAATSA yaptırımları uygulaması Türkiye’ye çok zarar verdi. Gerçi Erdoğan “umurumda değil” demişti ama politik bir sözdü. (25 Temmuz 2018)

Suriye meselesinde yeni Başkan’ın tavrı ne olacak?.. Böyle sorularla listeyi uzatmak mümkün, ekonomi dahil.

Türkiye Rusya ile de Çin ile de ticaret yapmalı, ilişkileri geliştirmeli. Fakat Çin-Rus grubuna yönelmek ABD’ye cevap olmaz, Türkiye’ye büyük zarar verir. S-400 macerasının sonuçları ortada…

ABD’ye “cevap” konusunda da Türkiye için doğru politika Avrupa’ya daha yaklaşmaktır.

Unutmayalım, Trump “ekonominizi mahvederim” diye nara attığında başta Almanya ve İtalya, genelde Avrupa Türkiye’nin yanında yer almıştı.

Popülist Trump liderliğinde ABD’nin daha da irrasyonelleşmesi ihtimaline Türkiye’nin doğru tepkisi rasyonelleşme olmalıdır, dış politikada da “rasyonel zemin” yani.