Potansiyel Türkiye-Suriye normalleşmesinde son gelişmeler, olasılıklar ve akıllara takılanlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, muhalefetin büyük fiyasko olarak tanımladığı (Esadsız) Suriye politikasını sona erdirmiş, Suriye kaynaklı sorunları Esad'la işbirliği halinde çözme dönemini başlatmaya yönelmiştir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Esad görüşmeye istekliler ama aradan geçen 12 yılda birbirlerini özlediklerinden değil, gereklilikten ve sorunlarının çözümlenmesi için birbirlerine ihtiyaç duyduklarından kaynaklanıyor bu istek.

İki ülke arasında arabulucu Rusya'dır, Irak'ın da bir rolü olduğu anlaşılıyor. 

"Normalleşme süreci" esasen 2020'de istihbaratçıların görüşmesiyle başlamış, savunma ve dışişleri bakanlarının görüşmeleriyle bir noktaya gelmişti. Sonradan yaşanan gelişmeler, bu temasların altının istendiği gibi doldurulamadığını gösterdi. 

Sıra devlet başkanları düzeyindeki görüşmeye geldiğinde, Suriye, Türk askerinin Kuzey Suriye'den çekilmesini ön koşul olarak ileri sürmüş, Türkiye'nin masaya ön koşulsuz oturulması gerektiği yanıtıyla süreç tıkanmıştı. 

Bu tıkanıklığı açmak için son dönemde bir hareketlenme yaşanıyor. 

Şüphesiz Rusya'nın teşviki ve arabuluculuğuyla, iki ülkenin en üst düzey yetkililerinin ağzından karşılıklı olumlu açıklamalar yapıldı ama Kayseri'de başlayıp başka şehirlerimize de yayılan olaylar ve akabinde Kuzey Suriye'de yaşananlar ortalığı karıştırdı. 

Bu olayların doğal mı geliştiğini yoksa bir üçüncü tarafın mı provoke ettiğini devlet herhalde bilir ancak bugüne kadar yürütülen politikaların hem Türkiye'de, hem Suriye'nin kuzey bölgelerinde provokasyona çok müsait bir ortam yarattığı açıktır.

2022 ‘de zamanın Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun açıklamaları da Suriyeli muhalifleri sokağa dökmüş ve o zaman da bayrağımızı yakmışlar, sağa sola saldırmışlardı.

Başka nedenleri de olsa, protestoların ağırlık noktası, Suriye'nin kuzey batısında kendi ekosistemlerini yaratan, sırtlarını Türkiye'ye dayayıp varlıklarını idame ettiren Suriyeli muhalif grupların, Türkiye ile Suriye arasındaki buzlar erirse açıkta kalacakları kaygısına kapılmış olmalarıdır. 

Bilindiği üzere, 5 milyon civarında nüfus barındıran Kuzey Batı Suriye'de sadece oranın yerel ahalisini oluşturan Halepliler ve İdlipliler bulunmuyor.

Buralarda, 2017'de imzalanan çatışmasızlık bölgeleri anlaşmaları çerçevesinde Humus, Hama, Şam/Doğu Guta, Deraa ve Kuneytra gibi tekrar Esad'ın kontrolüne giren bölgelerde kalmayı istemedikleri için kuzeye gelen silahlı grup mensupları, aileleri ve diğer muhalif Suriyeliler de yaşamaktadır. 

Türkiye, Rusya ve İran'la birlikte bu sürecin garantörlüğünü üstlenmişti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Temmuz'daki Kabine toplantısının ardından, Türkiye'nin yıllardır yakın ilişki içinde bulunduğu Suriyeli muhalifleri teskin etmeyi amaçlayan bir açıklama yaptı.

Erdoğan, dış politikada da sıkılı yumrukların açılması için kiminle görüşülmesi gerekiyorsa görüşmekten imtina etmeyeceğini ifadeyle, böyle bir süreçte, Türkiye'ye güvenen, sığınan, ortak hareket eden hiç kimsenin mağdur olmasına izin verilmeyeceğini, Türkiye'nin dostlarını yarı yolda bırakan bir devlet olmadığını beyan etti. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Kazakistan'daki Şanghay İşbirliği Örgütü Zirvesi marjında Esad'la görüşebileceği öngörülüyordu ama olmadı, demek ki böyle bir görüşmeye giden yolun taşları henüz döşenememiş. 

Cumhurbaşkanı, birkaç gün içinde farklı vesilelerle "Putin ile Esad'a bir davetimiz olabilir" dedi.

"Nasıl olacak, ne denilmek isteniyor" sorularını sordurtan bu açıklamalar herhalde boşlukta yapılmamıştır ve bir şeyler pişmektedir.

Muhtemelen, bir yerlerde, Türk ve Suriyeli istihbaratçılar Rusya'nın arabuluculuğunda görüşüp olası bir Erdoğan-Esad görüşmesinin altyapısını oluşturmaya çalışıyorlardır. 

İki ülke arasında çözülmesi gereken birçok zor ve iç içe geçmiş sorun bulunmaktadır, bazı çözümler de yeni sorunlar doğurabilir. 

Mesela, Suriye tarafıyla bir mutabakata varılabilirse, özellikle silahlı cihatçı ve radikal grup militanlarının ve ayrıca, Esad yönetimi altında yaşamak istemeyecek Suriyelilerin ne olacağı sorusu akla gelmektedir. 

Bunların Esad'la sağlanabilecek bir anlaşmanın bir unsuru olarak Türkiye'ye gelme ihtimalleri var mıdır? Anlaşma uyarınca olmasa da bu kişilerin ve grupların ülkemize kitlesel bir göç veya kaçak giriş teşebbüsleri halinde Türkiye nasıl tepki verecektir?

Öte yandan, Cumhurbaşkanı Erdoğan, son açıklamalarından birinde, PKK/PYD/YPG'yi ismen zikrederek bölgedeki terör örgütlerinin ayırım gözetmeksizin kökünün kazınması gerektiğini ifade etti. 

Suriye'ye göre terör örgütü olan, Suriye Milli Ordusu (eski ÖSO) ve bünyesindeki gruplar buna dahil midir? 

ABD, Rusya, İran gibi devletlerden ve YPG, HTŞ, Suriyeli muhalif gruplar gibi devlet dışı aktörlerden oluşan üçüncü tarafların mevcudiyeti de, çoğu halde, çözüm arayışlarını olumsuz etkileyebilecektir, çünkü menfaatleri pek çok zaman birbiriyle çelişmektedir. 

2011'de isyana yol açan politikalarından ve uygulamalarından vazgeçmediği görülen Esad, muhaliflere karşı (IŞİD, El Kaide başta olmak üzere, radikal terör örgütleri muhalif addedilmemektedir tabi) mevcut tutumunu devam ettirir ve muhalifleri sisteme dahil edecek adımları atmazsa, savaşın yine patlaması ihtimali bulunmaktadır. 

Ülkenin güneyindeki Süveyda bölgesinde bir türlü sonlandırılamayan olaylar bu tehlikenin somut bir örneğidir. 

Suriye olayının Türkiye açısından en önemli boyutlarından biri, PKK'nın Suriye'deki uzantısı olan YPG etrafında dönmektedir.

Türkiye, YPG'yi eğiten, donatan ve büyüten, müttefiklik ile bağdaşmayan işler yapan ABD'ye haklı olarak tepkilidir. 

Ama, sivilleri hedefe oturtan varil bombalarının mucidi, İdlib'de askerlerimizi öldüren, YPG'yle işbirliği bulunan ve Moskova'da YPG/PKK ofisine ev sahipliği yapan Rusya da ABD kadar güvenilmez değil midir? 

Rusya, Suriye'deki ve bölgedeki konumunu pekiştirmenin yanı sıra, Türkiye'nin karşı karşıya bulunduğu zorluklardan bilistifade, zaten hırpalanmış durumdaki Türkiye-Batı ilişkilerinin daha fazla hırpalanmasının da peşindedir. 

Siyasi çözümün Türkiye açısından diğer önemli unsuru, Suriyeli sığınmacıların ülkelerine geri dönmeleridir. 

Sığınmacıların hepsinin dönmesini beklemek gerçekçi görülmeyebilir ama mümkün olduğu kadar çoğunun, belli bir zaman dilimi dahilinde dönmeleri hedeflenmelidir. 

Bunu kolaylaştırmak ve hızlandırmak için de sorunun kaynağı olan Suriye'de, güvenlik şartlarının yanı sıra, daha uygun sosyal ve ekonomik koşulların oluşturulması, Suriye yönetiminin bu amaçla adımlar atması gerekir. 

Sığınmacılar boyutuyla konuyla doğrudan ilgili olan ve Suriyelileri ülkemizde tutarak kendini korumayı hedefleyen Avrupa Birliği başta olmak üzere, bölgesel ve uluslararası kuruluşların bu çabalara katkıları sağlanmalı, ayrıca, Suriye'nin öz kaynaklarından yararlanılmalıdır.

YPG/PKK bugün Suriye'nin petrol sahalarının tamamını kontrol etmekte, buralardan çıkardığı petrolü Şam'a, radikal örgütlere ve kuzey batı'daki muhalifler dahil tüm taraflara satarak, faaliyetlerini finanse etmektedir. 

Bu kaynakların YPG faaliyetlerinin finansmanı için değil, Suriye'nin yeniden imarı ve dönüşler için uygun koşulların yaratılması amacıyla kullanılması sağlanmalıdır. 

Erdoğan ile Esad önümüzdeki günlerde veya haftalarda bir araya gelseler dahi, hepsi bir şekilde iç içe geçmiş onca sorunun çözümünün yıllara yayılacağı, bazı sorunların da belki çözülemeyeceği bir süreç beklenebilir. 

Öte yandan, olay Türkiye ile Suriye arasındaki ikili sorunlardan ibaret olmadığından, bu kriz artık sona ermiştir diyebilmek için kapsamlı bir çözüm lazımdır. 

Suriye ve Rusya dahil tüm taraflarca zamanında kabul edilmiş olan BMGK'nın 2254 sayılı kararı, bazı güncellemelerle, bugün hala Suriye'de kapsamlı bir siyasi çözümün zeminini oluşturabilecek niteliklere sahiptir. 

Esad artık güçlü pozisyonda bulunduğuna ve kartları elinde tuttuğuna kendini inandırmış olarak BMGK 2254'e sırtını dönmüşse de, taraflar bu belgedeki unsurlardan yararlanarak kapsamlı bir çözüme varmak için çalışmaya teşvik edilmelidir.