Zaman zaman “Müslümanların … sorunu” diye yazıyorum. Faiz sorunu, hukuk sorunu, bilim sorunu, kadın sorunu…
Böyle yazmamın sebebi, Müslümanların bu konulara dikkatini çekmek istememdir. Zira Müslümanlar arasında yaygın hatta hakim ortalama tavır, bu gibi sorunlarla yüzleşmekten sakınma, kaçınma tavrıdır.
Sorunları ya görmezden geliyorlar ya tevillere yöneliyorlar veya reddiyorlar. “Nas var…” diyerek tartışma kapısını kapatmanın ekonomiyi nasıl krize sürüklediğini Türkiye bir laboratuvar deneyi gibi yaşadı. Bu, Müslümanların kafa yorması, sorması, sorgulaması gereken bir sorun değil m?
Dün Merkez Bankası, politika faizinde yüzde 45 oranını sabit tuttu… Merkez Bankası’nın bugünkü yöneticileri olaya dogmatik bakmıyor, hatta siyasi de bakmıyor, rasyonel bakıyor. İşte, “enflasyon görünümünde bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşunun sıkılaştırılacağını” söylüyorlar. Herhangi bir dogmaya veya siyasi hesaba göre değil “enflasyon” sorununun seyrine bakarak oran belirleyecekler. Nitekim “ücret artışlarının enflasyon üzerindeki etkilerini yakından takip” edeceklerini belirtiyorlar. Yani ücret artışlarının fiyatları arttırması halinde ona göre yeniden “sıkılaştırma” yapacaklarını, faizi artıracaklarını belirtiyorlar.
Burada temel bir zihniyet sorunu var: Zihnimizin dışındaki güneşe, yıldızlara veya enflasyona nasıl bakacağız? Zihnimizin içindeki bir ön kabule, bir ideolojiye, bir siyasi hesaba göre mi?..
Zihnimizin dışındaki verileri, bulguları araştırıp onlara göre mi?.. Rasyonel ve bilimsel düşüncenin, ölçütü, Galieo’dan beri budur. Kindi’ye, İbni Heysem’e kadar gitmiyorum… Güneşin mi dünyanın mı merkez olduğunu ve döndüğünü nasıl öğrenebiliriz? Yahut enflasyon sorununu?...
Kutsal metinleri tekrar tekrar okuyarak mı, yoksa gözlem ve matematikle mi?
Diyeceksiniz ki İslam’da faiz haram?... Elbette haram.
Hz. PEYFAMBER ZAMANINDA
Değerli âlim Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber zamanında Müslümanların kendilerine ait metal para yani sikke basmadıklarını, komşu devletlerin metal paralarını kullandıklarını anlatır. Bunlar arasında İmparator Heraklit’in portresi bulunan Bizans dinarı da vardı. Alışverişler ve devlet işlerinde bile eşya ve ürün mübadelesi (takas) geniş bir yer tutardı. (İslam Peygamberi, 1991, cilt 1, s. 985 vd.)
Kredi (karz) işlemleri de şahsi ihtiyaçlar için varlıklı kişilerden ödünç para almak şeklindeydi. Kuran-ı Kerim “riba”yı yasakladığında, iktisadi işler böyleydi.
Devletin kağıt para basıp enflasyonu patlatması… Veya piyasanın fazla ısınması yüzünden enflasyonun patlaması söz konusu değildi. Bu sorunla Osmanlı karşı karşıya kalacaktı. Faiz geniş çapta uygulandı.
Zamanımızda bankaların faizle mevduat toplaması ve belli bir faizle kredi dağıtarak iş hayatına finansman sağlaması, iktisadi hayatın olmazsa olmazıdır.
ŞİMŞEK NİYE ÇAĞIRILDI?
Bu iktidarın seçim kazanmak için para basması ve tüketimi teşvik etmesi, ekonomideki sorunlarımızın temel sebebidir.
Seçim kazandırdı ama ekonomi duvara çarptı… Mehmet Şimşek çağırıldı ve başka çare olmadığı için mevduat ve kredi faizleri yükseltildi. Ya bu yapılmasaydı döviz ve enflasyon nerelere fırlardı?!!
Erdoğan gibi “nas var… Sana bana ne oluyor” diyen ve bütün yetkileri elinde tutan bir Cumhurbakanı, mecbur kalmasa bunu yapar mıydı?
İste İslam düşüncesindeki faiz sorunu budur: “Para politikası enstrümanı anlamındaki faiz”in yerine koyacak başka bir enstrüman zamanımızda yoktur! Bu olmadan ekonomi yönetilemiyor.
Üstelik bunu “rasyonel” yönetmek için Merkez Bankası’nın siyasi iktidar karşısında bağımsız olması lazım! Bakın Amerika ve Avrupa Merkez Bankası faiz artırımıyla yıllık enflasyon yüzde 2’den aşağıya çekmeye çalışıyor. Biz aylık faizi!
AĞIR FATURA
Emirle faiz indirtmenin faturası çok ağır oldu: Bugün en az 20 bin dolar kişi başı gelire çok kolay ulaşmış olurduk, 10 bin dolara düştük!
Mehmet Şimşek para şişkinliğini daraltmaya çalışıyor, doğru (fakat eksik) yapıyor. İşte önümüzde seçimler var, tüketim kredileri yine altı ayın zirvesine çıkmış, Merkez Bankası’nın rezervlerinde yine azalış var!
Merkez Bankaları işte buna meydan vermemek için dünyada bağımsızdır.
Cumhurbaşkanı 11 Kasım 2020’de söylediği gibi yine “faiz acı ilaçtır” açıklamasını yapmalı, fıkıh uleması da bu zorunluluğu düşünce gündemine almalıdır.
Müslüman zihni bu hayati sorunları gündemine almadıkça, böyle debelenip durmaktan kurtulması mümkün değil.