AK Parti iktidarının tipik özelliği yarattığı sorunların hiçbirinde sorumluluk üstlenmemesidir.
Ortada bir sorun varsa onu iktidar değil mutlaka başkaları yaratmıştır.
Bu nedenle AK Parti iktidarı her sıkıştığında "vatan, millet, Sakarya" edebiyatına sarılır.
Örneğin ekonomi kötü gitmiş, enflasyon fırlamışsa sorumlu bellidir:
"Dış güçler ekonomimize operasyon çekiyor, Türkiye’yi batırmaya çalışıyorlar. CHP dış güçlerle işbirliği yapıyor ama biz oyunlarını bozacağız."
Hazine kaynakları yandaş şirketlere peşkeş çekilirken vatandaş geçim zorluğuna düşmüş, tabandan bir homurdanma başlamışsa onun da yanıtı hazırdır:
“Türkiye’yi yok etmek istiyorlar, buna izin vermeyiz. Bayrak inmez, ezan susmaz, vatan bölünmez.”
İktidar, bu ve benzeri söylemlerle gündemi değiştirip, hedef saptırıp, sorumluluğu başkalarına yıkarak işin içinden sıyrılmayı, tabanını bir arada tutmayı sağlamaya çalışır.
Bu kez yerel seçim yenilgisi sonrasında Cumhur İttifakı’nda sorun çıkınca da yine benzeri bir yönteme başvurdu.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in girişimiyle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da diyalog kapısını açmasına Cumhur İttifakı’nın küçük ortağı MHP tepki gösterdi.
MHP lideri Devlet Bahçeli AK Parti-CHP diyaloğuna karşı rest çekince Cumhurbaşkanı Erdoğan da hemen söylem değiştirdi.
Bu durumdan CHP’yi sorumlu tutan Erdoğan, “İttifakımızda ve iktidarımızda gedik açılmasına izin vermeyiz” dedi. Bahçeli’ye “devlet adamı” diyerek iltifat edip kenara çekildi.
Cumhur İttifakı’ndaki gerginliğin sorumlusu kendisi veya Bahçeli değil Özel’di!
Oysa Özel’in, Erdoğan’la görüşmek istemesinin böyle bir amacı yoktu.
Normal demokrasilerde olması gerektiği gibi iktidarla ana muhalefet partisi arasında zaman zaman görüşmeler yapılmasını sağlayıp, ucube sistemi normalleştirmeyi hedefliyordu.
Ayrıca Bahçeli de Özel’i değil AK Parti içinde MHP’yi istemeyen bir kesimin bu diyalogu desteklediğini belirterek, sorumluların AK parti içinde olduğu mesajı veriyordu.
Şimdi AK Parti iktidarı, MHP ile yola devam edeceği konusunda Bahçeli’nin kafasındaki kuşkuları dağıttı.
Ancak yerel seçimde iktidarın aldığı ağır yenilgi ortadan kalkmış değil.
AK Parti’deki oy kaybının devam ettiği anketlerde ortaya çıkıyor.
İktidarın, ekonomik krizin yarattığı sorunların faturasını yine halka kesmeye hazırlandığı dönemde CHP’yi yumuşatarak tepkiyi azaltmak için CHP ile kurduğu diyalog iki hafta sürebildi. Bahçeli de bu sürece izin vermedi.
Bugünlerde gündem yine ekonomi ve geçim zorluğu.
TÜRK-İŞ’e göre açlık sınırı 18 bin 969 lira.
Asgari ücret 17 bin 2 lira.
En düşük emekli aylığı 10 bin lira.
İktidar 2024’ün başında asgari ücretin artık yılda bir kez artırılacağını açıkladı.
Bu nedenle Temmuz ayında artış yapmayacağını altı ay önce duyurmuş oldu.
CHP’nin, en düşük emekli aylığının asgari ücret düzeyine çıkarılması önerisini de reddetti.
Eğer Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılmazsa CHP harekete geçecek.
“Geçinemiyoruz” mitingi yapacak.
Haziran ayında baz etkisiyle enflasyonu düşük açıklayacak olan iktidar, kamu çalışanları ve emeklilere bu rakamın yarısı kadar zam yaparak vatandaşın satın alma gücünü daha da düşürecek.
Enflasyonu, fakiri daha da fakirleştirerek dizginlemeye çalışacak.
Kuşku yok ki bu acı reçete erken seçim talebini yükseltecek.
Nereden bakılırsa bakılsın iktidar kanadı zorda.
Bir çıkış da bulabilmiş değil.