Siyasetin olağan akışı…

Başlığı hukukçuların sık kullandığı bir söylemden ödünç aldık. “Hayatın olağan akışı” hukukçada, sosyal yaşamda genel olarak alışılagelmiş, doğallık içinde sürdürülen davranışlar için kullanılır. Benzer durum siyaset için de geçerlidir.

Siyasetçiler gerek kişiliklerinin gerekse partilerinin olağan akışı dışında hareket ettiklerinde elbette bunun sonuçları da merak edilir. Genel beklenti oluşur.

31 Mart seçimlerinin nasıl bir yeni siyasal ilkim doğuracağı merak konusuydu.

CHP, birinci parti olmanın, yüzde 25’lik tavanı aşıp yüzde 40’ı zorlamanın sonuçlarını geleceğe nasıl taşıyacaktı?

AKP, aldığı ağır yenilginin ardından nasıl bir yeniden yapılanma adımları atacaktı?

MHP, matematik biliminde henüz keşfedilmeyen hesaplama yöntemleriyle yenilgiden yüzde kaçlık bir başarı çıkaracaktı?

İYİ Parti tükenmişlik sendromunu atabilmek için hangi hamleleri göze alacaktı?

***

2 Mayıs’ta bütün bu sorular gündemin ikinci sırasına itildi. O gün gerçekleşen Erdoğan-Özel görüşmesi siyasete iki yeni kavram getirdi:

Yumuşama ve normalleşme!

Bu kavramlar elbette sözlükte ciddi karşılıkları olan öneme sahip. Ancak siyasette nasıl bir karşılığı olacaktı?

Daha ilk günden bizim genel yaklaşımımız şu oldu:

Diyalog güzeldir. Sihirli bir sözcüktür. Karşı çıkmak kolay değildir. Ancak asıl olan bunun içeriğidir. Yok saymamak ve abartmamak gerekir.

11 Haziran’da gerçekleşen ikinci Erdoğan-Özel görüşmesiyle birlikte iki beklenti oluştu:

- Bu süreçten nasıl bir sonuç çıkacak?

- Üçüncü görüşme ne zaman?

20 Temmuz 2024’te Kıbrıs Barış Harekâtı’nın 50. yılında üçüncü görüşmenin olabileceği haberi hızla yayıldı. Bu durum sürecin sonuçları sorusunu daha da sıcaklaştırdı. AKP medyasının hayatın olağan akışıyla örtüşmeyen Özel övgüsü, hayatın olağan akışı ile örtüşen Ekrem İmamoğlu yergisine karıştı.

Devlet Bahçeli bu akışa çok boyutlu bakış geliştirip içinde hasretten hasete kadar her türlü duyguyu barındıran, Hulki Aktunç’un Türkçe’nin Büyük Argo Sözlüğü’ne de rahmet okutan açıklamalar yaptı.

Bu boyutta bir açıklama için Erdoğan’ın yorumu şu oldu:

- Devlet Bey son derece yerinde, devlet adamlığına yakışan bir açıklama yaptı!

Böylece bir kez daha Erdoğan-Bahçeli ortaklığının Japon tutkalından çok daha yapıştırıcı bir beraberlik olduğunu yaşamış olduk. Erdoğan açıklamasında Bahçeli’yle olan bağlarının Ateş’e karşı bile teflon tavadan daha dayanıklı olduğunu gösterirken Özel’e “hazımsızlık” dokundurması yapması da siyasetin tam olağan akışına göreydi.

***

Bütün bunlardan CHP de dersini çıkardı, çıkarmalı, çıkarmış olmalı!

CHP, 31 Mart seçimlerinde şu sloganla öne çıkmıştı:

İşimiz gücümüz Türkiye!

Bu sloganın en az seçim öncesi kadar önemli ve geçerli olduğu bir dönemdeyiz.

CHP ile MHP’nin karşılıklı gerilip AKP’nin de onların seyrine bakması elbette Erdoğan’dan başka kimseye yaramaz!

Önümüzdeki günlerde AKP-CHP diyaloğu çerçevesinde AKP’nin sekreter bakanlarıyla CHP’nin gölge bakanları buluşacak.

Bir kez daha, bin kez daha altını çizelim; diyalog güzeldir ama asıl olan içeriğidir.

Diyelim ki ekonomiyle ilgili 24 Haziran’da buluşuldu. AKP, CHP’nin istemlerinden birine evet diyecek, yanına dokuz madde koyup “ortak hedef” havası estirecek.

Yap-mayın!

İşiniz gücünüz Türkiye olsun!

AKP’ye bulaş-mayın!