Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın büyük bir değişim göstererek CHP Lideri Özel’le “yumuşama” yahut “normalleşme” mesaisine giriştikten sadece kırk beş gün sonra geri adım atması hiç “normal” değil. Ama daha anormal olan, bunu ortağı MHP Lideri Bahçeli’nin kamuoyu önündeki açık ve ısrarlı tehdidiyle yapmasıdır. Erdoğan’ın MHP’ye bağımlılığı bir sır değildi ama bu kadarı şaşırtıcı oldu. İki liderin baş başa görüşme rutini varken bunu aralarında konuşmamış olduklarının anlaşılması ve Erdoğan’ın ana muhalefet ile şansını deneyebileceğini zannetmesi ve sadece bir iki gün içinde böyle bir yetkisi olmadığının anlaşılması ise son derece sıra dışı…
Elbette Bahçeli hoşnut olmadığında Erdoğan’ın şansını denemekten vazgeçeceğini tahmin etmek güç değildi. Çünkü, iki parti birbirine hayati organlarıyla bağlı durumdadır ve ayrılmayı istese bile -ki sanılanın aksine baştan beri böyle bir düşüncesi olmadı- Erdoğan’ın elinde MHP’nin yerine ikame edeceği bir parti yok; hatta topla oylarından yararlanmayı denese iki parti bile yok. MHP, Cumhurbaşkanı için vazgeçilmez değil vazgeçilemezdir. Hem oy açısından, hem de siyasi meşruiyet kaynağı olarak. İki partinin toplam oyları yüzde 50’nin üzerinden 40’lara kadar inmiş olsa da böyle…
Peki Erdoğan, risk alıp Özel’le “normalleşerek” neyi hedefliyordu?
Birincisi, muhtemel bir anayasa değişikliği veya erken seçim kararıyla kendisine bir dönem daha seçilme yolunun açılmasını umdu. İkincisi,Özel’i öne çıkararak başta İmamoğlu olmak üzere CHP’deki muhtemel Cumhurbaşkanı adaylığı senaryosunda kafa karıştırmayı denemek ki normalleşmeye veda konuşmasında İBB Başkanı’nı suçlayarak bunu umutsuzca son bir kez yapmaya çalıştı. Üçüncü ve en zayıf hedefi de dünyaya muhalefetle uyum içinde olduğu görüntüsünü vererek ekonomik programa itibar kazandırmaktı. Sonuç, üçte sıfır…
Erdoğan’ın Özel’le masaya oturtan şey CHP’nin birinci parti konumuna gelerek siyasi güç merkezi olmasıydı ama Cumhurbaşkanı, kafasındaki üç maddeyi çalıştırırken karşısında hala eski, güçsüz ve iltifata eğilimli CHP olduğu zannetmeye devam etti. Bu bir hataydı. Zira, Özel hayat pahalılığı, Sinan Ateş cinayeti, atanamayan öğretmenler, Kavala, Gezi tutukluları gibi bambaşka konuları konuşurken bile pekala Erdoğan’ın hedeflediği şeyleri biliyordu ve bunlara ortak olması düşünülemezdi.
Gelelim hasar tespit raporuna. Kim kazandı, kim kaybetti?
Bu kadar kısa süreli bir girişim büyük kazandırmaz ama kaybettirebilir.Bahçeli karşısında savunmasız olduğu görülen Erdoğan bu süreçten yaralı çıktı. Baksanıza, Erdoğan ittifak ortağının zehir zemberek konuşması için, “Konuyu böyle kapatması iyi oldu” diyor. Hangi konuyu? O ana kadar Cumhurbaşkanı’nın heves edip, çok faydalı olacağına inandığı konuyu… Elbette bu durumda, Bahçeli’nin Cumhur İttifakı içindeki hissesi ve portföy değeri arttı. Ortağını yoklukla tehdit ederken elbette sonu O’nun kendisine dönüşüyle sonuçlanacağı belli bir hamle yaptı. Ama bunu arka kapı diplomasisiyle değil açıktan yapması, ittifak içinde bugüne kadar iki tarafa da kendini iyi hissettiren güç dengelerini alt üst etti. AK Parti kanadı artık eskisi kadar iyi hissedemez.
Siyasetin cilvesi, Bahçeli’yle birlikte Özel de kazandı. Bir… Sürece dahil olarak oyun bozan olmadığın gösterdi ve günahın üzerine kalmamasını sağladı. Normalleşememek artık onun suçu sayılamaz. İki… Erdoğan, CHP’nin kafasını karıştırmayı hedeflerken sakin durarak Cumhur İttifakı’nın bırakın kafasını karıştırmayı dağılmanın eşiğine kadar getirdi. CHP Lideri, oyun oynamayı bildiğini ve sandıktan çıkan desteği taşıyabildiğini gösterdi. Az zamanda büyük iş…
Kurban bayramınızı tebrik ediyorum. Sağlıklı, huzurlu nice bayramlar diliyorum.