Bahçeli

Devlet Bahçeli’nin Milliyetçi Hareket Partisi genel başkanı seçildiği dönemi anımsar mısınız?

Sizi bilmiyorum ama kendi kişisel anımı paylaşabilirim:

Ekonomi doçenti. Alparslan Türkeş’in vefatının ardından, yani 6 Temmuz 1997 tarihinden beri, 27 senedir MHP’nin genel başkanlığını sürdürüyor.

CHP’nin bir önceki genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Mayıs 2010’da CHP’nin başına geçtikten sonra geçen 13 yıl boyunca girdiği 13 seçimi de kaybetti diye neredeyse lanetlendiğine kadar ağır eleştirilere göğüs germek zorunda kalmıştı.

Bahçeli MHP’nin başına geleli -saymadım ama- sanırım en az 27 seçim kaybetti. Ama bir Allah’ın kulu ağzını açıp da “Sayın Bahçeli, sizin yönettiğiniz partinin iktidara gelmek gibi bir amacı yok mu? Neden MHP hep küsurat oy alarak birilerine koltuk değneği konumunda kalıyor da size kimse başarısızlıklarınızın hesabını sormuyor?” demiyor.

Hadi diyelim ki bu bizim işimiz değil, kendini ülkücü ve “milliyetçi” diye tanımlayanların sorunu.

Seçim başarısızlıkları bir yana, Bahçeli’nin genel başkanlık döneminin ilk yıllarında, “ülkücü”lere “beyaz çorap giyme yasağı” getirerek onları biraz daha -deyim yerindeyse- “uygar” görünmeye zorladığı için kamuoyunda sempati toplamıştı. Dahası, Ülkücü geçinenlerin kamuoyunda bıraktığı “tabancalı adam” izlenimini de büyük çapta düzeltmişti.

O tarihin Devlet Bahçeli’si üstelik son derece dikkatli, terbiyeli ve zarif bir siyasetçiydi. Kendi ihtisas dalı olan “ekonomi”yi “ekonomi” şeklinde telaffuz etse de hareketlerinde “akademik” bir zarafet vardı.

“Başbakan yardımcısı” sıfatıyla merhum Bülent Ecevit kabinesinde görev yaptığı yılların Bahçeli’si de öyleydi.

Sonra ne oldu anlayamadık.

O Bahçeli gitti yerine, Alaattin Çakıcı başta olmak üzere, “mafyöz” tiplerle kendi makam odasında fotoğraf çektiren her cümlesi kezzap dolu bir Bahçeli geldi.

Kime kızsa “alayını ezeceğini” söylemeyi ilk görev sanıyor. Şimdi, “sonuna kadar sadık kalacağını” her fırsatta dile getirdiği Tayyip Erdoğan için bir zamanlar söylediklerini tekrarlamak bile cesaret istiyor. Birini anımsatayım:

“Erdoğan sen, Esat’ın kirli bir kopyası, Pensilvanya’nın eski sevdalısı, Washington’ın tutsağı, Kandil’in tavizsiz havarisi, Ermeni hısmı, Türklüğün yaşayan düşmanısın.”

Bu Erdoğan’ın payına düşen. Ama benzeri şekilde azarlamadığı kimse kalmadı.

Şimdi kamuoyunun karşısında;

·                CHP Genel Başkanı Özgür Özel’le Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan arasında bir süredir başlatılan “diyalog”dan rahatsızlık duyan,

·                Erdoğan’ı, neredeyse “mezara kadar” sürdürmeye kararlı göründüğü“Cumhur İttifakı”ndan çekilmekle tehdit eden bir Devlet Bahçeli var.

Bilirsiniz eski Yunan mitolojisinin kahramanlarından Aşil’in (Akhilleus) ölümü ancak topuğundan vurulursa mümkündü. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Özgür Özel’le ikinci görüşmesi belli ki Bahçeli’yi yaralamıştı ama bir buçuk yıl önce uğradığı suikastla öldürülen eski Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş’in eşini ve iki çocuğunu çağırıp dinlemesi Bahçeli’de “topuğundan vurulma” etkisi yarattı.

Şifa dilemekten başka ne yapabiliriz?