Ali Babacan, DEVA lideri, başlıktaki cümleyi şöyle tamamladı: “Ekonomiyi biz yönetseydik 2023’te kişi başına düşen milli gelir 25 bin, Türkiye’nin ihracatı da 500 milyar dolar olurdu.”
Onun bıraktığında fert başına düşen milli gelir 12.500 dolardı ve Türkiye’nin önüne böyle bir hedef konmuştu. “Bu hedefi biz belirlemiştik, Erdoğan’ın da hoşuna gitti sahiplendi” diyor Babacan.
Karar yazarları olarak bir araya geldik DEVA lideri ile. Bir anlamda ayağının tozu ile geldi buluşmaya. Eşi Zeynep Hanımla birlikte. Deprem bölgesinde dolaşmışlardı, Kahramanmaraş, Adıyaman, Urfa’da halkla, esnafla, sivil toplum temsilcileri ile, iş insanlarıyla buluşmuştu. Hala süren perişanlığı yerinde görmüştü, bir yılda teslim edileceği ilan edilen kalıcı konutların ancak yüzde 10’u, bazı illerde daha azı gerçekleşmişti. İnsanlar konteynerlerde, bir kısmı ise hala çadırlarda yaşıyordu.
Babacan’a tabii olarak önce ekonomi soruldu. Mehmet Şimşek’in başında bulunduğu ekonomi operasyonu nereye gidiyordu, başarılı olacak mıydı?
“Birkaç ay bekleyelim, eski arkadaşlarımız, başarılı olabilirler, diye düşündük, dedi. Bir acı ilaç operasyonu bu. Ama acı ilacı verir doktor hastaya, iyi olmasını bekler. Artık konuşmaya başladık, çünkü bu sürecin iyi gitmediğini görüyoruz” dedi.
Hala şeffaflık yoktu ona göre, Merkez bankası işlemlerinde, en önemlisi TÜİK’te şeffaflık yoktu. 5 yıl içerisinde 400 milyar dolar satmıştı TCMB, dövizi kontrol altında tutmak için. Hani 128 milyar dolar nereye gitti, diye konuşuluyordu ya… O rakam orada durmamış…
“En tepeden ‘Ben burada bulundukça falanca kişi cezaevinden çıkamaz”diye konuşulan bir ülkeye dış yatırım gelmez” sözü de Babacan’a ait. Bunu her tv konuşmasında söylüyor, bize de söyledi. Erdoğan’ın tek belirleyici olduğu bir yapının risklerini anlatıyor.
Kendisinin de Erdoğan’la birlikte çalışmışlığı var, uzunca yıllar. Hatta Babacan’ın “Biz yaptık” dediklerine sahip çıkıyor “Başbakan bendim, ben imzalamasam neyi yapacaktın?” gibi sorgulamalarla… Babacan’ın buna cevabı var: “Şimdi tüm imza yetkisi sende. İmzala ve durdur şu ekonomideki türbülansı.” Sonra Erdoğan’ın “Faiz sebep enflasyon sonuç” yaklaşımı ile faizlerin aşağılara çekildiği günlerden şimdi faizlerin yüzde 45 olduğu günlere geliyor ve iki hadisenin de Erdoğan yönetiminde gerçekleşiyor olmasını sorguluyor.
Babacan’a göre ekonomi sadece faiz yükseltme ile de düze çıkmayacak. “Evet bu kadar yüksek faiz, dış finans sahiplerini bir kısım riskleri göze almaya yöneltip Türkiye’ye getirebilir, ancak kalıcı yatırımlara yöneltmez.” Çünkü Babacan’a göre yatırımcıda hala “güven sorunu” var. Hatta ona göre “Yerli sermaye bile güven sorunu sebebiyle büyük yatırımlarını başka ülkelere yöneltiyor.“ Babacan burada yazılmamak kaydıyla tanık olduğu acayip olaylar anlatıyor.
Her şeye rağmen Babacan, 14-28 Mayıs’a giderken hazırladıkları “Türkiye’nin sorunları ve çözüm yolları”na ilişkin tüm dokümanları başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm bakanlara, masalarına ulaşacak şekilde göndermiş. “Biz çalıştık, siz yararlanabilirsiniz” mantığıyla… “Faydalanılırsa sadece memnun oluruz” diyor Babacan.
Babacan’la tabii olarak “Peki ne olacak?” konusu da konuşuldu. İşler iyi gitmiyor ama peki alternatif ne? Yani muhalefet ne yapabilir ki? 14 -28 Mayıs’ta seçim kazanılmış, Erdoğan 4 yıl daha iktidarda, belki bazı formüllerle 4 yıl sonrası da gelebilir, muhalefet şu an ne yapabilir, gelecekte bir şey yapabilme ihtimali var mı?
14 – 28 Mayıs’tan sonra parti bünyesinde durum değerlendirmesi yapılmış. “Yolumuz, yani parti politikamız, durduğumuz yer doğru mu?” diye sorulmuş, herkes yolun doğru olduğunu ifade etmiş. Sistemin Cumhurbaşkanlığı seçiminde yüzde 50 artı 1 gerçekliği “kaçınılmaz ittifakları” getirmiş, ancak başarılı olunamamış. Şimdilerde tek başına halkla buluşmayı hedeflemişler. Yerel seçimlere kendi adaylarıyla girecekler. Bu da bir sınama olacak belli ki. Ama sonra uzun bir yürüyüş söz konusu.
Babacan’ı “canlı” gördüğümü söylemeliyim. Halkla buluşmalardan memnun. Gittikleri yerlerde Türk lirasından 6 sıfırın atıldığı günleri hatırlayanlarla yaptıkları sohbetler onu çok memnun etmiş. Dün 5 milyon lira iken birdenbire 5 liraya düşmüş gömlek mesela… Bunu büyük keyifle anlatıyor. “Ekonomik problemlerden dün (2001 ve 2008’de) biz çıkardık ülkeyi, bugün de çıkarırız” diyor büyük özgüvenle…
Ama siyaset halkta karşılık üretmek demek…Bunu Tayyip Erdoğan yapıyor, muhalefet yapamıyor. Nasıl olacak?
Anadolu gezilerinde bir – iki yerde “Teröristlerle işbirliği yapıldığı” yolunda itirazlar olmuş. Bunu not etmiş Babacan. “Türkiye’de yoğun kimlik siyaseti yapılıyor, biz kimlik siyaseti yapamayız, çünkü kurucu kadromuz her kimlikten insanlardan oluşuyor” diyor. Yola çıkarken “Türkiye’yi yatay gören bir siyaset uygulanacağı”nı söylediklerini hatırlıyorum. Ben şahsen Türkiye’nin iç barışı adına bunu sağlıklı buluyorum.
“Ak Partiye oy veren kitlelere ulaşmak…” gibi bir siyaset planlaması sanki masada… O dili bilmedikleri söylenemez. Siyaseten o dünyada doğdular. Ama o alan halen “Tayyip Erdoğan’ın tapulu arazisi” gibi görünüyor. Ama siyasette bu tapulu arazi sahiplenmesinin aşıldığı da bir vakıa. Bunun örneği de Tayyip Erdoğan. Bir de şu: O araziye göz diken de çok. Ne diyelim: “At binenin kılıç kuşananın” demişler… Ya da “Toprak işleyenin su kullananın!”