İktidarın kan kaybı 31 Mart’la birlikte ayan beyan ortaya çıktı. Ondan sonra da özellikle Ak Parti’de bir arayış başladı. Nasıl toparlanırız?
MHP hiç oralı değil, o “tokmak elinde olma”nın her durumda keyfini sürüyor.
Efkan Ala ile sergilenen son arayış, aslında, yeterli envanter çalışması yapılmadan, “kriter sevdası”na tutkunluğun uzantısı gibi görülüyor.
Peki “Yeterli envanter çalışması” nedir ki?
Ben diyorum ki, iş 2014’te Erdoğan Cumhurbaşkanı olunca sarpa sarmaya başladı. Nasıl?
Erdoğan Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığı birlikte yürütmeye yönelince -başka türlüsü olabilir miydi acaba?- dolayısıyla “düşük profilli başbakan” arayışına başlayınca, bu sebeple Başbakanlığı bihakkın yürütmeye çalışan Ahmet Davutoğlu ile çekişme içine girilince, partide, Davutoğlu’na, yani Parti Genel Başkanı ve Başbakan’a kumpas kurulunca, ardından “düşük profilli Başbakan”arayışında Binali Yıldırım’a varılınca, oradan Devlet Bahçeli “Böyle olmaz, sorumsuz Cumhurbaşkanı icranın başı gibi davranıyor, bu doğru değil, fiili olanı hukuki hale getirelim” diyerek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin kapısını aralayınca, ardından yüzde 50 artı 1 şartı getirilip, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı, Bahçeli’nin desteğine muhtaç hale gelince, yani fiili bir Erdoğan – Bahçeli ortaklığı gerçekleşince….
Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhurbaşkanlığını, onun kurumlaşmasının sembolü olan Beştepe’yi yeni sistemin gerekleriyle -ki her şeyin kendisinde toplanması anlamına gelmekte müthiş bir bürokratik mekanizma içine hapsolma- donatınca, Yargı ile ilişki, Yargının siyasallaşması sonucunu doğurunca, bu arada anayasaya giren “Partili Cumhurbaşkanı” sıfatıyla, hem kendi tarafsızlığını ve milletin birliğini temsil hüviyetini sarsıp, hem de “Partiyi yönetme yükü”nü sırtlanınca bu işin bir yerden patlaması kaçınılmaz oldu.
Beştepe’de bazan millete, bazan bakanlara, bazan milletvekillerine parmak sallayabilen danışmanlar, kurullar, kime hesap verdiği açık olmayan bakanlar, el kaldırıp – indirme statüsüne indirgenen Meclis Grubu….
“Cumhurbaşkanı bir günde kaç kararnameye imza atıyor?” sorusu, “Bunları okumaya fırsat bulabilir mi?” sorusunu doğuruyor, o da, üstlenilen sorumluluğun sağlıklı işleyip işlemediği sorgulamasına yol açıyor.
Beştepe’nin bir günlük masrafı, Cumhurbaşkanı’nın korunmasının bir günlük maliyeti gibi sorular, bir yandan “Devletin tasarruf yapması”bağlamında, bir yandan da günden güne derinleşen yoksulluğun sorgulama alanına giriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan böyle bir profil ile, önce 2019’da, son olarak da 31 Mart seçimlerinde meydanlara çıkıyor. 2019’da Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin birinci yılının aşınması ile karşılaşıyor, 2024 31 Aralık’ın da 6 yıllık uygulamanın derin aşınmasını…
CHP’nin ardından ikinci parti olmak, ak Parti için de Erdoğan için de yeterince sarsıcı bir sonuç olmalıdır.
“Envanter” dedim yazının başlarında… Daha önce Fuat Oktay yapmıştı böyle bir envanter çalışmasını… Efkan Ala da herhalde böyle bir envanter çalışmasından sonra “Ankara kriterleri”nden söz etmeye başladı.
Acaba sistem sorgulaması ne kadar yapıldı bu çalışmalarda? MHP ile birlikteliğin getirdiği yük ne kadar tespit edilebildi? Perşembe günü Karar tv’de yaptığımız Yüzleşme programında Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Serap Yazıcı, siyasi zeminde çok istimal edilen “Vesayet” olgusunu, 1982 Anayasasından bu yana Cumhurbaşkanlığı makamı ile ilişkilendirdi. “Bugünkü Cumhurbaşkanlığının da tüm sistem üzerinde vesayet oluşturduğu”nu ifade etti.
Bilmiyorum sayın Cumhurbaşkanı ya da Ak Parti camiası, Cumhurbaşkanı’nın kullandığı yetkilerin tüm kurumlar üzerinde bir “Vesayet” oluşturduğu, bu vesayetin de tüm kurumların kimyasını olumsuz yönde etkilediği, dolayısıyla ortaya sağlıksız bir yönetim çıktığı konusunda ne derler? “Daha çok yetki, daha çok güç”anlamına mı geliyor, yoksa güç zehirlenmesi anlamına mı?
Şu an ekonomi alanında uygulananlar, bir anlamda Cumhurbaşkanı’nın fiili yetki devri niteliği taşıyor. Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi yaklaşımının yüzde yüz zıddına bir ekonomi yönetimi bu. Buna mecbur kalındı bir bakıma. Çünkü ekonomi dibe vurdu.
Ne denir? Demek ki her şeyi Cumhurbaşkanı belirleyince olmuyormuş. Hayatın, dünyanın dikte ettiği bazı şeyler varmış, onları doğru okumak gerekiyormuş. Tamam bu ekonomi politikası da “Erdoğan’ın desteği”ile yürüyor. Ama sadece desteği ile, belirlemesi ile değil.
Aslında başka bazı hayat gerçekleri de var. Mesela bütün bir sistemi Cumhurbaşkanı’na kilitlemek de, bir insanın hem tahammül edebileceği bir şey değil, hem de, sağlıklı bir ülke yönetimi için onun da denetlenmesi gerekiyor. İnsan sonuçta ve insan hata yapma potansiyeline sahip bir varlıktır.
Bunlar Ak Parti bünyesinde hiç olmazsa bir rapor çerçevesinde ifade edilebilir mi? “MHP ile birliktelik Ak Parti’yi bir çok alanda tanınmaz hale getirdi” denebilir mi mesela?
Envanter, diyorum. Envanter… Bir çek-up. Bir MR. Belki Ak Parti dışından bir grup siyaset bilimciye röntgen… 31 Mart öyle böyle bir uyarı değil.
Özgür Özel diyor ki: “Önümüzdeki genel seçimlerde CHP’yi iktidar yapmazsam bir gün görevde durmam. Olağanüstü kongreyi toplarım kendim de aday olmam.”
Meydan okumaya bakar mısınız? Sizce Özgür Özel’in Ak Parti okuması nedir?
The government's blood loss became evident on March 31. After that, a search began, especially in the AK Party. How do we recover?
MHP does not care at all, it enjoys "having the gavel in its hand" in every situation.
The last quest exhibited with Efkan Ala is actually seen as an extension of the passion for "criterion love" without sufficient inventory work .
So what is "adequate inventory work" ?
I say that things started to get worse when Erdoğan became President in 2014. How?
When Erdoğan decided to run the Presidency and the Prime Ministry together - could it be otherwise? When a conspiracy was established, and then Binali Yıldırım was found in the search for a "low-profile Prime Minister" , and from there Devlet Bahçeli opened the door to the Presidential Government System by saying "This is not possible, the irresponsible President acts as the head of the executive branch, this is not right, let's make what is de facto legal". Then, when the 50 percent plus 1 condition was introduced and Erdoğan's Presidency became dependent on Bahçeli's support, that is, when a de facto Erdoğan - Bahçeli partnership was realized...
When President Erdoğan equipped the Presidency and Beştepe, which is the symbol of its institutionalization, with the requirements of the new system - which means gathering everything in itself and being trapped in a magnificent bureaucratic mechanism - and when the relationship with the Judiciary resulted in the politicization of the Judiciary, in the meantime, with the title of "Party President", which was included in the constitution, It was inevitable that this situation would explode when he undermined his identity of representing his impartiality and the unity of the nation, and also took on the "burden of managing the Party" .
In Beştepe, advisors and committees who can sometimes point fingers at the nation, sometimes at ministers, sometimes at MPs, ministers who are not clear to whom they answer, the Parliamentary Group reduced to the status of raising and lowering hands...
“How many decrees does the President sign in a day?” The question is "Can he find the opportunity to read these?" This raises the question of whether the responsibility undertaken is functioning properly.
Questions such as the one-day cost of Beştepe, the one-day cost of protecting the President, fall within the scope of questioning the poverty that deepens day by day, on the one hand, in the context of "the State's savings" .
President Erdoğan takes to the streets with such a profile, first in 2019 and most recently in the March 31 elections. In 2019, we are facing the erosion of the first year of the Presidential Government System, and December 31, 2024 will see the deep erosion of the 6-year implementation.
Being the second party after the CHP must be a shocking enough result for both the AK Party and Erdoğan.
I said "inventory" at the beginning of the article... Fuat Oktay had done such an inventory study before... Efkan Ala probably started talking about "Ankara criteria" after such an inventory study .
I wonder how much system questioning was done in these studies? How much of the burden brought by the association with MHP could be determined? Constitutional lawyer Prof. in the Confrontation program we broadcast on Karar TV on Thursday . Dr. Serap Yazıcıassociated the phenomenon of "Tutorship", which has been widely used in the political arena, with the office of the President since the 1982 Constitution. He stated that "Today's Presidency has created tutelage over the entire system."
I don't know what the President or the AK Party community would say about the fact that the powers exercised by the President create a "Tutorship" over all institutions , and this tutelage negatively affects the chemistry of all institutions, thus resulting in an unhealthy administration. Does it mean “more authority, more power” or does it mean power poisoning?
What is currently being implemented in the field of economy is, in a sense, the de facto transfer of authority to the President. Because this is an economic management that is 100% opposite to President Erdoğan's economic approach. In a way, it was forced to do so. Because the economy has hit rock bottom.
What is it called? So it doesn't happen when the President determines everything. There are some things dictated by life and the world, and it is necessary to read them correctly. Okay, this economic policy is also carried out with “Erdoğan's support” . But not only with his support and determination.
Actually, there are some other facts of life. For example, locking the entire system to the President is not something that a person can tolerate, and it also needs to be supervised for a healthy country administration. After all, humans are creatures with the potential to make mistakes.
Can these be expressed at least within the framework of a report within the AK Party? For example, can it be said that "the unity with MHP has made the AK Party unrecognizable in many areas" ?
Inventory, I say. Inventory… A pull-up. An MRI. Maybe an x-ray to a group of political scientists outside the AK Party... March 31 is not just a warning.
Özgür Özel says: “If I do not make CHP the government in the next general elections, I will not stay in office for a day. "I will convene an extraordinary congress and I will not be a candidate myself."
Would you like to take the challenge? In your opinion, what is Özgür Özel 's reading of the AK Party?