Çığrından çıkan siyasetin tutar yerini arayış...

Doğan Kuban’ın o çok açıklayıcı yazısı aklıma geldi bugünkü siyaset alanındaki büyük karmaşayı seyrettikçe.

Kuban çok partili hayatın açmazlarını yazarken (Parti=Parça, parçalanma demek; peki hepimizi birleştiren ne var?) başlıklı yazısında, partileri Türkiye için birleştiren nedir sorusunu yöneltiyordu:

Parti, parça demek. Türkçe değil. Partilerin söylemi doğru olamaz. Çünkü başka telden çalan parçalar var olacak demek. Bu da partilerin, toplumu parçalayan kurumlar olduğunu kanıtlar. Politika tarihi de bu parçalanma ve sürekli kavgaların tarihidir. Herkesin ağzında farklı olan şey, ‘doğru’ değildir!

NAMUS VE POLİTİKA

Buradan devam edeyim. Kuban namus sözünü alıyor ve diyor ki:

Türkçede namus sözcüğü yoktur. Namus Arapça. Biz Arapçayı Kuran yoluyla öğrendik, Kuran’da namus kavramı var. Fakat sözlüğe bakınca ‘namus’ kanun ve ırz anlamı taşıyor. Türkçesi ise ‘doğru’. Bizim için, yani Türkçe, Türkler için namuslu olmak doğru olmak demektir. -Diyojen gibi lambayla namuslu adam arıyorum. Ben doğru adama güveniyorum. Namuslu adama güvenmiyorum... Boyuna ‘ırz’dan söz eden adamın da ne doğruluğuna ne de namusuna güvenirim. Doğru adam gerçeği söyleyen, yalancı olmayan, sözüne ve işine güvenilen adamdır.

Partiler için söylediğini açayım biraz:

TEK DOĞRU

Partilerin her biri kendi söyleminin savunucusu olduğu için ‘Doğru’dan değil, kendinden yanadır. Yani namusu, ya da yasası kendi doğrusudur. Bunun toplumun tümünün, dünyanın tümünün gerçekleriyle ilgisi yoktur. Çıkardığı yasalar kendini kollayan yasalardır. Tersini gördünüz mü? Çoğunluk partisinin onayladığı yasadır.

Kuban dünyanın tek bir doğruya doğru gitmek zorunda olduğunu söylüyor:

Çoğunluk sisteminin demokrasi olmadığını Çin de Rusya da Türkiye de bütün dünya sabahtan akşama yineliyor. Pek çok demokratik ülke de tekleyip duruyor.

Ne var ki yakın geleceğin dünyası bunu aşmak zorunda! Çünkü üzerinde yaşadığımız yerkürenin fiziksel geleceğine ilişkin evrensel öngörüler bütün insanlık için tehlike çanı çalıyor. İnsanlık için ortak bir minimum tek bir ‘doğru’ davranış tanımlıyorlar. İnsan odaklı, evrensel ve bilimsel doğrular bütün devletlerin anayasalarının temelini oluşturmak zorunda. Bunlardan birincisi insanların yaşamlarına ilişkin diğeri bütün yerkürenin yaşamını tehdit eden bilimsel öngörülerle ilgili.

GELECEK YOK

Gelecekle ilişkileri kalmamıştır. İnsanın yeryüzünde yaşamını sürdürmesine ilişkin doğrular evrenseldir. Herkesin karnının doyması, aç ve susuz kalmaması, barınma hakkı, okuma hakkı, çalışma hakkı artık tartışma konusu değildir.

Her devletin anayasası bu ilkeler üzerine kurulduğu zaman çağdaş dünyanın kapısı açılabilir. İnsanı tanımlayan bu haklar bugün vurgulanan hak, hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi gereksinmelerinden daha önceliklidir. Çünkü insanın hayvandan farklı olan statüsünü tanımlıyorlar. Devlet bağlamında tek ölçüt eşitliktir.

Gazetelerde, televizyonlarda, politikacıların ağzından duyduklarınız neler? Ulaşım, yapı, tüketim ve bunlarla sarmaş dolaş cinayet ve hırsızlık. Devletler, bay ‘X oğlu X’i’ zengin etmek, cinayetleri engelleyememek, İngilizce ve Arapça öğretmek, hapishane, rezidans ve saray yapmak için kurulmuyor.

ÇAĞDAŞ DEVLETİN AMENTÜSÜ

Aç uyuyan, soğuktan donan, okula gidemeyen, iş bulamayan ve hastalığı tedavi görmeyen insan kalmayacak! Çağdaş devletin ve partilerin ‘amentü’sü bu olmak zorundadır. Yoksa nesliniz tükenecek!

Soruna bu açıdan yaklaşan bir söylem işittiniz mi? Dünya toplumları, kuşkusuz Türkiye’de de bu aşamaya ulaşmadan yenilik ve çağdaşlıktan söz edilemez. ‘Doğru’ düzen sadece orada başlar. 21. yüzyıl bunu gerçekleştirmek zorunda.

Parti içi ve dışı söz dalaşları mı, yoksa toplumun tümünü doyuran, barındıran, okutan, iş veren bir rejim mi güncel (sözde) medyanın konusu olmalı? Bunu partilerden beklemeyin!

Medya denilen şey, yani iletişim ağı bu amaca yaklaşan bir içerik kazanmaya doğru bir atılım yapmalı! Acaba ‘nano’nun ne olduğunu bilen bir politikacı var mı? Kaç gazeteci var? Sokaktakilere sormaya cesaret edebilir misiniz? Ama nanoteknoloji doğayı değiştirmeye başladı bile...

*

Bir de böyle Doğan Kuban hocanın yaklaşımı var. Aklımızın bir kenarında dursun.