AK Parti’nin ve Erdoğan’ın sandıktan ders alarak işleri düzelteceğine dair iyimser beklentileri iktidara yakın medyadaki bazı isimler haricinde canlı tutan kalmadı. Bu listeye, ekonominin içinde bulunduğu müzmin kriz durumun doğal terbiye edici olduğunu ve bunun da kaçınılmaz olarak demokratik hamleler gerektireceğini varsayanları da ekleyebiliriz ama bu da yeterli olmaz. İstikamet çok belli… Kavala ve Demirtaş davaları bir yana iktidar ortağı Bahçeli’nin açık baskısı ve iktidarın büyük ortağı Ak Parti’nin çaresiz sessizliği, iyimser beklentilerden daha fazla şey söylüyor.
Zira, iki partinin birbirinden başka çıkar yolu, iktidar umudu ve hatta meşruiyet kaynağı bulunmamaktadır. iki liderin siyasal tutumu kendi açılarından son derece tutarlı ve gerçekçidir. Zira, ne Ak Parti’nin MHP yerine, ne de MHP’nin Ak Parti yerine koyacağı bir veya birden fazla parti bulunmaktadır.
Erdoğan ve Ak Parti de bunun farkında… Nitekim, haftalardır sürmekte olan “sandıktan ders almak/milletin mesajını duymak turları”nda gelinen nokta bile bir dizi şaşaalı hamle duyurularının ardından, iktidar partisinin yapacağı kampta, bakanlar ve bakan yardımcılarına telefonla uluşamayan milletvekillerinin bir araya gelip meselelerini konuşmasına kadar gerilemiştir. Vekiller, bakanlara ve yardımcılarına dertlerini anlatacak ve böylelikle iktidar kadroları arasında uyum yakalanacak. Seçmen de 31 Mart’ta tam da bunu dert etmiş ve iktidara bakanlar telefona çıksın mesajı vermişti!
Erdoğan, siyasi yol haritasını ekonominin yabancı sermaye çekebileceği bir noktaya gelmesine bağlamış durumda ve bu sağlanana kadar zaman kazanmaya çalışıyor. Yabancı sermayeyi çekebilmek için de hukuk ya da demokraside taviz vermek niyeti taşımıyor. Bütün siyasal veriler sabit kalarak, sadece ekonomideki hamlelerle yolun açılabileceğini ve seçim atmosferine girildiğinde elinin bollaşacağı hesabını yapıyor. Tabii bununla birlikte muhalefetin gönlünü ederek bir kez daha seçilme imkanını yakalamayı da… Hal böyleyken, gereksiz yere demokratikleşmenin lüzumu bulunmuyor!
Görünen ve açıklamalarından duyulan o ki Bahçeli de bu hesaba yakın bir yerde duruyor. Ekonomi düzelirse ve Erdoğan bir kez daha aday olabilirse, bundan gayrı problem görmüyor. İki liderin pozitif ajandaya yaklaşmaması ayrıca, ekonomideki kısmi düzelmenin bile İttifak’a ve Erdoğan’a kolaylıkla seçim kazandıracağı varsayımlarına dayanıyor. Yani, iktidardan demokratik değişim bekleyen iyimserlerin bir benzeri de bizatihi iktidarın lider kadrosudur. İki kanat da “her şey güzel olacak” havasında ama tamamen farklı gerekçeler ve hedeflerle…
Peki bütün bunlara rağmen Erdoğan ve Bahçeli’nin ortamı yumuşatma ve gerilimi azaltma ihtimali hiç mi yok? Elbette var. İktidarda kalma hesapları sapmaya başlar ve istikametin bir seçim yenilgisine daha doğru gittiği kanaati oluşursa gayet tabii uçağın burnunu yukarı kaldırmak için ne gerekiyorsa yapmaktan sakınmazlar. O zaman, iki liderin o çok merak edilen görüşmelerinin tek konusu demokratikleşme bile olabilir. Ama bu, gerçekleşmesi birçok değişkene bağlı bir varsayım ve doğal olarak üzerine hesap yapılamaz. Ekonominin yoluna gireceği düşünülen 2027’ye kadar ise hiç yapılamaz. Zaten Erdoğan ve Bahçeli de böyle bir hesap yaparak dikkatlerini dağıtmıyor.