Etki ajanlığı” adı altında demokrasiye, ifade özgürlüğüne ve her türlü siyasete darbe indirecek bir kanun düzenlemesi 9. Yargı Paketi’ne girdi, Meclis yolunda ilerliyor. Kanunlar, bütün bu saydığımız alanlarda yeterince kısıtlayıcı ve tehditkâr değilmiş gibi bir yenisi daha geliyor. Umarız gelmez ve umarız benzer bir kanunu Meclis’ten geçiren ama Cumhurbaşkanı tarafından veto edilen Gürcistan’da olduğu gibi bizde de engellenir. Yoksa bırakın “normalleşme”yi, “yumuşama”yı Türkiye’yi dünyaya kapatan, hükümete yakın kuruluşlar dahil bütün sivil toplum örgütlerini, medyayı ve siyasetçileri ajanlık tehdidiyle baskı altına alan karanlık bir dönem başlayacak demektir.
Kanun maddesi yazıldı orada duruyor ama tepkiler bir hayli cılız. Bu arada, “birinci parti” CHP’nin konuyla hiç alakadar olmamasını da ayrıca not edelim.
Maddenin gerekçesinde, “Devletin iç veya dış siyasal yararına yönelik olarak gerçekleştirilen bazı faaliyetlerin cezalandırılması kabul edilmektedir. Bu kapsamda iktisadi, mali, askeri, milli savunma, kamu sağlığı, kamu güvenliği, kamu düzeni, teknolojik, kültürel, ulaştırma, haberleşme, siber alan, kritik altyapılar ve enerji gibi diğer yararlar da devletin iç veya dış siyasal yararları kavramı içinde kabul edilecektir. Dolayısıyla bu gibi yararlar aleyhine gerçekleştirilen faaliyetler de suçun konusunu oluşturabilecektir” deniyor. Yani, hükümetin aldığı yanlış doğru bütün kararlar “devletin yararı” koruması altına giriyor ve bunlara itiraz edenler de ajan suçlaması dairesine atılıyor.
Konuyla yakından ilgilenen DEVA Partisi milletvekili Mustafa Yeneroğlu’nun sorularıyla ilerleyelim. Yeneroğlu şunları söylüyor:
“9. Yargı Paketine alındığı belirtilen etki ajanlığına ilişkin kanun teklifi meclisten geçerse;
Adalet arayışı için AİHM’e gitmek, Türkiye’nin itibarı ile oynamak mı kabul edilecek?
Ülke kötü yönetiliyor dendiğinde etki ajanlığı mı yapılmış olacak?
İsrail ile ticareti eleştirmek, iktidarı eleştirmek mi yoksa Türkiye’yi kötülemek mi olacak?
Falanca toplum kesimine ayrımcılık yapıldığını söylemek örtülü casusluk mu sayılacak?
İnsan hakları raporları yayınlayanlar etki ajanı olarak mı damgalanıp cezalandırılacaklar?”
Kanun ifadesindeki geniş tanımla, iktidarın kimi isterse onu hedefe koyacağı kadar belirsiz içeren ve bu yüzden istenildiği gibi kullanılabilecek bir girişimle karşı karşıyayız. İktidar bugün bir işe girişecek ona itiraz eden ajanlıkla suçlanacak; sonra, iktidar -bugüne kadar defalarca olduğu gibi- o işten vazgeçse başta mahkeme tarafından yaftası yapıştırılan her kimse ajanlığıyla kalacak. Ya da iktidar bir işe girişecek, yaptığı şey “devlet yararı” koruması altında olacağı için bunu eleştiren devlet yararı hilafına ve yabancılar adına etki ajanlığı yapmak damgası yiyecek; yarın o eleştiriyi yapan iktidarın sonuçsuz kalan sayısız iç ve dış politika icraatında görüldüğü gibi haklı çıksa da “etki ajanı” olarak damgasını yiyip oturmuş olacak.
Kanun çıkarsa, insan hakları, demokrasi, basın hürriyeti, sendikal haklar dahil olmak bütün alanlarla dünyayla ilişkiler aynı kapsamda tehdit altına alınacak. Sivil toplum örgütleri ve düşünce kuruluşları dahil bütün sivil kurumlar etki ajanlığı merkezi muamelesi görecek. Kanun maddesi o kadar sınır tanımaz ki, son günlerde Avrupa fonlarıyla yakalanan “en yerli-milli ve iktidar yanlısı STK’lar” dahi okka altına girmeye namzettir… İler tutar tarafı olmayan, Türkiye’yi sadece Rusya’ya benzetecek hukuksuz, hukuksuz ve anti-demokratik bir kanundan söz ediyoruz.
Cumhurbaşkanı, partisi, hükümeti, adalet bakanı gerçekten böyle bir Türkiye mi istiyor? Yani, bu kadar acılı demokrasi tecrübesinden sonra, ekonomide, dış politikada gelip dayandığımız yenden kurtulmak adına buldukları çıkış yolu bu mu? Peki, 31 Mart’tan aldıkların söyledikleri mesaj bu mu? Daha demokrasisiz, daha hukuksuz ve dünyaya daha kapalı bir ülke mi?