AKParti’deki kan ve ruh kaybının nasıl telafi edilebileceğini sorduğumuz yazımız aslında eninde sonunda sormamız gereken, gerçekten samimiyetle telafisi için peşine düşmemiz gereken bir soru. Bu soruyu parti yetkilileri, istişare heyetleri kendi aralarında zaten ve mutlaka yapıyorlardır. Yapmamaları mümkün değil. Yoksa Sayın Cumhurbaşkanımızın dediği gibi bu sorgulamayı sağlıklı bir biçimde yapıp doğru teşhisleri koyup, yine doğru tedavileri cesaretle ortaya koymadığı takdirde AK Parti’nin güneşin karşısındaki buz gibi erimesi mukadder olur.
Tabii bu eleştiriyi her zaman uluorta yapmanın bir handikapı vardır. Samimiyetle yapılan eleştirilerin AK Parti’nin hiçbir zaman hayrını istemeyecek müzmin muhaliflerini “Bunlar birbirine düştü” veya “AK Parti’ye içerden isyan!” diye sevindirmesi beklenen bir şey. Nitekim benim aslında mevcut durumun vahameti ve ciddiyeti göz önünde bulundurulduğunda dozu bir hayli düşük sayılabilecek değerlendirmelerim bile hemen malum bazı çevrelerde bu şekilde yansıtıldı.
22 yıldır Türkiye’ye hem adalet hem kalkınma alanında (hatasıyla sevabıyla tabii) son yüzyıllık tarihinin gerçekten en ak devrimlerini yaşatmış olan AK Parti’den rövanş beklentisi içinde olanlar AK Parti’nin ruh ve kan kaybını telafi edip kaldığı yerden devam etmesini değil, kan kaybından tamamen bitip gitmesini dört gözle bekliyorlar. Bu çok açık.
O yüzden bu tür çevreleri gerçekten sevindirmenin bir âlemi yok. Hatta onların temsil ettiği anlayış ve siyasetin hâlâ eleştiriyi daha fazla hak ediyor olduğu da çok açık. AK Parti hakkında sadece bu günkü halde değil, kurulduğu günden beri ağızlarını
hayra açmamış olanların AK Parti eleştirilerinden ne umacakları belli değil mi?
Ama diğer yandan gerçekten AK Parti’nin son zamanlarda içine girdiği bu kayıp halini bihakkın görmekte olan, bundan dolayı dostane endişe duyan çevrelerin de duyması, görmesi gereken sözler ve gelişmeler var: Gidişat iyi değilse neden değil, nasıl bir çözüm planı olacak? AK Parti’ye gönül vermiş ve hâlâ ona umut bağlamış insanlar bunu samimiyetle görmek istiyor. Seçim sonrası bir defada yapılan bu teşhisten sonra kulağının üzerine yatıldığı izlenimi partinin kan kaybını daha da artırır. Veya bu değerlendirmelerin sadece dar bir çevre içinde yapılması da AK Parti’ye gönül veren samimi gönülleri tatmin etmiyor. Hele o dar çevrelerin önemli bir kısmı zaten bu kaybın sorumluları olarak görülüyorsa. Tarafsız ve nesnel bir değerlendirmede sözkonusu kan ve ruh kaybının belki de sorumluları oldukları bilinenler bu kaybı ne ölçüde teşhis edip ne kadar telafi edebilirler? Tespit ve teşhis ve tedavinin de münasip insanlar tarafından, belki dışarıdan bir gözle yapılması gerekiyordur.
Yazımdaki “AK Parti yola ne için çıkmıştı, nereye vardı? Kimlerle yola çıkmıştı, kimlerle devam ediyor? Türkiye’yi yöneten vesayet odaklarına karşı bir halk hareketi olarak ortaya çıkan AK Parti o vesayet çevreleriyle, ideolojileriyle, Kemalizm’le hesaplaşmak yerine son kulvarda uzlaşmayı mı tercih etti?” ifadem, bir düzeyde yüzleşilmesi gereken bir soruydu. Bundan Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile olan görüşmeyi kastettiğimi çıkaranlar olmuş. Gerçekten çok garabet bir çıkarsama. Bilakis yazımın daha başında Özgür Özel’in bu temas hiperaktivitesinin hem CHP için hem genel siyaset için ilginç imkanlar ve değişim ihtimalleri barındırdığını ve bunun pekâlâ ülke için çok olumlu olabileceğini söylüyorum. Kanaatimce
31 Mart sonrası siyasi tablo iyi değerlendiril-diğinde hem AK Parti için hem CHP için hem de Türkiye ve İslam dünyası için çok hayırlı sonuçları olabilir. Siyasette diyalog, anlamaya çalışma, çözüm ortaklığını da bir yol olarak hatırlamak çok yabancısı olduğumuz ama pekâlâ iyi çalışacak bir yol olabilir.
Bunu Özgür Özel nereye kadar götürebilir, bilemeyiz şimdiden ama böyle bir girişimi peşin peşin yargılamanın da bir anlamı yok. Bilhassa Özgür Özel’in mültecilerle ilgili ifade ettiği görüşleri, Arapça tabelaları indirme ve mültecilere karşı faşizan uygulamalarıyla öne çıkan CHP’li belediye başkanlarını onaylamadığına ve kendilerini uyarmış olduğuna dair beyanlarını çok olumlu bulduğumu ifade etmek zorundayım.
Bu söylem ve siyasetler CHP’yi mutlaka değiştirir ve ona kazandırır. Kesinlikle bu kazanım ne AK Parti’nin aleyhine
ne de kimsenin aleyhine olur. Bu insani siyasetin yayılmasından bütün Türkiye kazanır, insanlık kazanır. Siyaset çıtası bu insani seviyeye konur, ondan sonrasında rekabet kaldığı yerden devam eder. Özel’in Hamas’a terörist demiş olmasını elbette unutmuyorum. Bunu konuyu henüz yeterince değerlendirememiş
olmasına yormak ve bu konuda da Türkiye’nin ve insanlığın maşeri vicdanına dönmesini umduğumu da ifade etmek isterim.
AK Parti’deki ruh kaybıyla ilgili bütün nedenleri ortaya koyabilmiş değiliz elbet. Ama değindiğim ve önemli gördüğüm bir konu vardı: Görevlerdeki devir-teslim ve misyondaki süreklilik. Bu konuda partide bir misyon sürekliliği, tecrübe birikimi ve devamlılığın oluşumunu engelleyen kötü bir teamül oluşmuş durumda. Vefadan bahsetmiyoruz bile. Partide görevi devralanlar bir sorumluluk bayrağı almış olmak yerine bir rütbe,
bir makam, bir dünyalık kapmış gibi davranıyorlar.
23 yıllık parti içinde o yüzden bir hafıza, bir tecrübe birikimi ve misyonda bir süreklilik oluşmuyor.
Sadece parti ile ilgili görevlerde değil, hükümette ve bürokraside de aynı davranış bir teamül haline gelmiş durumda. Bir bakanlığı devralan kişinin en büyük rakibi ve hedefi önceki bakanın yaptıkları. Oysa önceki bakan da AK Partili, başka bir partiden değil. Başka partiden olsa bile devletteki süreklilik adına bir hatır gözetilir. Bir milletvekili seçiliyor, iline dair yaptığı en önemli icraat, kendisinden önce, muhtemelen kendi partisinden önceki milletvekilinin referansıyla atanmış kurum müdürleriyle uğraşmak, onları değiştirmeye çalışmak oluyor. Değiştirdiği her kurum müdürü, yerinden oynattığı her bürokratın arkasında bir kan kaybı bırakmaması mümkün mü?
Başka birçok mevzu daha var tabii. Allah niyetimizi ve sözümüzü halis kılsın, devam ederiz inşallah.
AK Parti misyonu her şeyden önce hakka hakikate, dolayısıyla birbirine dost olma şuurunu, görevlerin bir talih kuşu değil ateşten bir gömlek olduğu ve bunu giymek dolayısıyla sadece bir sorumluluk üstlenmiş olduğu şuurunu taşıyanlarca yüklenilip devam ettirilebilir.