Seçim sonrası iç siyaset konuşulurken, alışkanlık olduğu üzere bir siyaset yorumcusu “Türkiye’nin büyük bir hikâyeye ihtiyacı var” diye bir cümle kurdu. Ben de “O kadar çok büyük hikâyemiz var ki her hikâye dünyada gündem oluyor, ardından kısa bir zamanda unutuyoruz” dedim.
Tekrar büyük hikâyeler yazmaya gerek yoktur, bu hikâyelerin her biri millet hafızasında yaşamaktadır. Fakat Irak-Türkiye ilişkileri, yeni bir büyük hikâyenin kapısını aralamak anlamına gelir.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak ziyareti öncesi yaptığı açıklamada “Irak zengin geçmişi olan bir ülke, fakat elindeki zenginliği tabana yayma konusunda zımni sorunları var” dedi. Bugünkü Irak iktidarı bu konuda sofistike bir çaba içerisinde. Özelikle bu konuda Irak hükümetinin Türkiye ile dayanışma eğilimi var.
Fidan’ın bu açıklamalarını enerji ve güvenlik açısından ele aldığımızda meselenin boyutlarının ne kadar derinleşeceğini görmüş oluruz.
Bilindiği üzere İran Devrimi olduğunda, Irak, ABD’nin desteği ile İran’a savaş açmış, bu savaş on yıl sürmüştü. Devamında ABD, Irak’ı işgal etti. Kaderin cilvesine bakın ki ABD, IŞİD’i Irak’ın içlerine soktu ve IŞİD’i yenmek için de can düşmanı İran destekli Haşdi Şabi birlikleri ile sözüm ona Irak’ı kurtarmak için ortaklık yaptı.
Özünde ABD Irak’ı işgal etti, İran ise Irak’ın fetret devrini sürdürülebilir hale getirdi. Bugün Irak’ın kaderi kökten değişebilir ve bu değişimde Türkiye’nin payının büyük olacağını düşünüyorum.
Kalkınma Yolu ifadesi ortaya çıkınca ben, bunun, “Kalkınma ve İstikrar Yolu” şeklinde kullanılması gerektiğini düşündüm.
Geçtiğimiz günlerde bir doktora çalışmasının kitap halini gördüm, “Fav Yarımadası’nda Osmanlı-İngiliz Çekişmesi” başlığını taşıyor. Tarihte önemli ve stratejik olan her coğrafya bugün de önemini korumaya devam eder. İlginçtir; Kalkınma Yolu Projesi de Basra Körfezi’ndeki Fav Yarımadası’ndan başlıyor.
Uzun yıllar içerisinde Irak’ın üretim sistematiği çöktü. İç içe birçok sorun yaşamaktadır. Cumhurbaşkanımızın ziyaretinden sonra başta güvenlik ve ticaret olmak üzere çok önemli ticari süreçlerin de kapısı aralanacaktır.
Irak’ta olup biten süreçleri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile birlikte düşünmek lazım. Şartlar ne olursa olsun ABD ve İran’ın Irak üzerinde bir etkisi var.
Türkiye son on yıldır dış politikada kendi gücü ve bölgesel güç olma potansiyeli üzerinden bir sistem kuruyor. Kendi güvenliğini ve istikrarını teminat altına aldıktan sonra bölgesel istikrarı daha çok önemser hale geldi.
Suudi Arabistan, BAE, Mısır ve Afrika ilişkilerinin yanı sıra Irak ziyaretinin jeopolitik açıdan güvenlik ve siyaset açısından bütün ilişkilerin ötesinde bir adım olacaktır.
Yazının başında AK Partili çevrelerde konuşulan yeni bir hikâye meselesi için Irak ziyareti oldukça etkili olacaktır. İki ülke arasında imzalanacak anlaşmalarla güvenlik, ticaret, enerji, turizm, yeni yatırımcılar ve yeni ilişkiler gibi başlıklar hayata geçecektir.
Erdoğan’ın 12 yıl sonra Irak’a yaptığı ziyaret Bağdat’la sınırlı değil, Erbil’i de kapsıyor. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden (IKBY) Türkiye’nin Ceyhan Limanı üzerinden yapılan petrol ihracatı geçtiğimiz yıl durdurulmuştu. Erdoğan’ın bu ziyaretiyle durdurulan ve 6 milyar dolardan fazla kayba neden olduğu iddia edilen petrol ihracatının yeniden başlayacağı da belirtiliyor.
Diğer taraftan Mart 2024’te Irak ile Türkiye arasında yapılan güvenlik odaklı görüşmede Irak ilk kez PKK’yı “yasaklı örgüt” olarak tanımladı. Her ne kadar Irak hükümeti Türkiye’nin istediği gibi PKK’yı bir terör örgütü olarak ilan etmese de “yasaklı örgüt” tanımı son derece önemli. Bu, Irak hükümetini PKK’ya karşı mücadelede sorumluluk almaya ve Türkiye ile işbirliği yapmaya itecektir.