Türkiye sandıkta kurulmamıştır, ne demek?

Beni en çok rahatsız eden ifadelerden birine yıllar önce Harp Akademileri Komutanlığı’nın bir yayınında rastlamıştım. 1995 baskısı, “Alçak Yoğunluklu Çatışma (Savaş Dışı Hareket)” başlıklı kitabın 9. sayfasında yer alıyordu bu ifade. Şöyleydi: “Genel seçimler her zaman meşruiyeti yansıtmaz.”

Kitabın her satırına sinen bir mantığın itirafı gibiydi, bu cümle.

Bu mantık, halk iradesinin, toplumun, sandık sonuçlarının, demokrasinin ötesinde başka bir gerçek olduğunu söylüyordu. Bu gerçek, “devlet ve beka”ydı. İdeal toplum, devleti korumak için “milli güç” mühimmat deposu olarak tanımlanıyordu. Askeri otoritenin o tarihli yayını, devleti tehdit eden, edebilecek unsurlar arasında öncelikle sandık sonuçlarını, seçimleri, velhasıl fiili toplumu yerleştiriyordu.

Bugün kimilerinin önemsiz bulduğu, eleştirdiği, “askeri vesayet” mekanizmasının özünü de bu bakış oluşturur. Sosyo-ekonomik her tür verinin, sınıfsal her türlü gerçeğin önünde ve ötesindeki bu durum, onu nasıl adlandırırsanız adlandırın, ister tarihsel belirleyen, ister kültür, ister zihniyet, ister habitus deyin, bir gerçeklik hâlâ semalarımızda dolaşıyor.

Sadece biçim değiştiriyor.

MHP’nin, siyasi iktidar kompozisyonu ve stratejilerinde ideolojik bir yapıştırıcı işlevi gördüğü kimsenin gözünden kaçmıyordur. Bahçeli’nin kriz anlarında siyasete istikamet veren, kritik siyasi kararlar öncesi ön alan, bunlara zemin hazırlayan bir görev üstlenmiş durumda. En önemlisi, devletin başta askeri otorite olmak üzere tüm modern-modernist unsurları ile İslami bir bagajı olan muhafazakar bir siyasi doku arasındaki (ki tarih esas olarak bu iki yapı arasındaki çatışmalarla örülüdür) köprü kurma işini yerine getirmesidir. MHP’nin, antagonist bu aktörlerin, tarihsel bir iktidar bloğu oluşturmasındaki önemli bir yeri bulunuyor.

Bu siyasi partinin lideri Bahçeli’nin, son iki açıklamasında aynı cümleleri hiç değiştirmeden tekrar etmesi dikkat çekiciydi:

“Türkiye sandıkta kurulmamıştır. Türk tarihi sandıkta yazılmamıştır…” diyordu, hem bayram mesajında hem grup konuşmasında… İkincisinde bu cümlelere bir de ek yapıyordu: “Dönemsel olarak sivrilenlerin günü geldiğinde silinip gitmeleri de yaşanacak bir akıbettir.

Türkiye sandıkta kurulmamıştır. Türk tarihi sandıkta yazılmamıştır” ifadesi ne anlama gelmektedir?

Bahçeli ne demek istiyor, ısrarla tekrar ettiği bu cümlerle?

Bu ifadelerin, siyasi bir projenin olmasa bile siyasi bir bakışın, bir siyaset tasavvurunun, bir zihniyetin dışa vurumu olduğu muhakkaktır.

Yukarıda altını çizdiğim Harp Akademileri yayındaki ifade ve mantığının tekerrürü ve bir başka türüdür.

Bu mantıkta devlet siyaset üzerindeki vasidir.

Vesayet modeli bugün başka bir uç noktaya gelmiş bulunuyor. Bu uç noktada devlet ile siyaset arasındaki mesafe ortadan kalkmış, siyasetin işini ve işlevini doğrudan doğruya devlet üstlenmeye başlamıştır. Seçimler devletin başına kimin geleceğine dair yapılan yoklamalardır. İktidar müttefikleri tarafından mevcut anayasaya verilen anlam ve önem de burada yatmaktadır. Son yerel seçimlerde olduğu gibi buradan yaşanan sapmalarda, Bahçeli zihniyeti gerekli hatırlatmaları, düzeltmeleri yapmakta, asli gerçeği hatırlatmaktadır.

Umarız bunu değiştirecek, sorgulayacak bir siyasi güç doğar. Toplum üstlendiği otoriterliğin meşrulaştırıcı görevinden çıkar ve siyaset kurucu istikamete ilerler.

İlk adım seçimlerde atıldı. Buna ilk tepkiler de verildi.

Şimdi, top muhalif siyasi aktörlerde…

Bu aktör, bu yeni modelin muhalif parçası mı olacak yoksa bu modele meydan okuyacak siyaset mi geliştirecek?

Soru budur.