TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, parlamentoda grubu bulunan partilerin Meclis Başkan Vekilleri, Grup Başkanları ve kâtip üyeleriyle toplantı yaptı ve Anayasa değişikliği çalışmaları için destek istedi.

Serkan Demirtaş'ın dün T24'te yayımlanan haberine göre Kurtulmuş, yeni Anayasa çalışmalarında "konsensüsün sağlanmasının önemli" olduğunu vurgulamış.

AKP'nin TBMM'de çoğunluk olduğu süre içinde yapılan Anayasa değişikliklerinin herhangi birisinde bile "konsensüs" sağlamak gibi bir derdi olmadığını bildiğim için Kurtulmuş'un bu konuya vurgu yapması ilgimi çekti.

Acaba AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, partisi için sözünü ettiği "değişim" bu mu diye merak ettim ama o kadar da heyecanlanmadım.

Belki hatırlarsınız, Cemil Çiçek'in TBMM Başkanı olduğu dönemde Meclis'te bir "Anayasa Uzlaşma Komisyonu" kurulmuş ve partilerin hazırladıkları taslaklar bu komisyonun çalışmalarıyla "uzlaştırılmak" istenmişti.

O tarihteki (2011 – 2013) Uzlaşma Komisyonu'nun neden başarısız olduğunu AKP'li üye Ahmet İyimaya şöyle açıklamıştı:

"Komisyon müzakere sürecinde başarılı, kural üretme, taslak üretmede başarısız."

Bu cümleyi unutmamak için not etmiştim. Türkiye'de siyaset yapma sürecini, "uzlaşma kültürünü" bir tek cümle ile mükemmel olarak özetleyebildiği için!

O tarihte AKP tarafından hazırlanıp, komisyona sunulan Anayasa taslağında "egemenliğin kullanımı" ile ilgili bir ayrıntıya, Taha Akyol'un "Atatürk'ün Anayasası – Tek Partiden Cumhurbaşkanlığı Sistemine 100 Yıl" isimli kitabında rastladım. (Doğan Kitap)

Mevcut Anayasa'ya göre egemenlik "kayıtsız ve şartsız" olarak Türk Milletine ait.

Buradaki "Türk milleti" tanımının etnik bir vurgu içermediğini, "T. C.'ye vatandaşlık bağını" ifade etiğini de belirteyim.

T. C. vatandaşları, belirli durumlarda bir araya gelip, egemenlik hakkını kullanamayacağından egemenlik haklarını kullanması için Anayasa bazı organları yetkili kılıyor. Bir tür vekâlet veriyor da diyebiliriz.

Bunlardan biri TBMM. Yasama yetkisi bu organa ait. Milletvekillerini seçiyoruz, onlar da bizim adımıza bu yetkiyi kullanıyorlar diye varsayıyoruz.

Anayasa'da şöyle ifade edilmiş:

"Türk Milleti egemenliğini, Anayasa'nın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanır."

Yargı yetkisi de bu genel kural çerçevesinde bağımsız mahkemeler tarafından kullanılıyor diye varsayıyoruz.

Anayasa'da bu yetki devri şöyle gerçekleşmiş: "Yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır."

Onun için mahkeme kararlarında şu kalıp hep tekrarlanıyor: Türk Milleti adına karar veren filanca mahkeme…

AKP'nin 2011'de Uzlaşma Komisyonuna sunduğu Anayasa taslağında "yargı yetkisinden" değil, "yargı görevinden" söz ediliyor.

Önerdikleri Anayasa maddesi şöyle: "Yargı görevi, bağımsız ve tarafsız mahkemelerce yerine getirilir."

Ayrıca mahkemelerin "Türk milleti adına" karar vermesinden de söz edilmiyor.

Kolayca anlaşılacağı gibi "görev" ile "yetki" arasında ciddi bir fark var.

Ayrıca AKP'nin o tarihteki taslağında, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağlayacağı ile ilgili hüküm de yok.

O tarihte "uzlaşma" gerçekleşmediği için Anayasa tartışması ertelendi ancak daha sonra siyasetin dar hesaplarıyla Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adı verilen, benzerine bir başka demokraside rastlanamayacak acayip bir sisteme geçtik.

AKP'nin Anayasa taslağı, adı konulmadan hayata geçmiş gibi bir tablo var karşımızda.

Mahkemeler, Erdoğan'a bağımlı ve millet adına değil de adeta Erdoğan adına karar veriyorlar.

Millet adına yasama yetkisini kullanacak TBMM, yürütme organı olan Cumhurbaşkanı'nın tahakkümü altında.

Çizgi: Tan Oral

Kanun teklifleri bile Saray'da hazırlanıyor, bazen milletvekilleri neyi oyladıklarını bile bilmeden parmak kaldırarak Saray'ın emirlerini yerine getiriyor.

Bütçe hakkından filan söz eden de kalmadı.

Millet, egemenlik hakkını kullanma yetkisini adeta bir tek kişiye devretmiş gibi görünüyor.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş şimdi yeni bir uzlaşma arayışı peşinde yeniden yola çıktı ancak güçler ayrılığı konusunda AKP – MHP koalisyonu ile muhalefet partilerinin anlaşamayacaklarını bugünden söyleyebilirim.

Önceki kapsamlı Anayasa tekliflerinin ruhu bunu gösteriyor.

Sıra Anayasa değişiklik teklifinin oylamasına geldiğinde, adaylığını kabul ettirmek için bol keseden milletvekilliği dağıtan Kemal Kılıçdaroğlu'nun kulaklarını çok çınlatacağız diye bir hissim var. Bunu da söylemiş olayım.

* * *

Orada duralım derim!

Filistin sorunu, artık bir insanlık sorunu. İsrailli dinci faşistler insanlıktan çıktı diye insanlıktan çıkarsanız, onlardan farkınız kalmaz

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu. (17 Nisan 2024)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Hamas ile Kuvayı Milliye'nin "aynı olduğunu" söyledi:

"Millî mücadelede Kuvayı Milliye neyse Hamas da aynen odur. Bunu söylemenin bir bedelinin olduğunun da elbette farkındayız. Bütün dünya bilsin, idrak etsin. Tek başıma kalsam dahi Allah ömür verdiği sürece mazlum Filistin halkının sesi olmaya devam edeceğiz."

Erdoğan böylece kendi "aşırıcı" tabanına bir mesaj verdiğini düşünüyor olmalı.

Bu konuda tek başına kalmayacağını söyleyeyim.

Kimse kalmasa bile solcular kalır, merak etmesin.

Ayrıca artık hepimiz biliyoruz ki böyle boş hamaset nutuklarıyla Filistin sorunu çözülmüyor.

"Millî mücadelede Kuvayı Milliye neyse Hamas da aynen odur" konusuna gelince Erdoğan'a orada biraz durup, derin bir nefes alarak sakinleşmesini öneririm.

Eskiler "serin gel" derlerdi, onun gibi yani.

Kuvayı Milliye askeri bir hareketti. Sivillere saldırmadı. Kadınları, çocukları rehin almadı.

Hamas için bunu söyleyemeyiz.

Sivilleri hedef ve kurban olarak seçen her hareketin terörist hareket olduğunu kabul etmek zorundayız. Bunun "ama"sı olmaz.

Hamas, İsrail ordusu ile savaşırken elbette vatanını savunuyor.

Ancak çoluk çocuk sivillerin öldürülmesi, esir alınması ile bunun bir alakası yok.

İsrail'in dinci faşist hükümetinin sivilleri hedef almasını nasıl kınıyorsak, Hamas'ın bu tür hareketlerini de kınamalıyız.

Aksi takdirde inandırıcı olamayız.

Filistin sorunu, artık bir insanlık sorunu.

İsrailli dinci faşistler insanlıktan çıktı diye insanlıktan çıkarsanız, onlardan farkınız kalmaz.

Hamas'ın bu konuda sicili temiz değil. Kimse kusura bakmasın ve bu konudaki sicili tertemiz Kuvayı Milliye ile karıştırmasın.

Speaker of the Turkish Grand National Assembly, Numan Kurtulmuş , held a meeting with the Parliament Deputy Speakers, Group Chairmen and clerk members of the parties that have groups in the parliament and asked for support for the Constitutional amendment works.

According to Serkan Demirtaş's news published on T24 yesterday, Kurtulmuş emphasized that "ensuring consensus is important" in the work on the new Constitution.

Kurtulmuş's emphasis on this issue attracted my attention, as I knew that the AKP had no interest in achieving "consensus" even in any of the Constitutional amendments made during the period when it was the majority in the Turkish Grand National Assembly.

I wondered if this was the "change" that AKP Chairman Recep Tayyip Erdoğan was talking about for his party, but I wasn't that excited.

You may remember, when Cemil Çiçek was the Speaker of the Grand National Assembly of Turkey, a "Constitutional Reconciliation Commission" was established in the Parliament and the drafts prepared by the parties were intended to be "reconciled" with the work of this commission.

AKP member Ahmet İyimaya explained why the Reconciliation Commission at that time (2011 – 2013) failed as follows:

"The commission is successful in the negotiation process, but unsuccessful in producing rules and drafts."

I wrote this sentence down so I wouldn't forget it. Because he can perfectly summarize the process of politics in Turkey and the "culture of compromise" in one sentence!

I came across a detail about the "use of sovereignty" in the draft Constitution prepared by the AKP at that time and submitted to the commission , in Taha Akyol 's book "Atatürk's Constitution - 100 Years from a Single Party to the Presidential System" . (Dogan Kitap)

According to the current Constitution, sovereignty "unconditionally and unconditionally" belongs to the Turkish Nation .

Let me also point out that the definition of "Turkish nation" here does not contain an ethnic emphasis, but rather expresses "citizenship ties to the Republic of Turkey".

Since Turkish citizens cannot come together and exercise their sovereign rights in certain situations, the Constitution authorizes some bodies to exercise their sovereign rights. We can also say that he gives a kind of power of attorney.

One of them is the Turkish Grand National Assembly. Legislative authority belongs to this body. We elect MPs and we assume that they use this authority on our behalf.

It is stated in the Constitution as follows:

"The Turkish Nation exercises its sovereignty through its authorized bodies in accordance with the principles set by the Constitution."

We assume that judicial power is exercised by independent courts within the framework of this general rule.

In the Constitution, this transfer of authority took place as follows: "Judicial power is exercised by independent courts on behalf of the Turkish Nation."

That's why the following pattern is always repeated in court decisions: So-and-so court making decisions on behalf of the Turkish Nation...

In the draft Constitution submitted by AKP to the Conciliation Commission in 2011, "judicial duty" is mentioned, not "judicial power".

The Constitutional article they proposed is as follows: "Judicial duties are performed by independent and impartial courts."

Additionally, there is no mention of the courts making decisions "on behalf of the Turkish nation" .

As can be easily understood, there is a serious difference between "duty" and "authority".

Moreover, in the AKP's draft of that date, there was no provision stating that the decisions of the Constitutional Court would be binding on everyone.

Since "consensus" did not occur at that time, the Constitutional debate was postponed, but later, with the narrow calculations of politics, we moved to a strange system called the Presidential Government System, the like of which cannot be found in any other democracy.

We have a picture as if the AKP's draft Constitution was implemented without its name being mentioned.

The courts are dependent on Erdoğan and they make decisions on behalf of Erdoğan, not on behalf of the nation.

The Turkish Grand National Assembly, which will exercise its legislative authority on behalf of the nation, is under the domination of the President, who is the executive body.

Line: Tan Oral

Even legislative proposals are prepared in the Palace, and sometimes MPs carry out the Palace's orders by raising their hands without even knowing what they are voting on.

No one talks about the budget or anything like that.

The nation seems to have delegated the authority to exercise its sovereignty to a single person.

Speaker of the Turkish Grand National Assembly, Numan Kurtulmuş, has now set out again in search of a new compromise, but I can already say that the AKP - MHP coalition and the opposition parties will not agree on the separation of powers.

The spirit of previous comprehensive Constitutional proposals demonstrates this.

When it comes time to vote on the Constitutional amendment proposal, I have a feeling that we will make Kemal Kılıçdaroğlu's ears ring, as he is giving away seats at great expense to get his candidacy accepted . Let me say this too.

* * *

I say let's stop there!

The Palestinian problem is now a humanity problem. If you lose humanity because Israeli religious fascists are inhumane, you will be no different from them.

 President and AKP Chairman Recep Tayyip Erdoğan spoke at his party's GNAT Group Meeting. (April 17, 2024)

President Recep Tayyip Erdoğan said that Hamas and Kuvayi Milliye "are the same":

"Hamas is exactly what Kuvayi Milliye is in the national struggle. Of course, we are aware that saying this has a price. Let the whole world know and understand. Even if I am left alone, we will continue to be the voice of the oppressed Palestinian people as long as God gives us life."

Erdoğan must think that he is sending a message to his "extremist" base.

Let me tell you that you will not be alone in this matter.

Even if no one is left, leftists will remain, don't worry.

Moreover, we all now know that the Palestine problem cannot be solved with such empty heroic speeches.

As for the issue of "Hamas is exactly what Kuvayı Milliye is in the national struggle", I suggest Erdoğan to stop there for a while, take a deep breath and calm down.

The old people used to say "come cool" , like that.

Kuvayı Milliye was a military movement. He did not attack civilians. He did not take women and children hostage.

We cannot say this for Hamas.

We have to accept that any movement that chooses civilians as targets and victims is a terrorist movement. There is no "but" to this.

Hamas, of course, defends its homeland while fighting the Israeli army.

However, this has nothing to do with the killing and taking prisoner of civilians.

Just as we condemn Israel's religious fascist government targeting civilians, we must also condemn such actions by Hamas.

Otherwise we cannot be convincing.

The Palestinian problem is now a humanity problem.

If you lose humanity because Israeli religious fascists are inhumane, you are no different from them.

Hamas's record on this issue is not clean. No one should be sorry and confuse Kuva, whose record is spotless on this issue, with Milliye.