Enflasyonun düşeceğine millet niye inansın?

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, işi biliyor. “Halkı enflasyonun düşeceğine ikna etmemiz gerekiyor” dedi.

Doğru! Halk, hesabını yüksek enflasyon beklentisiyle yapmaya devam ederse enflasyon düşmez.

Kısır döngünün kırılması, piyasanın o döngüden çıkmasına bağlı. Onun için halk, düşük enflasyon hesabından zararlı çıkmayacağına güvenmeli.

Düzeleceğine halkı inandırmadan işler, düzelmez.

Doğru, doğru olmasına da halk nasıl ikna edilecek?

2024’ü Emekliler Yılı ilan ederseniz emeklinin beklentisi yükselir.

Türkiye Yüzyılı’nın başladığını söylerseniz millet, orada yaşamak ister.

Ekonominin şahlandığını anlatırsanız asgari ücretli de hayat standartlarının şahlanacağını hayâl eder.

Dış güçlere karşı ekonomik bağımsızlık savaşı veriyoruz, diye sabretmeye çağırdığınız halka, mücadeleyi artık kazandığımızı ilan ederseniz zaferden payına düşeni bekler.

Sonra da enflasyonu indirmek için bu temmuzda asgari ücretliye niye ara zam, emekliye niye ek zam veremeyeceğinizi izahta zorlanırsınız.

Yani beklentiyi kendi elinizle yükseltirseniz halk ne yapsın, bu dediklerinizin hangisine inansın, enflasyonun düşeceğine nasıl güvensin? Altında kalırsınız.

Üstelik seçimden sonra dış fonların akacağını, halkın rahata ereceğini, fedakârlıklarının karşılıksız kalmayacağını vaat etmişsiniz.

Zor günlerde bedel ödettiklerinize söz vermiş, kuru ekmekle soğana talim ettirdiklerinizi ödül beklentisine sokmuşsunuz.

Zor günler bitti, şimdi onlar için daha zor günler mi başlayacak!

Kemer sıktırmaya, yanlış ekonomi politikalarının bedelini halka ödetmeye devam ederseniz ekonomiyi bu kez düzelteceğinize nasıl güvensinler?


HALK İÇİN ZOR GÜNLER BİTİP DAHA ZORU BAŞLARKEN

Zengini daha zenginleştirirken fakiri daha da fakirleştiren bir modelde ısrar etmişsiniz. Sıra enkazı kaldırmaya gelince de hâlâ asıl yükü, halka yıkmaya çalışıyorsunuz.

Son TÜİK verileri ortada. Toplumun en üstteki yüzde 20’sinin milli gelirden aldığı pay, yüzde 50’ye çıkmış. Toplam gelirin yarısını alır hâle gelmişler. Geriye kalan yüzde 80 de ülke gelirinin diğer yarısıyla yetiniyor.

Gelir dağılımı adaletsizliğinin destanını yazmışsınız yani. Necip Fâzıl’ın Destan şiirindeki gibi:

“Allahın on pulunu bekleye dursun on kul/ Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul/ Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa/ Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa...”

Enflasyonla mücadele için, bütçe açığını kapatmak için tasarrufa nereden başlıyorsunuz peki? Yine halktan.

Halkın gelir artışından kesmeye, halkın boğazından kısmaya bakıyorsunuz.

İlave para gerek, nerede arayıp bulacaksınız? Yine halkın cebine dikiliyor gözleriniz.

Kendisi de daha pahalıya kiradayken oturmadığı iki göz evinin kira geliri için henüz vergisini ödemeyenlere, iki gün geciktirenlere bile nefes aldırmıyorsunuz. Hem kendisine hem eşine, tek ev için ayrı ihtar çekilen tanıdığım var. Halk TV’deki son yayınımızda anlattı, biri Yavuz Oğhan meselâ. Çifte vergilendirilecek neredeyse.

Lokantalarla kafeler ve bakkallar; yiyecek, içecekteki zamlı KDV tarifesinden kaytarıyormuş. Oradaki kayıp kaçağın peşine düşüyorsunuz.

Affedersiniz ama vergi istismarını önlemeye bakkalın, kafenin muhasebe defterinden mi başlanır?

Toplanacak verginin 2 trilyon liralık kısmından bu yıl da vazgeçeceksiniz. Aflı, indirimli patronların, teşvikli müteahhitlerin kaçındığı vergilere sıra gelmeyecek mi?

Ekonomi yönetimi, sinekten yağ çıkarma peşinde. Aktarılan rantla şişip semirenlerin yağlarına bir salma salındığını duymadık daha.

Bu yolu giderken yüzü güldürülmeyen halka söz verilmişti, dönüşte yüzü güldürülecekti. Sözün sahiplerine sorma zamanı, böyle mi güldürecektiniz?


MİLLET FAKİRLEŞİRKEN ZENGİNLEŞTİRİLENLER NEREDE?

Ekonomi zorda, ülke için haydi pamuk eller cebe’, denecekse ilk denmesi gerekenler unutuluyor hep.

Ekonomist Serkan Özcan, X’te uzun uzadıya hatırlatmış. Kaçıranlar için kısaltarak aktarıyorum. Kimlermiş onlar, buyurun bakalım:

“Halkı inandıramadığınız bir para politikası ile enflasyonu düşürmek nerdeyse imkansızdır.

Bu nedenle halkı ikna edebilmek için bazı şeylerin gerçekten değiştiğinin çok daha açık gösterilmesi ve daha cesur kararlar alınması elzemdir.

Yoksullaştırılan, hiç hak etmedikleri halde açlıkla terbiye edilen tüm toplum kesimlerinde ciddi bir rahatsızlık vardır!

Bu nedenle bugün en önemli konu, bu rahatsızlıkları en aza indirecek ve sosyal istikrarsızlığı yönetebilecek yeni bir ‘bölüşüm politikasının’ hayata geçirilmesidir.

Üç haneli enflasyonda yüzde 10-15 ile kamu bankalarından kredi kullananlar, KÖİ müteahhitleri, sayısız devlet ihalesi alan şirketler, abartılı imar rantına taraf olanlar vs.

Kısacası kötü ekonomi yönetiminde millet fakirleşirken zenginleşenler!

Bunların hepsinin yeni dönemde oluşacak yüke ortak edilmesi gerekir.

Ancak bu yapılırsa, millet bu krizi atlatmak için elini taşın altına koyar ve enflasyon konusunda ikna olur.

Aksi takdirde sorunun sebebi olanlar koltuklarında otururken ‘hadi ikna olun’ demekle bu iş olmaz.”