Türkiye'den İsrail'e jet yakıtı satıldığı iddialarıyla ilgili bir sosyal medya mesajında Cumhurbaşkanı'nın damadının kardeşinin de aralarında bulunduğu bir grubun fotoğraflarını paylaşan "siyasal iletişimci" Evren Barış Yavuz, tutuklandı.
Yavuz hakkındaki soruşturma "halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" ve "suç işlemeye tahrik" iddiasıyla yürütüldü.
Gözaltına alınmasından sonra mahkemeye sevk edilirken bunlara "örgüt propagandası" ve "yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak" suçlamaları da eklendi.
Hâkim de "delilleri karartma ve kuvvetli suç şüphesinin varlığı" gerekçesiyle Yavuz'un tutuklanmasına karar verdi.
Böylece Damat Bey'in biraderinin Ekrem İmamoğlu'nu da işin içine katarak başlattığı kampanya, acayip bir tutuklama ile sonuçlandı.
Normal bir memlekette böyle bir olay yaşansaydı, ilgili kişi (bu olayda Damat Bey'in biraderi) bir açıklama yapar, iddia edilen konuyla ilgisi olmadığını belirtir ve mesele kapanırdı.
Küçük bir ihtimal iki vatandaş arasında bir hakaret davasının konusu da olabilirdi belki ama hepsi o kadar.
Oysa savcılarımızın icat ettiği suçlamalara bakın:
"Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama, suç işlemeye tahrik, örgüt propagandası ve yanıltıcı bilgiyi alenen yaymak!"
Savcılarımızın hayal güçlerinin bu kadar geniş olmasından adalet sistemimiz adına bir övünç vesilesi çıkarmaya çalıştım, beceremedim.
Bu kadarını Jules Verne bile hayal edemezdi diye aklımdan geçirdim.
Savcı bir mesajda beş suç bulmuş, hâkim sosyal medya mesajı ile işlendiği iddia edilen suçlar ile ilgili delillerin karartılabileceğini düşünmüş!
Bir sosyal medya mesajıyla böyle muazzam suçları aynı anda işleme başarısı gösteren Evren Barış Yavuz'u da tebrik etsek mi, bilemedim.
Tam "vay anasına sayın seyirciler" denilecek durum oluşmuş.
Artık normal bir ülkede yaşamıyoruz.
Belli ki Hayvanlar Çiftliği'ndeki gibi "hepimiz eşitiz ama bazılarımız daha eşit!"
Cumhurbaşkanı'nın sahip olduğu "dokunulmazlık ve koruma zırhlarına" Cumhurbaşkanı'nın yakınları ve onların yakınları da sahip!
Konuyla ilgili haberlerde Evren Barış Yavuz'un "siyasal iletişimci" olduğu yazılmış ama belli ki bu arkadaşımız da en temel iletişim kurallarından çok haberdar değilmiş: Doğrulanmamış bilgiyi yayma!
Ama bu tutuklanmayı gerektirecek bir suç değil tabii.
Suçu, otoriter bir rejimde yaşarken kendisini demokraside yaşıyor zannetmek diye tarif edilebilir belki.
Kim bilir, belki tutuklama kararını veren hâkim de böyle düşündü.
* * *
Milletin namaz kılamadığı Millet Camii!
Milletin giremediği bir caminin adını Millet Camii koymak, bir tür şaka olmalı sanırım
Marmaris'teki yazlık saray
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz bayramı Gökova'daki yazlık sarayda, ailesi ile birlikte geçirdi.
Bayram namazını da yazlık saray yerleşkesi içinde yer alan camide kıldığını okudum.
Buraya kadar normal, yazlık saray yapılmış, boş duracak değil ya, ailecek kullanılmış.
Tuhafıma giden şey bu yazlık saraydaki caminin adı: Millet Camii!
Milletin giremediği bir caminin adını Millet Camii koymak, bir tür şaka olmalı sanırım.
Yazlık Saray'ın bulunduğu bölgeye, vatandaşların girebilmesi mümkün değil.
Denizden gitmeye kalksanız dev bir askeri geminin koyun girişini kapattığını görebilirsiniz.
Saray'a karadan ulaşan yol da sıkı güvenlik tedbirlerinin alındığı, kuş uçurtulmayan bir yol.
Yani ödediği vergilerle bu sarayın maliyetini karşılayan "milletin" bu camiye adım atabilmesine imkân yok.
Sadece Cumhurbaşkanı ve davet ettiği kişilerle, Saray personeline hizmet verecek bir cami bu.
Cumhurbaşkanının bu tür işlerine kim bakıyor bilmiyorum ama caminin adını yeniden düşünmesinde yarar olabilir.
Cumhurbaşkanı "millet benim" diye düşünüyorsa, o zaman başka tabii.
* * *
O bayrak inmez, vatan bölünmez!
Bursalı'ya tepki gösteren partilileri, neyi eleştirdiklerinin bile farkında değiller belli ki. Ben uyarmış olayım: Ucu Reis'e kadar gidiyor!
AKP İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı ve eleştirilen sosyal medya paylaşımı
AKP İzmir Milletvekili Şebnem Bursalı'nın, Monaco Yat Kulüp'te yediği istakozun fotoğrafını paylaşması AKP çevrelerinde küçük çaplı bir krize neden oldu.
AKP Hatay Milletvekili Abdülkadir Özel şöyle tepki göstermiş mesela: "Hem halktan, sokaktan kopuk hem de yediğini gezdiğini paylaşacak kadar görgüsüz."
AKP eski MKYK Üyesi Mücahit Birinci daha sert: "Partimizden defolup gidin kardeşim."
Sibel Erarslan da bu kavgada bir iki yumruk sallamış: "Mağlubiyette sorumluluğunuz olmadığı gibi üzüntünüz de yok anlaşılan."
Sosyal medyadan izleyebildiğim kadarıyla mesele Şebnem Hanım'ın Monako Yat Kulüpte yemek yemesi değil, bunu sosyal medyada paylaşmış olması olarak ortaya çıkıyor.
Bize özgü tipik bir durum bu.
Yapılması ayıp olmayan bir şeyin duyulmasından utanmak diye de özetleyebileceğimiz bir davranış biçimi.
Bursalı'ya tepki gösteren partilileri, neyi eleştirdiklerinin bile farkında değiller belli ki.
Ben uyarmış olayım: Ucu Reis'e kadar gidiyor!
Bu tipleri milletvekili yapan, partiye alanın kim olduğunu zannediyorlar merak ettim.
Şebnem Hanım da "en iyi savunma hücumdur" diye düşünmüş olmalı, bakın açıklamasında ne diyor:
"Asla kötü niyet taşımayan ve yazılan hiçbir ücretle yakından uzaktan ilgisi olmayan yiyecek ve konuyla ilgili samimi üzüntümü ifade ederken, bunu fırsat bilip Antalya'daki teleferik faciasını unutturmak üzere gündem değiştirmeye çalışanları da çok iyi anlıyorum!"
Şebnem Hanım o kadar üzülmüş olmalı ki eleştirilerin daha çok kendi partisinden kaynaklandığının bile farkına varamamış, muhalefete sallamaya çalışıyor.
Ben onun yerinde olsam hiç bu işlere girmez direk konuşurdum: O bayrak inmez, vatan bölünmez, Gazze yenilmez!