31 Mart Seçimlerinin Ardından Türkiye Parti Siyaseti

31 Mart yerel seçimleri niteliği gereği bir genel seçimin üreteceği sonuçlar anlamında Türkiye parti siyasetini doğrudan etkileme gücüne sahip olmasa da, seçmenin vermiş olduğu mesajlar bağlamında nereye doğru evrilebileceği konusunda ipuçlarıyla dolu. Siyasetin olağan akışında yerel seçim sonuçlarından parti siyasetinin geleceğine dair iddialı çıkarsamalar yapmak pek doğru olmasa da, bir genel seçimin ardından 10 ay gibi kısa bir süre sonra yapılması ve son genel seçime kıyasla bir hayli farklı seçmen tercihi örüntüsü ortaya çıkarması nedeniyle 31 Mart, partilerin geleceğini öngörme konusunda sınırlı da olsa yol gösterici olabilir. Bunu yapabilmek için yöntemsel olarak elimizdeki en kullanışlı veri, 30 büyükşehirdeki ilçe belediye meclisleri ve 51 şehirdeki il genel meclisi parti oylarıdır. Bunun nedeni, çoğu siyasi gözlemcinin üzerinde birleştiği üzere bu seçimlerin, seçmenlerin parti tercihleri, aidiyetleri konusunda, belediye başkanlığı seçimleriyle karşılaştırıldığında partilerin önlerini görebilmeleri anlamında daha net bir fotoğraf vermesidir. 

31 Mart’ta Ne Oldu?

CHP ülke genelinde geçerli oyların yüzde 34,47’sini alarak 15.785.662 oyla birinci parti olmuştur. Kayıtlı tüm seçmenler dikkate alınarak bir değerlendirme yapıldığında, oy oranı yüzde 25,7’dir. AK Parti’ye bakıldığında, yüzde 32,4’lük oy desteği geçerli oy kullanan seçmenlerin 14.850.472’sinin oyuna karşılık gelmektedir ki kayıtlı seçmenler içindeki oy oranı yüzde 24,2’dir. Seçimden üçüncü çıkan Yeniden Refah Partisi 3.189.913 oyla seçmenin yüzde 6,96’sının desteğini alırken, kayıtlı seçmenler içindeki oyu yüzde 5,2’dir. MHP aynı seçimde yüzde 6,58’lik oy oranıyla 3.015.476 seçmenden destek görürken, tüm kayıtlı seçmenler içindeki payı yüzde 4,9’dur. DEM Parti’ye gelen 2.644.692 oyun geçerli oylar içindeki karşılığı yüzde 6,58, kayıtlı seçmenler içinde ise yüzde 4,3’tür. İYİ Parti aldığı yüzde 4,59’luk oyla 2.100.188 seçmenin desteğini elde ederken, kayıtlı seçmenler içindeki payı yüzde 3,4’tür. Zafer Partisi’ne yönelen seçmen desteği incelendiğinde, 1.117.851 oyla yüzde 2,44’lük bir desteğe ulaşırken, kayıtlı seçmenler içinde bu oran yüzde 1,8’dir. Saadet Partisi ise 593.817 oyla yüzde 1,3’lük bir oy oranı elde etmiştir ki tüm kayıtlı seçmenler içinde bunun karşılığı yüzde 1’dir. 

Partilerin 14 Mayıs seçimlerine göre oy performansları karşılaştırıldığında, geçerli oylar itibarıyla CHP oyları son genel seçime göre 2.411.199 artarak, yüzde 25,41’den yüzde 34,47’ye çıkmıştır. AK Parti 3.735.665’lik seçmen desteği azalmasıyla yüzde 35,32’den yüzde 32,42’ye gerilerken, Yeniden Refah Partisi 12.684.177 oy artışıyla yüzde 2,86’dan yüzde 6,96’ya ulaşmayı başarmıştır. DEM Parti ise 1.979.402 seçmen desteği azalmasıyla yüzde 8,79’dan yüzde 5,77’ye gerilemiştir. MHP’deki oy kaybı 2.267.869 olup, oran bakımından yüzde 10,04’ten yüzde 6,58’e gerilemiştir. Seçimin büyük kaybedenlerinden İYİ Parti’deki oy azalışı miktar olarak 3.111.444; oran olarak gerileme ise yüzde 9,90’dan yüzde 4,59’ya düşüş şeklindedir. Zafer Partisi oyları 80.796 azalarak, oranı toplam kayıtlı seçmen anlamında yüzde 2’den yüzde 1,8’e gerilemiştir. Diğer partilerin toplam oy oranı ise yüzde 5,5 düzeyindedir.¹

14 Mayıs ve 31 Mart sonuçları karşılaştırıldığında, tablo net: CHP 31 Mart gecesi itibarıyla Türkiye’nin birinci partisi olmuş, AK Parti 22 yıl sonra ilk kez ikinci parti konumuna gerilemiştir. Yeniden Refah Partisi kurulduktan kısa bir süre sonra ülkenin üçüncü partisi konumunu elde ederken, AK Parti, MHP, İYİ Parti, DEM Parti, Zafer Partisi, TİP, Memleket Partisi ve seçime katılan diğer partiler oy kaybetmiştir. Diğer yandan, son genel seçimde katılmayan oranı yüzde 11,1 iken, 31 Mart’ta yüzde 21,5’e, geçersiz oylar da yüzde 2,2’den yüzde 3,9’a yükselmiştir. Bir önceki seçime göre 31 Mart’ta 6.507.303 seçmenin sandığa gitmemesi (14 Mayıs’ta sandığa gitmeyen seçmen sayısı 6.727.696, 31 Mart’ta 13.234.999), seçimin dikkate değer çıktılarından biridir.

Yukarıda resmetmeye çalıştığımız 31 Mart’ta sandıkta “Ne oldu?” sorusuna ilişkin cevaba ilave olarak, seçimin ardından sorulan “Neden oldu?” sorusuna rakamları okumak suretiyle yanıtlar veriliyor. YSK’nın seçim sonuçlarını kesinleştirmesi ve yayınlamasıyla birlikte, ayrıntılı analizler çeşitli sosyo-ekonomik, demografik değişkenler ışığında yapılacak ve 31 Mart’taki seçmen mesajları net olarak anlaşılacak. Bu noktada Türkiye parti siyasetinin önümüzdeki süreçte nereye doğru evrilebileceğine ilişkin değerlendirmek yapabilmek adına sorulabilecek sorulardan biri “Parti siyasetinde bundan sonra ne olabilir?” şeklinde olabilir. Çünkü 14 Mayıs’a göre partilere yönelik seçmen refleksleri bu soruya yanıt aramayı mümkün kılıyor. 

Küçük Partiler Tamam mı Devam mı?

Her ne kadar 31 Mart’ın bir yerel seçim olması ve seçmen tercihlerinin belediye başkanlığı seçiminde iki güçlü başkan adayı etrafında kümelenmesi beklenen bir durum olsa da, belediye ve il genel meclisi sonuçları dikkate alındığında, 14 Mayıs öncesinde ittifaka dayalı vekillik bölüşmesinden kaynaklanan parlamentoda oy oranlarının çok üzerinde temsil edilen küçük partilerin önümüzdeki dönem Türkiye parti sisteminde bir varlık gösteremeyecekleri, silinip gidecekleri ya da birer tabela partisi olarak kalacaklarını meclis seçimleri ilan ediyor. İttifak sistemi aslında parlamenter sisteme özgü olan Sartori’nin “koalisyon ya da şantaj potansiyeli olan” küçük partilerin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde seçim yönteminin de etkisiyle herhangi bir ittifaka dahil olduklarında sistem içinde var olmalarına imkân tanımıştır. 31 Mart sonuçları, seçmenin yarışan altı parti (AK Parti, CHP, MHP, Yeniden Refah, DEM, İYİ Parti) dışındaki tüm partileri yüzde 1,8 ve altındaki çok sınırlı oy desteğiyle iktidar yarışının tamamen dışında bırakmasıyla, parti sisteminde bir yerel seçim aracığıyla parçalanmaya olumlu bakmadığının mesajını vermiştir. Küçük partilerin kazandıkları bir-iki il ve ilçe dışında varlık gösterememeleri, yerel seçimde seçmen eğilimlerinin bir seçim çevresinde güçlü partilerin adaylarının etrafında toplanmasıyla, belediye meclis üyeliği seçimindeki yüzde 10’luk baraj uygulamasıyla açıklanmaya çalışılabilir. Bize göre önümüzdeki süreçte partiler arası rekabette anaakım partiler dışında küçük partilerin sistemde bir varlık gösterebilmeleri çok zordur. Seçmen 31 Mart’ta yapmış olduğu tercihle, siyasetçilerin kişisel ikbal, beklenti uğruna parçalanmasında rol oynadığı parti sistemini sandıkta büyük ölçüde toparlamıştır.

Anaakım Partilerin Geleceği

31 Mart bir yerel seçim olsa da, seçmenler önümüzdeki dönem Türkiye parti sistemine ilişkin bir milli iradeci demokratik tasarım projesine de bugünden imza atmış görünüyor. 1983’ten günümüze parti sisteminde anaakım partiler etrafında toparlanma/parçalanma paradoksu örüntüsü dikkate alındığında, ekonomik kriz dönemlerinde seçmenlerin anaakım partiler etrafında toparlanma eğilimi güçlenmekte, kriz etkisi zayıfladığında ise daha ziyade ideolojik, bireysel, hatta politik kabilecilik saikleriyle küçük partilere yönelme eğilimleri artmaktadır. 12 Eylül’ün ardından 1983’te ANAP ve HP, 1991’de DYP, SHP, ANAP, DSP, RP, 2002’de AK Parti ve CHP gibi anaakım partiler etrafından toparlanma büyük ölçüde ekonomik krizin ve sosyolojik kırılmaların parti sistemine yansımasıydı. Ekonomik krizler sadece anaakım partiler etrafında seçmen toparlanmasına yol açmamakta, aynı zamanda anaakım partilerin seçmen tabanlarında da değişimi tetiklemektedir. 1991’de ANAP’ın, 2002’de DSP’nin iktidarı kaybetmesi, yeni seçmen kümelenmelerinin oluşarak iktidar partilerinin değişmesi, büyük ölçüde politik olanın ardında yatan ekonomik dinamiklerle ilişkilidir.

14 Mayıs genel seçiminin ardından kısa bir süre sonra gidilen 31 Mart seçimleri, genel seçimde açığa çıkmayan seçmen refleksinin olgunlaşarak yerel seçimde yüzeye çıkmasına denk düşüyor.  Dolayısıyla sonuçları ve geleceğe etkisi genel seçim benzeri mesajlarla okunmaya müsait. Meclis sonuçları dikkate alındığında, bu etki daha iyi anlaşılabilir. Tabii ki başkanlık ve meclisler itibarıyla seçim yerel niteliktedir. Fakat seçmen eğilimlerindeki değişim bağlamında yerel reflekslere indirgenemeyecek ya da bununla sınırlı tutulamayacak bir seçimdir aslında 31 Mart.

Seçmenin muhafazakâr ve milliyetçi otoriter sağda AK Parti, MHP; özgürlükçü, halkçı, sosyal piyasacı solda CHP; gelenekçi muhafazakâr sağda Yeniden Refah Partisi etrafında kümelenmesi ve azımsanmayacak oy kaybına rağmen milliyetçi demokrat İYİ Parti’yi parti sisteminden tamamen dışlamaması, parti siyasetinin geleceğinin nasıl şekillenebileceği, hatta seçmen tarafından şekillendirilebileceğine ilişkin ipuçları içermektedir. 

Sağ Partiler Nereye?

AK Parti’nin 2018 seçimlerinden itibaren girdiği her seçimde oy kaybetmesi büyük ölçüde ekonomi yönetimindeki performansın zayıflığına bağlı olmakla birlikte, kuruluşundaki “muhafazakâr demokrat” kimliğinden “otoriter-popülist muhafazakâr” parti yönünde başkalaşmasının payı da göz ardı edilemez. AK Parti iktidarının ekonomik performansı kötüleştikçe ve demokratik siyaset önermeleri yok oldukça sosyolojik tabanı daralmaktadır. 31 Mart’taki bu daralma parti açısından çifte kaybetmeyle sonuçlanmıştır. Ülke oy ortalaması düşerken, ilk kez ikinci parti konumuna gerilemiş, seçim kalelerinden bazılarını kaybetmiş, seçim haritasında kademe kademe Refah Partisi’nden itibaren genişleyen sosyolojik tabanı daralmaya başlamıştır. AK Parti’nin en büyük şansı, karşısında merkezcil eğilimli seçmeni temsil eden bir partinin bulunmayışıdır. Bu parti var olmadığı sürece, Erdoğan’ın liderliğinde küçülerek de olsa sağın en güçlü partisi olma özelliğini sürdürecek görünüyor. 

Milliyetçi sağda MHP’nin milliyetçi sağ gelenekte sahip olduğu marka, mevcut sosyolojik yapıda seçmen tabanında zaman zaman daralma, zaman zaman genişlemelerle değerini koruyor. Kurumsal anlamda iktidar ortağı olmasa da, fiili olarak bürokratik merkezde sahip olduğu aritmetik, özgül ağırlıkla varlığını devam ettirmekte, kritik dönemlerde siyasette devlet yanında oyun kurucu rolünü sürdürmektedir. 

Parti sisteminin geleceğinde dikkatle izlenmesi gereken parti, son yerel seçim sonuçları dikkate alındığında Yeniden Refah Partisi’dir (YRP). 14 Mayıs’a göre oylarını iki katına çıkaran bu partinin muhafazakâr sağda AK Parti’yi önümüzdeki süreçte küçülterek, orta ve uzun vadede onun yerine ikame olması YRP’nin katı ideolojik çizgisi nedeniyle mümkün değildir. Özellikle Anadolu’da ANAP’la temelleri atılan, AK Parti ile kurumsallaşan, ona bağlanan ekonomi-politiğin sosyolojisinin AK Parti’den kolay kolay büyük ölçüde kopması mümkün olmayıp, en fazla AK Parti üzerinde seçmen desteği anlamında bir miktar parçalayıcı etki yapabilir. Çünkü AK Parti iktidarında uygulanan neo-liberal piyasacı muhafazakâr politikalar Anadolu’nun muhafazakâr sosyolojisinin oportünizm ve pragmatizm üzerinden AK Parti’yle organik bir bağ kurmasına yol açmıştır. Bu bağ YRP’nin etik duruşuyla gevşese de, kısa vadede kolay kolay çözülemez. AK Parti’nin inşa ettiği sistemden yararlanamayan ya da dinî, etik gerekçelerle buna karşı çıkan muhafazakâr sosyoloji, yeni politik temsil, ittifak adresi olarak YRP’yi görmeye başlamıştır. 31 Mart seçimleri Anadolu’da da büyük kentlerde de bunu gösterdi. Fakat YRP için bilinmez olan; bu sosyolojiyi katı ideolojik tutumuyla ne kadar parçalamaya devam edeceğidir. 

İYİ Parti yaşadığı büyük oy kaybıyla 2 milyonluk seçmen desteğine sıkışsa da, oy potansiyeli itibarıyla seçmen desteği genişlemesi imkânı halen mevcut olan bir partidir. Genişleme veya daralmaya yol açacak temel faktörler kongre sonrası nasıl bir yol haritası çizileceği, olası lider değişiminin partinin ideolojik ve siyasi kimlik anlamında nerede konumlandırılacağı, örgütsel anlamda nasıl yapılandırılacağı, söylemsel temelde nasıl bir ulusa sesleniş stratejisi izleneceği, iktidar ve muhalefetle olan ilişkilerin nasıl konumlandırılacağı ve CHP’nin İYİ Parti seçmenini kendisine bir miktar daha çekebilmek için nasıl bir strateji izleyeceğine bağlı. Kongre sonrası, 31 Mart öncesinde olduğu gibi belirsiz bir ideolojik-siyasi kimlikle yola devam etmesi, iktidara muhalefet yerine muhalefete muhalefet etmeye devam etmesi, İYİ Parti’nin daha da küçülmesine yol açabilir. Oysaki stratejik hedef kitle olarak AK Parti içinde partisini arayan seçmenle kuracağı temsiliyet ilişkisi, kimliğini merkez sağda konumlandırma adına atacağı güçlü adımlar partiye merkez sağda büyüme potansiyeli yaratabilir. 

Yeni Dönemde CHP

31 Mart sonrasının Türkiye parti siyaseti için yeni bir dönem olacağına şüphe yok. Yerel seçimler parlamento aritmetiğini değiştiren seçimler olmasa da, sandıktan çıkan irade oy aritmetiğini değiştirmiş ve CHP ülkenin oy oranı ve miktarı bakımından birinci partisi olmuştur. Bu nedenle, önümüzdeki dönemde CHP’nin ulusal siyasette parti elitleri marifetleriyle kendisini ideolojik olarak konumlandıracağı yer, seçilmiş yerel elitleri olan belediye başkanlarının uygulayacağı politikalar, CHP’nin seçmen algısında nasıl bir yer tutacağı ve ilk seçimde de tercihleri itibarıyla nerede görülmek istendiğine ilişkin ipuçları verecek. Kılıçdaroğlu’nun helalleşme arayışı, İmamoğlu ve Yavaş’ın partizan olmayan eşitlikçi, hakçı ve halkçı belediyecilik uygulamaları, Özgür Özel’le birlikte AK Parti karşısında referansı olan kurucu değerleriyle uyumlu, fakat ideolojik ve siyasi kimliğinin ötesinde merkezde konumlanmaya yönelen CHP’nin son dönem stratejik derinliği CHP’ye ilişkin seçmen nezdindeki negatif algıyı kırdı. Partinin her kesimin oy verme potansiyeli olan bir aygıta dönüşmesi 31 Mart’ta CHP’yi birinci parti yapan temel dinamiktir. 

CHP’nin ulusal ve yerel elitlerini önümüzdeki dönemde zor bir sınav bekliyor. Meclis oyları CHP’yi birinci parti yapsa da, bir genel seçim olsaydı tek başına iktidara taşıyacak yeterlilikte değil. Oysaki CHP örgütüyle, seçmeniyle iktidar özlemi içinde. Bu özlemi gidermelerinin yolu öncelikle yerel yönetimlerde kazandığı belediyeler aracılığıyla Ankara ve İstanbul modelini yurt sathına yaymaktır. 31 Mart’ta kıyıların partisi olmaktan kurtulup Türkiye partisi olma yolunda önemli bir engeli aşan CHP için seçimin en önemli çıktısı kendisine yapıştırılan negatif, adeta muhafazakâr seçmenin oy vermesinin günah, milliyetçi seçmenin ise “vatan hainliği” olarak post-truth hikâyelerle özdeşleştirildiği algının kırılmasıdır. Mağdurların mahrurların karşısında elde ettiği zafer olarak nitelendirilebilecek son seçim, CHP için yerel yönetimlerde uygulayacağı hakçı ve halkçı politikalarla mağdurların sesi ve sözcüsü olma imkânı yaratmıştır. Kurucu değerlerinden alacağı güçle, bunu bir gelenek olarak yaşatıp ideolojik saplantılara takılmadan Türkiye’ye seslenen bir parti olma adına  parti siyasetinin merkezinde konumlanmaya yönelik atacağı adımlar, toplumsal talepleri sağ ve solun ötesinde ayrıcalıksız ve hak talepli okuması, ardından geliştireceği modellerle CHP tarihi bir fırsat yakalayabilir. Şimdi söz CHP’nin. 

__

¹Ayrıntılı değerlendirmeler için bkz. Bekir Ağırdır; “Yerel seçimin ardından”, Oksijen, Seçim Özel, 8-11 Nisan 2024; Sedat Ergin; “31 Mart seçimleri analizi (1) CHP ve AK Parti’nin gerçek oy miktarlarını nasıl okumalıyız?”, Hürriyet, 11 Nisan 2024.