ABD Başkanlık seçimlerine hızla yaklaşıyoruz. Cumhûriyetçilerin adayı artık kesin olarak belli. Trump’a rakip olacak kimse görünmüyor. Demokratlarda ise durum o kadar kesin olmamakla berâber yola Biden ile devâm etmek fikri şimdilik galebe çalıyor. Trump-Biden mücâdelesini ise Trump’ın kazanacağı kuvvetle muhtemel. Hâsılı, dünyâyı yeni bir Trump devri bekliyor.
Aslında ABD siyâsal kültüründe daha derinlerde, her ikisi de muhafazakâr olan iki farklı görüş çarpışıyor. Bunlar; bir nev’i neomerkantilizmi savunan ve paleocon muhafazakârlık ile küreselci iddialarla ABD’nin dünyâya meydan okumasını savunan neocon muhafazakârlık. İlki kuvvetli bir çoğunlukçuluk üzerinden milliyetçi, dindâr bir ethosa sâhip iken diğeri çoğulcu ve postmodern liberâl temalar üzerinden siyâset yapmayı tercih ediyor. Dahası, ilki daha reel ekonomik değerlere sâdık iken diğeri finansal kapitalizmin değerlerinden hareket ediyor. Bu çok kabaca Rockefeller’ın ABD’si ile Rothschild’in ABD’sine tekâbül ediyor.
Trump’ın son beyânatlarında durum çok kışkırtıcı bir şekilde açığa çıktı. Trump çok rahatlamış durumda. Biden’ın iktidar karnesinin ne kadar kötü olduğunu görüyor. Maddî olarak bakacak olursak haksız da sayılmaz. Biden’ın önünde iki yol vardı. Ya Yeşil Mutabakat olarak adlandırılan bir programı hayâta geçirecek yâhut savaş çıkaracaktı. İlki, en azından bugün için bir hayâldi. Bu derin dönüşümün mâlî portesi aşağı yukarı 100 Trilyon Dolara karşılık geliyordu. Yeşil Mutabakatı tantanalı bir şekilde ilân ettiler ama bu uğurda en küçük bir adım dahi atamadılar. Birleşik Krallık ile berâber, sahte bir Rusya tehdidiyle NATO’yu devreye sokarak Avrupa’yı (AB) sıkı bir cendere altına aldılar. Rusya-Ukrayna savaşıyla berâber Avrupa’nın rüyâsı olan Çin ile ekonomik yakınlaşmanın önü her noktada kesildi. Ama bu savaşı kazanamadılar. Ne Putin devrildi, ne de Rus ekonomisi çöktü. Rusya bu savaşta çok akıllı davrandı. Kapasitesinin hayli altında kalan bir güç seferber etti. Herkes bunu Rusya’nın zayıflığı olarak algıladı. Hâlbuki Rusya savaş kapasitesini daha büyük hesaplaşmalar için muhafaza ediyordu. Ekonomisi ise Çin ve Hindistan kanalı üzerinden çalışmaya devâm etti.
ABD, Ukrayna-Rusya savaşında çuvalladı. ABD’nin kaynaklarını ABD dışında harcadığıyla kaldı. ABD ekonomisini düzeltemediler. Evet savaş sanâyisinin keyfi yerindeydi. Ama genel olarak ABD ekonomisi tekmil varlıklarının değerini aşan büyük bir borcun altında kalmaya devâm etti. Ukrayna yardımları Cumhûriyetçilerden büyük bir tepki aldı ve blok yedi. Yetmedi; İsrâil Biden yönetimini iyice zora soktu. AB ile berâber Gazze katliamına ortak etti. Şimdi soykırımcı İsrâil hükûmetinin çılgınlıklarını kontrol edebilmeye ve kendilerini temize çıkarmaya uğraşıyorlar.
Aslında en ağır bir şekilde kaybeden, şaşırtıcı bir akıl tutulması yaşayan Avrupa’ydı. AB, Atlantik plânına cevaz veren niteliksiz siyâsal kadrolar mârifetiyle akıl dışı bir mâcerâya atıldı. Her şeyden evvel bu savaşa hazırlıklı değillerdi. Stokları eridi. Ukrayna’ya akıtılan milyarlarca Dolar, Avro bir işe yaramadı. Ucuza almaya alıştıkları Rus enerjisini Çin ve Hindistan’ın aracı paylarını da ödemek sûretiyle çok daha pahalıya almaya başladılar. Mûcizevî Alman ekonomisi teklemeye ve resesyona yaşamaya başladı.
Hâsılı Trump’ın önü açık. ABD’nin kendi kaynaklarını kullanarak küresel bir güvenlik şemsiyesi oluşturmasını radikal bir şekilde reddeden bir beyânat verdi. NATO’yu bu hâliyle ABD için bir kambur olarak gördüğünü ifâde etti. Saf bir ekonomik bakış bu. NATO’nun o meşhûr 5. Maddesini tanımadığını ilân etti. NATO mensuplarına “pamuk eller cebe” diyor. ABD’ye ve 5. Maddeye gözü kapalı güvenmemeleri gerektiğini; yükümlülüklerini yerine getirmeyenleri Rusya’nın önüne atacağını; hattâ Rusya’yı onları ezmesi için teşvik edeceğini ileri sürdü. Bu bakış NATO’ya indirilmiş ağır bir darbedir. Yapar mı, yapar. Trump, Avrupa’yı Rusya’ya teslim etmiş bir kararlılıkla hareket ediyor. Bu da Putin’i son derecede rahatlatıyor. Savaş psikozuna girmiş Avrupa’yı ise bir telâş almış vaziyette. Almanya, Polonya, Baltık devletleri tutuşmuş vaziyette. Trump gelirse Ukrayna’nın işinin biteceği çok açık. Avrupa, ABD’nin kurmuş olduğu ve kendilerini rahatlatan güvenlik şemsiyesinin yakın bir gelecekte kalkmasıyla iyot gazı gibi açığa çıkmaktan ve Rusya için kolay bir lokma hâline gelmekten korkuyor. Pürtelâş, on senelerdir ihmâl etmiş oldukları savaş ekonomilerini canlandırmanın derdine düşmüş durumdalar. Ama bu boşluğu çok kısa bir zamanda telâfi edebilecekleri şüpheli görünüyor. Buna mukâbil Rusya ekonomisini çoktan askerîleştirmiş durumda. Avrupa’nın yaşlı bir nüfûsu var. Refaha alışmış gençler ise savaşma azim ve kararlılıklarını çoktan kaybetmiş durumda. Avrupa’da yükselen aşırı sağın yaklaşımı muhtemel bir Avrupa-Rusya hesaplaşmasında son derecede belirleyici olacaktır.
Trump’ı iştah ile bekleyenlerden birisi de Netanyahu. Büyük İsrâil’i kurmaya mâtuf çılgın projesinin Trump’dan destek alacağını düşünüyor. Trump’ın ilk devrindeki performansı dikkâte alınacak olursa bunda çok da haksız sayılmaz. Doğrusu ben de bunu tahmin ediyorum. Rusya’nın İsrâil’e vermekte olduğu dolaylı, düşük yoğunluklu destek Trump ile tamamlanabilir. Ama meseleye başka türlü de bakılabilir. Ekonomik önceliklerle düşünen Trump bu desteği nereye kadar verecektir, bunu da sormak lâzım gelir. İsrâil’e vermesi beklenen desteğinin bir sınırı olduğunu da dikkâte almak gerekir. Trump’ın temsilcisi olduğu WASP ideolojisinin derinlerinde yatan antisemitizm bir yerlerde nükseder mi, bilinmez. Bu biraz da Trump-CENTCOM ilişkisinin nasıl seyredeceğini sorduruyor. Eğer NATO’ya hor bakan Trump, CENTCOM’un aklına yatıp İsrâil’i sonuna kadar desteklerse bu Türkiye’ye tehdit olan PKK/PYD için düğün bayram olacaktır. Bu aslında Trump-Putin-Netanyahu üçlüsünün PKK’nın arkasında durması demektir. Tersi durumda ise PYD boşluğa düşecek, buharlaşacaktır.
Önümüzde çok şaşırtıcı olabilecek bir safahat var. Allah ömür verirse izleyip göreceğiz…