Bu topraklarda kökleri çok eskilere giden
"kültür savaşları"na son vermek...
Ve Türkiye'ye nefes aldıracak
bir büyük "uzlaşma projesi"ni
siyasal alanda gerçekleştirmek...
Bunlar son yazımın konusuydu.
Kısaca dedim ki:
Yüzyıl önce Cumhuriyet'i kurduk,
ama "demokrasi"yi kuramadık.
1946'da çok partili demokrasiye adım attık
ama sonrasını getiremedik.
78 yıl boyunca eskinin "kültür savaşları"na
son veremedik.
Siyasette demokrasiyi temel alan
bir uzlaşma, bir işbirliği projesi
gerçekleştiremedik.
Farklılıklarımız kavga dövüş
nedeni olmaya devam etti.
Uzlaşma geleneğinden
nasibini almamış
siyasi liderler yüzünden
siyasetimize kibir dolu
ben benci tavırlar damgasını vurdu gitti.
Kısacası:
Demokrasi için, demokratik bir anayasa
için partiler arası siyasal bir işbirliği,
bir "büyük uzlaşma"
78 yıldır hayata geçirilemedi.
İnönü'sü Bayar'ı,
Demirel'i Ecevit'i,
Özal'ı Demirel'i
bunca yıl el sıkışıp Türkiye'nin
tüm farklılıklarıyla
barış içinde yaşayabileceği
bir çatıyı kuramadılar,
demokratik bir anayasa yapamadılar.
Oysa, bu liderin hepsi
"demokrasi"den yanaydı.
Ama zaman içinde öyle anlaşıldı ki,
hepsi de demokrasiyi
sadece "kendileri için" istemişlerdi.
Böylece siyaset ülkemizde
kan davaları, düşmanlık çizgisinden
bir türlü kurtulamadı gitti.
Biliyorum, demokrasi
hiçbir yerde kolay kurulmadı.
Oluk oluk kan ve gözyaşı
aktığı zamanlar da yaşandı.
Bunun için özellikle "yaşlı kıta"ya,
Avrupa'ya bakın. Birinci Dünya Savaşı,
İkinci Dünya Savaşı...
İç savaşlar, soykırımlar, ihtilaller...
Yaşanan korkunç acıların sonunda,
Avrupa siyasetinin akil insanları,
büyük devlet adamları
ortak bir demokrasi çatısı altında buluştular.
Tarihin belki de en büyük barış projesi
Avrupa Birliği böyle doğdu.
Böylece, yüzyıllar boyu
birbirleriyle savaşan,
birbirlerini helak eden,
başta Fransa ile Almanya
olmak üzere Avrupa devletleri,
büyük devlet adamları
sayesinde uzlaşmayı başardılar,
demokrasi ve refah yolculuğuna koyuldular.
Savaş sonrasında Fransa'sı, Almanya'sı
büyük koalisyonlar sayesinde
düze çıktılar, istikrara kavuştular.
Şimdi soruyorum:
Biz neden yapamayalım ki?..
Bu kadar yıl biz de acı çektik,
gözyaşı döktük.
Biz de yeterli dersi almış olmalıyız.
Şimdi 31 Mart'la önümüzde
yeni bir dönem açılmış durumda.
Bu bakımdan, iki açıklama
bende iyimserlik ışığı yaktı.
Biri, Dilek İmamoğlu'nun
T24'te Cansu Çamlıbel'e
söylediği şu söz:
Emine Hanım'la birlikte
projeler yapalım isterim;
bizim birlikteliğimiz
Türkiye'ye iyi gelir,
bunu başarabiliriz.
Diğeri Özgür Özel'in Sabah'ta,
Erdoğan'la ilişkiler konusunda
Yavuz Donat'a yaptığı açıklamalar:
Bayram günü Sayın Cumhurbaşkanı'nı
arayacağım.
Bayramını tebrik edeceğim.
Sonrasında kendilerine
bazı şeyler söyleyeceğim.
Diyalog kanallarının
açık tutulması gerektiğini...
Kendilerinin iktidar ile
görevlendirildiğini...
Bizim de 31 Mart seçimlerinde
Türkiye nüfusunun yüzde 65'i,
milli gelirin de yüzde 85'ine
hakim bir coğrafyada
yerel iktidar olduğumuzu...
Birlikte çalışmak zorunda
olduğumuzu söyleyeceğim.
Bunlar yeni bir dönemin
belirtileri...
Evet, sayın Özgür Özel,
31 Mart CHP adına
büyük bir seçim başarısıdır.
Ama yetmez!
Bu başarıyı bir adım daha
ileriye götürmek lazım.
Bunun da yolu, bu ülkede
bugüne kadar yapılamayanı yapmaktan
ve partiler arasında,
"demokrasi için
büyük uzlaşma"yı
gerçekleştirmekten,
Türkiye'nin tüm renkleriyle
barış içinde yaşayabileceği
yepyeni bir anayasal çatı
kurmaktan geçiyor.
Bunu başarabilirseniz
hem partiniz, hem Türkiye büyür.
Hayırlı bayramlar diliyorum.