Van Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nda yaşanan garabet gerçekten akıl alır gibi değil. Yerel seçimlere gidilen süreçte defalarca yazdım; CHP ile DEM Parti arasında yapılan "kent uzlaşısı" ve kendi adayını gösterme siyaseti sadece bir örtüydü. Esas amaç PKK'yı meşrulaştırma siyasetine CHP'yi ve sosyolojisini ortak etmekti. CHP de "Batı'da kazanmak" uğruna buna razı oldu.
Bu noktada sekiz yıl sonra suskunluğunu bozan Leyla Zana'nın ve Ahmet Türk'ün meydanlara çıkıp "Batı'da CHP'yi desteklemeyin, kendi partinize oy verin" minvalinde açıklamalar yapması da enteresandı. Hiçbirinin etkisi olmadı.
Hatta hiçbiri dönüp bu köşede birkaç kez dile getirdiğim şu siyasi hinliğe de karşı çıkmadı. DEM Parti, başta Diyarbakır ve Van olmak üzere seçimi kesin alacakları bütün il veya ilçelerde PKK'yla iltisaklı ve gelecekte sorun çıkarabilecek siyasi aktörleri aday gösterdi. Bu Kandil'in bilinçli ve hesaplı bir tercihiydi ve kimse buna itiraz etmedi.
İşte Van adayı Abdullah Zeydan tam da böyle bir siyasi profildi.İsteselerdi, daha doğrusu sorunların demokrasi içinde çözülmesini isteselerdi bu tür problemli isimleri aday yapmazlardı.
İstemediler; çünkü Kandil kaostan besleniyordu. Siyaseti buna göre dizayn etti. Fırsat çıktığında da düğmeye basıp ortalığı ateşe vereceklerdi.
O fırsatı bir günlüğüne de olsa devreye giren bir el ve yargı verdi ve Van, Zeydan'a mazbata verilmemesi üzerine karıştı. Yıllar sonra ilk kez Van sokaklarında lastikler yakıldı. Neyse ki kısa süre sonra YSK olayı çözdü ve mazbatayı vererek bu garipliğin fırsata çevrilmesine izin vermedi.
Aslında seçim sürecinde tartışılmasa da herkes Zeydan'ın nasıl bir siyasetçi olduğunu, terör örgütü PKK'yı nasıl övdüğünü şu sözleriyle iyi hatırlıyor: "PKK sizi tükürüğüyle boğar..."
Açık bir PKK övücüsü olan Zeydan, cezasını yatıp çıkmış, hatta Diyarbakır'daki bir mahkemeden memnu hakkının iadesine, yani seçimlere katılma hakkına sahip olduğuna ilişkin de bir karar almıştı.
Birileri de verilen o kararın yanlış olduğunu bildikleri halde 29 Mart'a kadar beklemiş, sonra da apar topar yine o kararı veren mahkemeden bu kez "Seçimlere katılma hakkı yok" kararı aldırmıştı.
Gel de sorma; ne oldu da son dakikada Zeydan'ın sorunlu olduğu akla geldi?
Neresinden tutarsanız tutun elinizde kalan bir tablo bu.
Bu tablo bize, tıpkı 2019'daki gibi arka planda akla hayale gelmeyen kirli ilişkiler döndüğünü gösteriyor. Ciddi bir konuyla karşı karşıya kaldığımız çok açık.
Daha dün Van'da yaşanan olaylar da gösterdi ki CHP artık DEM'le hareket edecek ve her olayda koşa koşa onların yanına gidecek. Hiçbir CHP'li de dönüp Zeydan'ın "PKK sizi tükürüğüyle boğar" sözünü sorgulamayacak.
Sadece bu değil, geride bıraktığımız yerel seçimlerde çok garip şeyler oldu. Meydanlarda, "CHP bu meseleyi çözemez, kendi partinize oy verin" diyen Leyla Zana'nın, büyük bir havayla "İstanbul adayı olursam çok oy alırım" diyen Başak Demirtaş'ın koşa koşa Van'a gitmeleri, "Oy vermeyin" dedikleri CHP'li vekillerle aynı meydanı paylaşmaları insana "Oyun içinde oyunvar" dedirtiyor. Biri de çıkıp "Sakin olun, demokratik bir seçim oldu. Türkiye'de kurumlar var gereği yapılır" demedi.
Bu oyun bozuldu ama ben yine de şu sorunun cevabını merak ediyorum: Acaba Zana, DEM seçmeninin onu hiç dinlemeyip, Kandil'i dinleyerek İstanbul'dan Adıyaman'a CHP'ye silme oy vermelerini nasıl açıklıyor? Bu da bir "oyun" muydu?