Şahıslar ölür...
İdealler ölmez:
Mustafa Kemal Atatürk’ün “naçiz vücudu” bile elbet bir gün toprak olur...
Ama, bizim de paylaştığımız, O’nun “Demokratik Türkiye Cumhuriyeti” ideali, ilelebet payidar kalır!
***
Önce genel sonucu görelim:
31 Mart 2024 Yerel Seçimlerini, 22 yıldır inşa ve 16 Nisan 2017 oylaması ile ilan edilen “Şahsım Devleti” kaybetti.
Bu seçimleri “Demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti” yani “Demokratik Cumhuriyet” ideali kazandı.
Şimdi bu sonucun özel anlamlarını irdeleyelim:
1) Bu sonuç, aslında 14-28 Mayıs Genel Seçimleri’nde beklenen, ama şu ya da bu biçimde ulaşılamayan, belirlenemeyen sonucun 10 ay sonra ilanıdır!
2) Bu sonuç, Erdoğan’ın kişisel mutlak iktidarının sonunun geldiğini göstermektedir.
Bu anlamda, 1989 Yerel Seçimleri’nde Erdal İnönü’nin liderliğindeki SHP’nin birinci parti olarak çıkmasının, Kenan Evren-Turgut Özaldöneminin sonunu simgelediği seçimlere benzemektedir.
3) Anayasa’ya aykırı olarak üçüncü kez Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın dördüncü kez Cumhurbaşkanı olmasına ilişkin hazırlıkları boşa çıkarmıştır.
4) Numan Kurtulmuş’un ilan ettiği, seçimlerden sonra, Cumhuriyet karşıtı olması beklenen yeni bir Anayasa değişikliği hazırlıklarını da zora sokmuştur.
5) CHP’nin (sağ partilerle ittifak yapmasının değil) partiyi sağa kaydırmasının yanlış olduğunu, kendi Cumhuriyetçi kimliğiyle ittifaklar kurmasının daha başarılı olduğunu kanıtlamıştır.
6) Bu seçim sonuçları, ezilen, horlanan, yok sayılan emeklilerin, gelecekleri karartılan, liyakat yerine sadakata önem verilen bir toplumda umutsuzluğa kapılan gençlerin, ezilen, horlanan kadınların, meslek ahlakları zedelenen profesyonel meslek sahiplerinin ağırlıklarını siyasete koymaları, tepkilerini sandığa yansıtmalarıdır.
7) Erdoğan/AKP iktidarının artık bütünüyle egemen olduğu hem “Derin Devlet”, hem bütün “Bürokrasi”, “Hükümet” ve “Görünür Devlet”, seçimde Erdoğan/ AKP lehine propaganda için sahaya sürüldüğünden dolayı, bu seçimler, “Millet’in Demokratik iradesi, ‘Devlet’in Antidemokratik baskısını yendi” biçiminde yorumlanmaktadır.
8) Kendilerine ipotek edilen eğitim, sağlık, adalet, güvenlik, çevre ve bayındırlık hizmetleri gibi bütün “bürokrasiye” egemen olan tarikatların ve cemaatlerin, siyasetteki varlıklarının ve etkilerinin hiç de iddia edildiği gibi güçlü olmadığını ortaya çıkmıştır.
9) Laiklik gibi, insan hakları gibi, çağdaşlık gibi Cumhuriyet değerlerinin artık değersizleştiği iddialarının gerçek olmadığı ortaya çıkmıştır.
10) Yargıya egemen olan haksızlık ve hukuksuzluk iddialarının seçmende bir karşılığı olduğu görülmüştür.
11) Yolsuzluk ve yağma iddialarının ve kendi oligarşisine aktarılan milli varlıklarımızın tüketilmesinin de siyasette iktidarı yıprattığı ortaya çıkmıştır.
12) Yerel düzeydeki seçimlerde, iktidarın kötüye kullanmak istediği devlet gücünün, genel seçimlerde olduğu kadar etkili olamadığı ortaya çıkmıştır.
13) CHP’nin kitle iletişim organlarını da aşan bir biçimde mitinglerle yürüttüğü “yüz yüze iletişim” yönteminin başta İstanbul olmak üzere, bütün yurtta başarılı olduğu ortaya çıkmıştır.
14) Türkiye’nin karşı karşıya olduğu bütün sorunların çözümü için “önce Demokrasi” anlayışının bütün ciddi muhalefet partilerin üzerinde ittifak ettiği bir ilke olduğu ortaya çıkmıştır.
15) Demokratik Cumhuriyet taraftarlarının tavan oy oranının yüzde 35 dolayında azınlıkta olduğu iddiasının yanlışlığı anlaşılmıştır.
***
Sonucun sonucu:
Türkiye’de yeni bir siyasal dönem başlamıştır:
Bu dönemde iktidarın, Temel Hak ve Özgürlüklere, Demokratik Kurum ve Kurallara ne denli uygun davranacağı, toplumun ödeyeceği faturayı da belirleyecektir.