Üç güne kadar seçim

Türkiye siyaset tarihinin cilveleri üç gün sonra gireceğimiz "yerel" seçimlere değme "genel" seçimlere nasip olmamış bir "önem" yükledi. Evet, tarih bu: durmuyor, dinlenmiyor. Devamlı akış halinde. Ama o akış içinde çok önemli "durulma" noktaları da eksik değil. Gelen seçim bunlardan biri olacak diye düşünüyorum. Sonuçların daha fazla gerilim, kavga ve kaos yaratmamasını "temenni" ediyorum; ama yaratacak olursa şaşırmayacağım.

Geçen yıl genel seçime girerken "modernist" kanat (böyle diyelim: "modernist/muhafazakâr" diye ayıralım şimdilik) alınacak sonuçlara iyimser bakıyordu. Bunun nedeni, başta ekonominin gidişatı, yönetimin yakasını bırakmayan başarısızlıklarıydı. Birçoklarımız gibi ben de şu geçirdiğimiz günleri düşünüyorum ve bu ülkenin bu kadar kötü yönetildiği bir dönem hatırlamıyorum. Tayyip Erdoğan galiba yalnızca "kavga etme" alanında başarılı. Ama orada başarılı.

Sorun da burada zaten, sanırım. Türkiye, kendini "iki ayrı millet" gibi bölen "doğulu/batılı" ayrımını yıllar yılı görece ılımlı bir itişmeyle ve büyük ölçüde "batılı" hegemonyası altında geçirmeye razı olmuş gibi göründükten sonra bugünün dünyasında birdenbire bu görünüşü yalanlayan bir konuma kaydı. Bunun nedenlerini ayrıca ve uzun uzun düşünmemiz, incelememiz gerekiyor.

Böyle bir ayrım, bugünün ekonomik sıkıntılarından, "emekli maaşlarından" v.b. daha büyük çapta, daha derin, muhtemelen daha "hayati". Onun için de seçmen kitlesinin bayağı ağır basan bir kesimi bu sıkıntıları belki birçoklarından daha zor yaşasa da, Müslüman iktidarından vazgeçmiyor. Onun korunması gerektiğine inanıyor -o korunabilirse ekonomi zamanla kendini toparlayacaktır, diye düşünüyor. Gırla giden "beka" edebiyatının da aslında bu korkunun kamuflajı olduğu kanısındayım. "Ekonomi toparlanır" ama iktidar bir kere bırakılırsa bir daha hiç gelmeyebilir. Tayyip Erdoğan'ın ideolojik dünyasında "Memleketin bekası" denen şey "iktidarın bekası" demek oluyor.

Dolayısıyla genel seçimde muhalefet umduğu başarı çizgisine erişmedi. Gene "dolayısıyla", morali de epeyce bozuldu. Şimdiki seçime girerken bu da belirleyicilerden biri.

Muhalefet, iktidarın o önceki seçime göre daha dezavantajlı olarak yeni seçime gireceğini düşünüyor. Bence haksız da değil. Yapmak zorunda olduğu, ama hiçbir toplumun "sevinçle" karşılamayacağı işleri erteledi. Nereye kadar erteleyebilir? Şikayet konusu olan politikalar ister istemez gene yürürlükte ve insanlar geçen seçim öncesinde olduklarından daha kötü durumdalar. İktidar, geçen seçimde de -muhalefetin umduğu kadar olmasa da- oy kaybına uğramıştı. Bu süreç devam edecektir. Ben kendi hesabıma bu sürecin devam edeceğine ve AKP iktidarının sona ereceğine inanıyorum, ama bu iş nasıl gerçekleşecek, bir fikrim yok. Kolay olmayacağını biliyorum. İktidarın, böyle bir şey "oldurmamak" üzere, elinin altındaki her imkanı kullanacağından da sanırım hiçbirimizin şüphesi yok.

Bu koşullarda seçim, yerel merel, kritik! Kendi beklentilerim bir hesaba dayalı tahminlerden çok olmasını istediğim şeyler ama büyük şehirlerde sonuçların muhalefet açısından "hüsran" olmayacağını düşünüyorum -umuyorum. İstanbul'u İmamoğlu'nun kazanacağı kanısındayım. Muhalefetin elinde olanlara yenilerinin katılması da olmayacak bir şey gibi görünmüyor. Bunların umduğum gibi gitmesi genel sonucu değiştirmeyebilir ama geleceğe -gelecekte devam edeceği belli olan mücadelede- katkısı son derece önemlidir. Çünkü büyük kentlerin siyasi tercihlerinin uzun vadede belirleyici rol oynama potansiyelinin yüksek olduğunu biliyoruz.

İktidar, şimdiye kadar da gördüğümüz gibi, "iktidar" olmanın getireceği her imkanı sonuna kadar kullanacaktır. Örneğin Erdoğan'ın başlattığı "merkezi iktidarla uyumlu olmayan" seçim yapmış kentlerin hava alacağı tehdidi! Dünyanın hangi "medeni" ülkesi olursa olsun, böyle bir tehdit büyük bir siyasi skandal sayılırdı; burada normal karşılandığını görüyoruz; yani yukarıda değindiğim gerekçelerle oylarını AKP'ye vermeye kararlı kesim böyle davranışlardan ötürü karar değiştirecek değil. Zaten öyle olması gerektiğini düşünüyor.

Şu anda iktidarın gerçekleştirdiği her türlü "kayırma, taraf tutma" tavrını alkışlıyor. Belli ki seçim kampanyalarını "iftira" ile süslemelerinden de kaygı durmuyorlar. Yani, bazılarımıza göre herhangi bir patiye oy kaybettirecek her türlü "faullü" davranış, manevra, o seçmenlerin gözünde "makbul".

Bu seçim yaklaşırken "bütün tuşlara birden basmak" deyimi sık kullanılır oldu. Bu fiille anlatılan "özne" de Tayyip Erdoğan. Olaylar, gelişmeler bunun oldukça doğru bir tesbit olduğunu gösteriyor. "Bütün tuşlar" arasında çeşitli "hile, hurda" da yer alıyor. Dolayısıyla, iktidarın seçimde bizim onlara layık gördüğümüzden daha parlak sonuçlara elde etmesini sağlayabilir -sağlaması büyük bir "sürpriz" olmaz.

Sürpriz olmaz ama hikâyenin sonu anlamına da gelmez.