Sene 2025… Ana muhalefete kayyumu konuşuyoruz, öyle mi?

İddia edildiği gibi, mahkeme CHP ile ilgili mutlak butlan veya mevcut yönetimin yönetme yetkisini sakatlayacak bir karar alırsa bunun siyasi karar olmaktan öte anlamı olmayacaktır. Bir siyaset mühendisliği özetle... Dahası, bir an önce CHP’yi bu davadan uzaklaştırmak yerine kararı pazartesi günü almaz ve ertelerse de yine aynı kapıya çıkar.

Özgür Özel başkanlığında yerel seçimden birinci parti olarak çıkmış ve halen bu pozisyonunu koruyan bir partiyi kayyum eline teslim edecek bir karar ana muhalefet partisinin yükselişini önlemeye yönelik bir girişim olmaktan gayrı izah edilemez. Bu durum aynı zamanda, eksile eksile tükenmeye yüz tutmuş demokrasiden büyük bir parça daha koparmak olur. Mesele CHP meselesi olmaktan çıkar hukuk sistemi ve demokrasinin omuzuna yüklenen ağır bir yüke dönüşür.

Bırakın bunun gerçekleşme ihtimalini, 2025 yılında böyle bir konuyu konuşmak, tartışmak ve ‘yapmayın etmeyin’ demek noktasına düşmek bile ülkeye haksızlıktır. Evet, hiçbir zaman mükemmel bir demokrasi olamadık ama bu kadar da gerilemedik. Partisini birinciliğe yükselten yönetimi beğenmeyip düşmanlaştırarak, o partiyi ikinciliğe demirleten yönetimi çağırmak görülmüş şey değildir…

Muhalefet olmadan demokrasi olmaz, ana muhalefet olmadan hiç olmaz. Tıpkı seçim emniyeti gibi seçime giden yolda da siyasetin serbestçe yapılması ve centilmenlik kurallarına tabi olması prensibi vardır. İktidar, muhalefeti icraatıyla, fikirleriyle, vizyonuyla vs, yıpratabilir. Muhalefet de o icraata, fikirlere ve vizyona karşı kabiliyetiyle cevap verir. Bu kadar basit… Taraflardan biri gücü yetmeyince, işler ters gidince veya canı isteyince elinde imkan var diye siyaset dışı bir gücü kullanamaz. Yarışta öne geçmek için yarışın kurallarını değiştiremez.

CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu’nun hapse atılması da bu yolda bir kural dışılıktı. Üstelik, böyle yapmanın işe yaramayacağı -artık anketlerde ve meydanlarda da görüldüğü gibi- belliyken yapılan bir büyük yanlıştı. Şimdi bunun işe yaramadığı görüldü ve bir de CHP’yi ve CHP’nin sırtladığı muhalefet enerjisini oyun dışına atmak düşünülecek şey değildir. Bariz bir kural ihlali ve bariz yeni bir yanlıştır.

Türkiye’nin en başta sekiz yıldır bitmeyen ekonomik krizi ve buna bağlı ağır sosyal problemleri var.

Ağır bir hukuk problemi var.

Benzersiz bir eğitim problemi var.

Masaya yatırılmış ama sahiplik ve istikamet bekleyen Kürt meselesi var.

Küresel rekabette geriledikçe gerileme problemi var.

Dış politikada prestij ve etkinlik problemi var.

Bunca acıya ve ölüme rağmen hala sahipsiz olan depreme karşı hazırlıksız olma problemi var.

Gençlerin geleceklerini dışarıda arama problemi var.

Vatandaşların kişisel bilgileri elden ele dolaşan, diplomaları parayla satılan bir ülke oldu burası. Böyle sıradışı bir problemi bile var.

Hazin gerçekleri bıraktık da ortalık güllük gülistanlıkmış gibi siyaset oyunu oynamaya mı başladık? Hem de en kuralsızından…

Oysa bu ağır ve yıkıcı problemlerin çözüm adresi sadece siyasettedir. Mühendislikten arınmış, eşit yarışa tabi ve hukukun teminat altında olan siyaset.

Tek çıkış yolu siyasi rekabettir. Liderlerin hapse atılmadan serbestçe kendini anlattığı, belediyelerin özgürce çalıştığı, partilerin kayyuma devredilme endişesi yaşamadan siyaset yaptığı zeminden başkası ülkeyi sahili selamete çıkaramaz. Bu noktadan sonra siyaset mühendisliği de asla fayda sağlamaz.