Hukukun temel prensiplerinden biridir: Eğer bir konuda özel bir kural varsa genel kurallara başvurulmaz. O konudaki talepler ya da ihtilaflar, özel kurala göre bir çözüme kavuşturulur ve genel kurallar işin içine karıştırılmaz.
Siyasi partilerin genel kongreleri, il ve ilçe organlarının seçimiyle ilgili mevzuatımızda özel bir kural var. Siyasi Partiler Kanunu’nun (SPK) m. 21’e göre, bu seçimler yargının denetimi ve gözetimi altında yapılır. Madde; bu seçimlerin yapılma usulünü, itiraz ve karar sürelerini ve yetkili yargı organını tayin eder. Madde metninin, hiçbir şüpheye yer bırakmayacak netlikte ve okuyan herkesin anlamasına imkân veren bir sadelikte kaleme alındığını özellikle vurgulamak gerekir.
SPK m. 21’e göre, bir siyasi partinin il kongresi seçimlerine yapılacak itirazlar YSK tarafından karara bağlanır. 1982 Anayasası m. 79 da, YSK kararlarının kesin olduğunu ifade eder. Bazı hukukçular, SPK m. 121’e atıfla Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) dernek genel kurullarının iptaline ilişkin düzenlemelerinin, bir partinin il kongresi seçimlerine de tatbik edilebileceğini öne sürerler.
Ancak bu görüşün hukuki bir dayanağı yoktur. Çünkü konu SPK m. 21’de özel olarak düzenlendiğinden, bu konuda TMK hükümleri uygulanamaz. Dolayısıyla mesele sarihtir. İl kongrelerinde esas alınacak kanun SPK, yetkili mahkeme ise YSK’dır. Dolayısıyla bir il kongresinin iptali istemiyle hukuk mahkemelerine dava açılamaz. Açılması halinde hukuk mahkemelerinin, bu davaları görevsizlik sebebiyle reddetmeleri gerekir.
Peki, bir il kongresi sürecinde birtakım suçlar işlendiği iddiası varsa ne olur?
Hemen vurgulanmalıdır ki, bu iddialar seçimlere tesir etmez. Suç işlendiğini iddia edenler, varsa ellerindeki bilgi ve belgeleri savcılıklara verirler. Savcılıkça ciddi bulunmaları durumunda bu iddialar bir ceza davasına dönüştürülür. Ceza yargılamasının sonunda eğer bir kişi ya da kişiler hakkında il yönetimde bulunmalarına mâni olacak bir mahkûmiyet kararına varılır ve bu karar kesinleşirse, o vakit bu karar aleyhine hüküm verilen kişiler için sonuç doğurur. O kişiler yönetici vasfını kaybederler ve artık il yönetimde görev alamazlar.
Cumhurbaşkanlığına Kayyım!
Velhasıl, bir siyasi partinin il kongresinde “seçim yolsuzlukları” olduğuna ilişkin iddiaları kesin bir biçimde inceleme ve karara bağlama yetkisi YSK’dadır; bunun tartışma götürür bir tarafı yoktur. Ancak mevzuu bu denli açık olmasına rağmen, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP’nin İstanbul 38. Olağan İl Kongresini iptal etti. Mahkeme, partinin il başkanı ve il yönetimini görevden alırken, yerlerine de geçici bir kurul atadı. Mahkemenin görevli ve yetkili olmadığı bir konuda verdiği bu karar, tamamen hukuksuzdur.
Seçimler için özel hükümler konulmasının ve seçimlerle alakalı ihtilaflarda bir tek YSK’nın yetkili kılınmasının sağlam bir mantığı vardır. O da, seçimler hakkında mümkün olan en kısa sürede karar almak ve seçimleri sürüncemede bırakmamaktır. Bir seçim ilanihaye askıya alınamaz; onun neticesi öngörülen süreler içinde kesinleşmelidir. Eğer seçimler herhangi bir süreyle kayıtlı olmadan her an iptal edilebilecekmiş gibi bir boşlukta tutulursa, bütün işler allak bullak olur.
Binaenaleyh İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin bu hukuksuz kararıyla çok tehlikeli bir kapı açılmıştır. Mahkemenin yürüttüğü akıl kabul edildiğinde, Türkiye’deki bütün seçimleri iptal etmek mümkün olur. “Şaibeli” denilerek her seçimin sonuçları tanınmayabilir. Bütün bir sistemin çökmesi anlamına gelir bu.
Mesela 2017’de Türkiye, hükümet sistemini değiştirmek üzere bir halk oylamasına gitti. Oylama, kıl payı bir farkla bitti ve Türkiye parlamenter sistemden cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçti. Devlet de bu sisteme göre baştan aşağı yeniden örgütlendi. Peki, şimdi birileri kalkıp bu seçimde bir hile yapıldığı, rüşvet verildiği ya da insanların iradesinin fesada uğratıldığını iddia etse ve hatta bunu ispat etse ne olacak? Referandum iptal mı edilecek? Parlamenter sisteme geri mi dönülecek? Yeni hükümet sisteminin ürünü olan bütün kararlar boşa mı çıkacak?
Ya da misal cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bir yolsuzluk olduğu öne sürülse ve diyelim ki bu da kanıtlansa, işin sonu nereye varacak? Mevcut cumhurbaşkanı görevden uzaklaştırılıp onun yerine tedbiren cumhurbaşkanlığına bir kayyım mı atanacak? Cumhurbaşkanının altına imza attığı bütün işler tersine mi çevrilecek?
Siyasi Ajandaya Hizmet
Seçimlerin kaderi bu şekilde muğlak bırakılabilir mi? Hukuk devleti iddiasındaki bir ülke, yakın ya da uzak bir gelecekte seçimlerin iptalini mümkün kılan bir boşluğa izin verir mi? Veremez. Eğer verirse zaten hukuk devleti olmaz. Çünkü, bu durumda hiç kimse önünü göremez, hiç kimse kendini güvende hissedemez. Her şeyin sil baştan yazılma ihtimalinin canlı olduğu bir yerde süreklilik de olmaz güvenlik de. Ve hiçbir devlet, hiçbir toplum bu kadar belirsizliğin altından kalkamaz.
Asliye mahkemesinin kararının hukuki bir nitelik taşımadığı, siyasi bir ajandaya hizmet ettiği izahtan vareste. Gayenin CHP’yi kendi tartışmalarına gömmek olduğu belli. CHP’deki iç iktidar kavgasının buna çanak tuttuğu da doğru. Lakin hedef doğrudan CHP olsa da, mesele CHP ile sınırlı değil. Mesele CHP’yi ya da onun il kongresini savunmak da değil, hukuk güvenliğini, seçim sistemini, demokratik siyaseti savunmaktır; siyasetin ipini yargının eline vermenin karşısında durmaktır. Yoksa CHP, öyle ya da böyle bu badireyi de atlatır.
Fakat Türkiye’nin 1950’den beri gelen seçim sistemini tuzla buz eden bu iptal kararı bir yol olursa, olan memlekete olur. Zira hukuki güvenlik de demokratik siyaset de okkanın altına gider. Bu nedenle bu tehlikeli kapı bir an önce kapatılmalıdır; gündelik siyasi hesaplar uğruna bize öngörülebilirlik sağlayan hukuki kurumlar ve kurallar tahrip edilmemelidir.
Dün 367’i savunmak için bin dereden su getiriliyordu. Bugün de bu gayri-hukukiliğe kılıf uydurmak için olmadık gerekçeler üretiliyor. Canhıraş bir biçimde hukuksuzluğa sarılanlara küçük bir hatırlatma: Hukuksuzluğun yarın dönüp kimi vuracağı belli olmaz.