CHP iktidar olabilir ama bu kafayla değil

Anketlere pek itibar etmem. Her seçimde birkaç anket firması tarihe karışıyor. Masabaşında yapılan anketlerin bir önemi yok. Betimar bu işi Türkiye’de en iyi yapan firma. Elbette işini iyi yapanlar var.

Özellikle 2023 seçimlerinde anket firmaları ağır hüsrana uğradı. Metropoll anket şirketi de öyle. Evvelsi gün Metropoll anketi yayınlandı. Ankette AK Parti ile CHP arasında sadece 0,9 puan fark var. Nisan ve mayıs anketlerinde AK Parti öndeydi. Bir kere anketlerde AK Parti ile CHP arasında sonuç kafa kafaysa o seçimde iktidar partisi daha öndedir. Yani yüzde 32/32 ise iktidar hâlâ avantajlı demektir. 

Tabii bu parti sonuçları... Cumhurbaşkanlığı’nda ben Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı daha avantajlı görüyorum. Evet ekonomik sıkıntılar var, emekli sıkıntılı, hayat pahalı. Ancak dış politikada yapılanlar ve AK Parti’nin daha kurumsal duruşu CHP’yi zora sokuyor...

Öte yandan yolsuzluklar da toplumda ciddi tartışılıyor. Metropoll anketinde CHP’li belediyelere yönelik yolsuzluk iddialarını inandırıcı bulanların oranı yüzde 47,7 oldu. Yüzde 33,3 inandırıcı bulmadığını, yüzde 12,1 “kısmen evet” dediğini açıkladı. Ayrıca yüzde 59,1 operasyonların siyasi olduğunu düşündüğünü belirtirken, yüzde 29,1 bunların “yolsuzluk operasyonu” olduğunu söyledi. Yüzde 11,8 fikrini açıklamadı. 

Neredeyse toplumun yarısı yolsuzluklar inandırıcı diyor. Yüzde 59 siyasi dese de toplumun yarısı CHP’nin yolsuzluk yaptığına inanıyor.

CHP’li belediyelerde hizmet de pek bulunmuyor. Bodrum gibi ilçelerde su yok. Esnaf belediyelerden şikâyetçi. 1994’te Refah Partisi’nin yaptığını CHP yapamadı. 2019 ve 2023’te seçilen bazı CHP’li belediyeler hizmetle değil yolsuzlukla anılıyor. Her şey ortada. Millet ne olup bittiğini görüyor. 

Hem hizmet yok hem de yolsuzluk almış başını gitmiş. CHP’nin bu sonuçlara iyi bakması lazım. Hatta bir ekip kurup irdelemesi gerekir. 2023’ü de çantada keklik görmüşlerdi. Sonuç ortada.

CHP “ilk seçimde iktidara geleceğim” diyor. Madem öyle neden belediye başkanlarınız iktidar partisine geçiyor? İktidara gelecek partide kalmayı neden tercih etmiyorlar? Demek ki onları memnun etmeyen bir şeyler var. CHP’nin buna da eğilmesi gerekiyor. Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı AK Parti’ye geçiyor. “Efendim yolsuzluk dosyası vardı, ondan geçti” açıklaması basitlik olur! 

CHP’nin iktidar olma şansı var ama bu kafayla değil... Biraz daha öz eleştirel olmalı. Halka kulak vermeli. Belediyeler hizmet etmeli. CHP’li belediyeler hizmetle anılmıyor. 

Bu kafayla giderlerse 2027 ya da 2028’de de hüsran görürler. CHP Parti Meclisi üyesi Doktor Ali Haydar Fırat’ın şu tespitleri inanılmaz önemli. Her satırına imza atıyorum. Umarım CHP biraz olsun ders alır.

   ***Türkiye’nin kaderi değişecekse, önce biz 70 yıllık ezberimizi bozmalıyız.

Türkiye siyaseti, 1950 yılında çok partili hayata geçildikten sonra lider kültü ekseninde şekillendi. Bunda Cumhuriyet tarihimizin ilki olan, partimizin iki büyük kurucu siyasal aktöre (Atatürk ve İsmet Paşa) sahip olmasının önemli etkisi var. Onlardan sonra da CHP, rakiplerini hep kendi kurucu önderleri ile kıyasladı.

2. Dünya Savaşı sonrası siyaset dinamiği, sınıf ilişkileri, toplumsal yer değiştirmeler, göç, eğitim, dış politika gibi sayısız alan yeniden şekillenirken Demokrat Parti, "büyük yıkım" sonrası bu yeni dönemde, kalkınma, zenginleşme ve sınıf atlamayı vadediyordu.

Buna karşın CHP, siyasetini Adnan Menderes üzerinden kurguladı. Tümüyle olmasa da çoğunlukla onun şahsını temel alan bir tepki örgütledi. CHP, bir taraftan Menderes’in Cumhuriyet kazanımlarını yok ettiğini öne sürüyor (o günden bugüne negatif siyaset), diğer yandan ülkenin başına bela olduğunu her söylemde dile getiriyordu. 1960 askerî darbesi ile Adnan Menderes ve arkadaşlarının idam edilmesi, sağ siyasal aktörlere geniş kitleler nazarında çok büyük dokunulmazlık kazandırdı. Onları kutsallaştırdı ve dokunulmaz hâle getirdi.

Süleyman Demirel AP’nin başına geçtiğinde bütün kötülüklerin müsebbibi o olarak görüldü. Yapılmayan eleştiri ve hakaret kalmadı. Aynı şekilde, o cenahtan da hem İsmet Paşa’ya hem de Bülent Ecevit’e benzer bir tavır sergilendi. 12 Eylül darbesi ile Turgut Özal ANAP’ın başına geçince eleştiri okları bu sefer Özal’a yoğunlaştı.

Sürekli aynı kısır döngüyü yaşadık. Menderes giderse memleket düze çıkacaktı, olmadı. Demirel’den sonra rahata erecektik, olmadı. Özal olmasaydı, ülke rahat bir nefes alacaktı, böyle de olmadı. Nihayetinde AK Parti iktidara geldi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan bütün olumsuzlukların sebebi olarak görülmeye başlandı. Yine, aynı şekilde o giderse her şey düzelir sanılıyor. Erdoğan iktidarının uzaması bu duyguyu besliyor ve büyütüyor. Öyle ki çoğu zaman onun yenilmezliğine atfen onu ancak bir benzerinin yenebileceği inancıyla bir arayış kendini gösteriyor.

Uzun vadeli baktığımızda; 1950’den beri korku, endişe ve rakip siyasi aktöre yönelik öfke ile günlük siyasetin çerçevesinden çıkmayan bir negatif siyasetsizlik girdabındayız. Elbette bu durumun faydası da var.

Dürüstçe şöyle soralım: Bugün Erdoğan karşıtlığı olmasa muhalefetin oy oranı ne olur? Buna samimi bir cevap vermek zorundayız.

Siyaset, verili durumu sürdürmek değildir. Atatürk’ün sarih ifadesiyle; “idare-i maslahatçılar esaslı devrim yapamaz.”

Dünyamız yine 1950’lere benzer ivmede yeniden şekilleniyor. Artık aktörleri aşan, düzeni hedef alan ve bunun da ötesinde kendi kurucu siyasetini yeniden inşa eden devrimci ve dönüştürücü bir yaklaşıma ihtiyacımız var.

Bizim temel ihtiyacımız, 21. Yüzyılın yeni siyasetini üretmek, gerçek ihtiyaçlara cevap veren temel çözümleri, insanlarımıza ulaştırmaktır.

Devrimci siyaset, sol siyaset ve onun tarihsel olarak biriktirdiği yol ve yöntemlerin hiçbiri siyasal aktörlere aşkın, abartılı bir rol atfetmez, tam tersine onları zaman ve mekân içinde çözümler, anlamlandırır. Düzenin hangi boyutuyla öne çıktıklarını ve işlevlerini sorgular.

Örneğin bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yüklenen aşkın rol gerçekçi değildir. Yarın Erdoğan siyaset sahnesinden çekildiğinde tıpkı diğer liderler gibi bizim siyasetimiz sudan çıkmış balığa dönecek; ama sağ siyasetin üretkenliği yeni bir liderle yoluna devam edecek. Nitekim şimdiden yeni aktörler sahneye çıkmak üzere kendilerini hazırlıyorlar. Mevcut kısır döngüden çıkmadığımızda, bize düşen de maalesef aynı öfkeyi bu yeni lidere yöneltmek olacak.

Zaman daralıyor. Siyasetimizi gerçek bir zemine oturtmak zorundayız. Gerçek sorunlar ve çözümler ekseninde, “somut durumların, somut tahlilini yapan” belirleyici politikalar inşa etmek zorundayız.

70 yıldır süren, sadece sağ/muhafazakâr lideri eleştirme ve siyasi ödevlerini yeterince yerine getirmeme konforundan vazgeçmeliyiz. Cem Küçük'ün önceki yazıları...