Bahçeli’nin dünkü yazılı açıklamasını, siyaset üzerinde devrimci etkiler zincirinin son halkası olarak okumalısınız.
Her zamanki gibi kelimeleri dikkatle seçilmiş bu açıklama siyasetin dengelerini ve ana istikametini değiştirecek güçlü bir manivela özelliği taşıyor. Su bulanık, derinlerde kopan fırtınalar yüzeye yansımıyor; ancak Bahçeli’nin açıklaması son derece net ve üstü örtülü çekişmeleri de deşifre ediyor.
Bahçeli yargıya siyasî bir talimat veriyor: “Belediye soruşturmalarını bir an önce bitirin!” Bu bir talimat ama müdahale değil; kamu çıkarına uygun olarak hızlı hareket etme çağrısı. Kim, neyine itiraz edebilir?
Bu çağrıyı daha önce de yapmıştı. Bu sefer iki yenilik var. Birincisi bu çağrıyı “demokrasi ve hukuk güvenliği”ne bağlaması. İkincisi, Milli Kardeşlik, Dayanışma ve Demokrasi Komisyonu’nun üstlendiği kritik görev ile ilişki içinde dile getirmesi. Bahçeli, kelimelerini tesadüfen seçmez. Bu davalardan “süratle kurtulmak”tan söz ederken, belediye soruşturmalarının Türkiye üzerinde oluşturduğu ağırlıktan şikâyet ediyor ve açıkça bu davaların Türkiye’yi kutuplaştırdığını öne sürüyor. Yani Saray’ı eleştiriyor.
Ali Bayramoğlu anlattı: Erdoğan ile Bahçeli nerelerde birleşip nerelerde ayrışıyor?
Mümtaz’er Türköne yazdı: MHP’nin devrimci etkisi
Hukuk güvenliği
CHP ve DEM temsilcileri, Komisyon’un açılış toplantısında konuşmalarını tam da Bahçeli’nin dile getirdiği bu vurgular üzerine bina etmişlerdi. Anayasanın uygulanmadığı, AİHM ve AYM kararlarına uyulmadığı bir ülkede Çözüm’ün üzerine bina edileceği bir zemin bulunamayacağını söylemişlerdi. Bahçeli’nin “demokrasi ve hukuk güvenliği” sözü ve “belediye soruşturmalarını bitirin” talimatı CHP ve DEM’in talebinin iktidar üzerinden yargıya taşınması anlamına geliyor.
Süreç ile yargı skandalları arasında birebir ilişki var. Yargı şaibe altında. İki sene önce Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar’ın rüşvet iddialarına dair hâlâ bir açıklama ve sonuç yok. Özel’in İBB borsası iddiası sadece bir avukatı değil, rüşvet iki taraflı bir alışveriş olduğuna göre savcıları da itham altında bırakıyor. HSK Başkanı sıfatı ile Adalet Bakanı’nın harekete geçmesi lâzım.
Rezan Epözdemir’in gözaltına alınması olayı, iktidar çevrelerinde bir iç savaşı başlatmış görünüyor. Saray’a uzanan iddialar havalarda uçuşuyor; hepsi de kirli ilişkilere dair iddialar.
Bu bir algı operasyonu değil, karanlık merkezlerin işi değil; Türkiye’de yargının adalet dağıtmak gibi bir derdi olmadığı, çıkar çetelelerinin eline geçtiği kanaati topluma maalesef hızla yerleşiyor. Bürokrasi kolay düzene girer, ancak yargıyı dışarıdan denetlemek zordur. Üstelik yara alan adalet duygusu zor tamir edilir.
Bahçeli’nin mesajı bu tablodan rahatsızlığı ifade ediyor, “tartışma ve sürtüşmelerin kesinkes sonlandırılması”nı bu yüzden istiyor.
Mümtaz’er Türköne yazdı: MHP’nin devrimci etkisi
MHP kimin yanında?
Bahçeli’nin belediye soruşturmaları konusunda “bir an önce bitirilsin” talimatı, önceki vurguları ve MHP’nin hukukçu yöneticisi Feti Yıldız’ın “tutuksuz yargılama” ısrarı ile birlikte düşünülünce, CHP’nin yanında olmasa da tam olarak Saray’ın tam karşısında, hiç istemeyeceği bir yerde durduğu anlamına geliyor. MHP devletin bekası adına “hukuk güvenliği” istiyor. Yargı tartışmalarına bir beka sorunu olarak yaklaşıyor.
Yargı üzerinde bu şaibeler varken, Türkiye yakaladığı fırsatları değerlendiremez, millî meselelerini çözemez. Komisyon’un önünde duran, tarafları aslî meseleden uzaklaştırıp çekişme ortamına mahkûm eden de bu durum. Bahçeli bize özetle bu bağlantıyı kurarak, taraf tutmadığını, devletin bekası adına adaletten yana olduğunu söylüyor.
“İmamoğlu davası TRT’den yayımlansın” talebine destek vermesi de bu yüzden.
Bahçeli, siyasetin, yüz yıldır paslı duran kilitlerini tek tek açan lider olarak sahnede bir devlet adamı duruşu sergiliyor. Siyaset zamana ve zemine uyarak değişir. Bahçeli 1 Ekim’den bu yana çizdiği istikametten milim sapmadı. Komisyon onun sayesinde hayat buldu, CHP onun ikna edici ısrarları ile komisyona dahil oldu. Türkiye’nin geleceğini, Bahçeli’nin bu ısrarlı çizgisine bakarak kestirebilirsiniz.
Saray’ın azalan gücü
Bahçeli’nin dizginleri ele aldığı günden bu yana Saray’ın gündem belirleme, istikamet tayin etme yeteneği neredeyse bütünüyle kayboldu. Erdoğan, parlamenter sistemin sembolik cumhurbaşkanı gibi törensel işlerle meşgul ve rutinin dışına çıkmıyor. AK Parti sahnede yok. Dikkat çekici bir ayrıntı: Dünkü Kabine toplantısından sonra yaptığı açıklamada “MİT Başkanım” yerine “MİT Başkanımız”, “Dışişleri Bakanım” yerine “Dışişleri Bakanımız” geçmişti. Ne kadar zamandır bu böyle, bilmiyorum; ama Erdoğan’ın bu tabirler konusunda liderlik raconuna uygun olarak çok dikkatli olduğu yeteri kadar biliniyor.
Saray hızla güç kaybediyor.
Ekonomide yok, Dışişleri bakanı hareketli, boşluk bırakmıyor. Süreç bütünüyle onun kontrolü dışında, bütün gelişmelere sonradan dahil oluyor.
Bahçeli’nin sözlerine altın değeri kazandıran da işte bu boşluk. Güç Bahçeli’nin elinde; çünkü haklı. Siyasî çıkarların değil, kalıcı işlerin peşinde. Politikacıların duygu dünyalarına tarafsız bir şekilde nüfuz etmek çok zor; ancak Bahçeli’nin siyasete değil, tarihe iz bırakma derdinde olduğu ve kendini bu işe vakfettiği ortada.
Güç Bahçeli’nin elinde ve en kolay öngörülebilir lider de o, çünkü prensipleri ve öncelikleri belli.
Karamsarlığa, kötümserliğe kapılanlar bu izi takip etmeli.
22 Ekim’den bir gün önce Bahçeli’nin “Öcalan gelsin DEM grubunda konuşsun” diyeceğini tahmin edecek bir Allah’ın kulu var mıydı?
Bugün Bahçeli’nin belediye soruşturmalarını sonuçlandırmak için daha ileri hamlelere girişeceğini, İmamoğlu’nun tahliyesine vesile olacağını, Saray’ın saltanatına son verip iktidar değişiminin önünü açacağını öngörmek daha mı düşük bir ihtimal?