Medyascope Diyarbakır temsilcisi Ferit Aslan’ın özel haberine göre Selahattin Demirtaş seçimlere az bir süre kala sosyal medya hesabından açıklama yayımlayabilir ya da demeç vererek devreye girebilir, hatta DEM Parti İstanbul adayları Meral Danış Beştaş ve Murat Çepni’ye desteğini de açıklayabilir.
Merakla bekliyoruz, zira 31 Mart 2024 yerel seçimleri İstanbul’a, Ekrem İmamoğlu ile Murat Kurum arasındaki yarışa kilitlenmiş durumda. Bu ikiliden kazananı kendi partilerinden ziyade diğer partilerin adaylarının alacakları oylar belirleyecek gibi. Kurum en çok Yeniden Refah Partisi adayı Mehmet Altınöz’ün normalde kendisine gidebilecek oyları çekmesinden endişe ediyor. İmamoğlu’nun kaderi de beş yıl önce aday göstermeyerek kendisini seçtiren İYİ Parti ve DEM Parti’nin (o tarihte HDP idi) adaylarının göstereceği performanslara bağlı.
İlginçtir, İYİ Parti adayı Buğra Kavuncu’dan ziyade gözler DEM adayı Beştaş’a (ve Çepni’ye) çevrilmiş durumda. Örneğin İstanbul Nevroz’una yoğun ve coşkulu katılım çok sayıda CHP’liyi ürkütmüş, tabanın kendi adaylarına da aynı coşkuyla sahip çıkma ihtimalinden endişe duyuyorlar. Fakat şu ana kadar yayınlanan kamuoyu yoklamaları İmamoğlu bu endişeyi doğrular nitelikte değil.
Demirtaş faktörü
İşte tam da bu noktada Demirtaş faktörünün önemi ortaya çıkıyor. Hatırlayalım: 31 Mart 2019 yerel seçimleri öncesi Yeni Yaşam Gazetesi’ne konuşan Demirtaş, “Bütün halkımıza, tabanımıza çağrım ve varsa azıcık hatırım, ricam şudur ki, gerekirse bağrınıza taş basın, ama mutlaka sandığa gidip ‘Faşizme hayır’ anlamına gelecek oyunuzu kullanın. Seçim sonuçları, demokrasi ve barışın gelişmesine fırsat sunabilir” demiş ve CHP’in İstanbul ve Ankara başta olmak üzere HDP’nin aday çıkarmadığı çok sayıda büyükşehiri kazanmasında kritik bir rol oynamıştı.
Dört yıl sonraysa çok daha açık bir şekilde Kemal Kılıçdaroğlu’na cumhurbaşkanlığı seçiminde desteğini duyurmuştu: Türkiye’nin 13. Cumhurbaşkanı Sayın Kılıçdaroğlu, Allah yolunuzu açık etsin. Ayrışmayı bitireceğinize, toplumsal barışı sağlayacağınıza, Türkiye’yi refaha, huzura kavuşturacağınıza yürekten inanıyorum. Benim oyum sizedir, Sayın #CumhurbaşkanıKılıçdaroğlu.”
İnsanlar genellikle eskiyi unutur, yeniyi hatırlar. Demirtaş da kendisine ve hareketine ne hayrı olduğu şüpheli beş yıl önceki zafere katkılarından ziyade Kılıçdaroğlu’na destek veren ve onun kazanacağından emin olan milyonlarca kişinin yaşadığı o büyük hayal kırıklığında payı olmasıyla hatırlanacak.
Demirtaş bu desteği, yasal Kürt siyasi hareketinin içeride ama fiili lideri olarak vermişti. Dolayısıyla bunun siyasi faturasını da ödemek zorunda kaldı. Nitekim seçimlerin ardından “aktif siyasete ara” verdiğini duyurdu. Ara verdi vermesine ama değişik vesilelerle kritik konularda epey tartışılan çıkışlar yapmaktan da geri kalmadı.
Şimdi önünde iki seçenek var: Ya beklendiği gibi birkaç gün kala 31 Mart hakkında görüşlerini kamuoyuna duyuracak ve hareketin tabanına bir çağrı yapacak ya da ara verdiğini hatırlatarak konuşmayacak.
Demirtaş’ı çok yakından tanıyan bir siyasetçiye sorduğumda “Benim bildiğim Demirtaş böylesine zor bir durumda konuşmamayı tercih eder” dedi ama konuşursa çok da şaşırmayacağını ekledi: “İçerideyken genellikle doğru adımlar attı ama yanlışları da oldu. Bu yanlışlara bir yenisini ekleyebilir.”
Konuşursa ne söyler?
Bana konuşacakmış gibi geliyor. Zira 31 Mart sürecine eşi Başak Demirtaş’ın İstanbul’da aday adayı olmasıyla çok erken aktif bir şekilde dahil olmuştu. Kaldı ki yaşanan son hezimetten sonra bu seçimler Kürt hareketi açısından çok hayati bir öneme sahip. Bu hareketin, en azından yasal alandaki liderliğini talep eden (aslında fiilen bunu elinde tutan) Demirtaş sessiz kalma seçeceğini herhalde tercih etmeyecektir.
Peki ne söyler?
İlk akla gelen, hareketin tabanına DEM Parti’ye ve onun adaylarına sahip çıkma çağrısı yapmasıdır. İstanbul’un ve buradaki adayların zikredilmemesi kuşkusuz daha orta yolcu bir tutum gibi gözükür fakat 31 Mart ve DEM Parti deyince akla ilk ve son olarak İstanbul geldiği için böyle bir açıklama İmamoğlu cephesinde mutsuzluk, Kurum cephesindeyse mutluluk yaratır.
İkinci seçenek İstanbul’un ve buradaki adayların -belki başka iller ve adaylarla birlikte- zikredilmesi olur ve böyle bir açıkla İmamoğlu’nun mutsuzluğunu, Kurum’un ise mutluluğunu katlar.
Leyla Zana faktörü
Olay hiç kuşkusuz bu kadar basit değil, seçenekler de bu ikisinden ibaret değil. Çünkü Demirtaş’ın “ara verme” kararına rağmen konuşmaya yeniden başlamasının Leyla Zana’nın sekiz yıl sonra tekrar aktif siyasete dönmesiyle eşzamanlı olduğunun altını çizmekte yarar var. Her ne kadar Erdoğan’ı “muhatap alma” konusunda benzer şeyler söylüyor gözükseler de aralarında ciddi farklılıklar olduğunu biliyoruz.
Bu nedenle Demirtaş’ın “çözse çözse Erdoğan çözer” çizgisine dahil olduğunu düşündürecek pozisyonlardan uzak durmaya çalışacağını düşünüyorum. Zira olay sizin Erdoğan’ı muhatap almanızla bitmiyor, onun da sizi muhatap alması gerekir. “Hele biz bir İmamoğlu’na kaybettirelim, sonra Erdoğan belki bizi muhatap alır” şeklinde basitçe özetlenebilecek bir tutum özel olarak Demirtaş’a, genel olarak Kürt siyasi hareketine pek yakışmıyor.
Bir de şu var: Diyelim ki Demirtaş ve diğer bütün ağır toplar alenen İmamoğlu’nun kaybetmesine yatırım yaptı ve İmamoğlu buna rağmen kazandı…
Son bir anekdot
Yazı bitti ama şu anekdotu aktarmasam içim yanar: Dün İstanbul Sancaktepe’nin CHP belediye başkan adayı Alper Yeğin’in Sarıgazi Cumartesi Pazarı ziyaretini izledim. Burada “kent uzlaşısı” var ve DEM Parti aday çıkarmayıp CHP adayını destekliyor. Kendisini “HDP’li” (DEM Parti değil) olarak tanımlayan Kürt bir pazarcı bir CHP yöneticisine şöyle takıldı: “Yahu sizin parti teneke gibi, neresine vursan farklı bir ses çıkıyor.”