AK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü…

Öylesine kabus dolu günler yaşıyoruz ki olup bitenleri telaffuz etmek bile insana gerçekten acı veriyor. Diploma hırsızlığı yapan çetelerin, neredeyse devletin bütün birimlerine sirayet ederek çevirdikleri filmleri görünce, insan ister istemez “devletin içinden geçmişler, bu devlet bu kadar mı sahipsiz” demekten kendini alamıyor.

Çürüme o kadar derin ki devletin haberi olmadan nasıl yapıldığına inanmakta zorlansak da sahte diplomalı psikologlardan torbacılıktan sahte diplomayla narkotik polisliğine terfi edenlere, baraj yapan sahte mühendislerden sahte doçent ve profesörlere kadar bir dizi şarlatanlar filmi izliyoruz.

Ama kirliliğin ve çürümenin boyutları bu kadarla sınırlı değil… Sahtecilik çetesinin, Beştepe’de “Milletin Evi”ne kadar uzanıp ellerini kollarını sallayarak icra-i faaliyette bulunduklarını görünce aklımız başımızdan gidiyor.

Öyle ki 6 Şubat depremlerini “fırsata” çeviren organize dolandırıcılık çetesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın katlarını adeta ofise çeviriyor, müteahhitleri çakarlı araçlarla Beştepe’ye taşıyıp, Cumhurbaşkanlığı koridorlarında sözde sözleşmeler imzalatarak milyonlarca lira vurgun yapabiliyor.

Eşi benzeri görülmemiş bir skandalla karşı karşıyayız. Güvenliğin üst düzeyde olduğu, kuş uçmasına bile izin verilmediği Cumhurbaşkanlığı külliyesine bu çetelerin girmesine kim ve kimler izin verdi peki?

Koskoca devletin Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın 15. katındaki toplantı odasında bu dolandırıcılara kim ya da kimler sözleşme imzalattı?

İdari soruşturma başlatan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Ankara Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuş… İyi güzel de bütün bunlar olurken bakan dahil, kurumun bütün yöneticileri bakanlık binasını toptan terk mi etmişlerdi acaba…

Ne yazık ki bütün bunlar bizim ülkemizde oluyor sadece. Çünkü ne hesap soran var ne de hesap veren… İş olup bittikten sonra parti sözcüsü “Bu çeteler devletten jiletle kazınacaklar” diye yakışıklı demeçler verir bir de suç duyurusunda bulunursunuz, sonra her şey unutulup gider… Normal demokratik ülkelerde, bu tür durumlarda kendisini sorumlu hisseden bakanlar istifa eder ama bizim gibi ülkelerde böyle şeyler olmaz, çünkü bizim yöneticilerimiz layüseldir…

Kelimenin tam anlamıyla sözün bittiği yerdeyiz…

Kim böylesine göz göre göre, yetkililerden izin almadan ellerini kollarını sallayarak üstelik de çakarlı araçlarla Beştepe’ye girerek ‘sahte sözleşmeler’ yapmaya cesaret edebilir?

Bir gazeteci olarak davetli olarak gittiğimde ben bile iki-üç yerde kimlik kontrolünden geçerek girebilmiştim. Öyle anlaşılıyor ki “sahtecilik çetesi”ne, Beştepe’ye girerken “Sen kimsin” diye soran bir Allah’ın kulu çıkmamış…

Şaka gibi… Bırakın herhangi sıradan bir devlette, Afrika’nın kabile devletlerinde bile devletin böylesine ayağa düşürüldüğü bir durumla karşılaşmak mümkün değildir herhalde…

Ama biz partiyi baştan kaybettik, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen ucube yapıya geçtiğimizde, işin sonunun böyle bir noktaya geleceğini hepimiz biliyorduk.

Çünkü bu sistem ‘hukukun üstünlüğü’ne dayalı bir anlayışa göre değil, denetlemeyi ortadan kaldıran ve de “kuvvetler birliği” esasına göre dizayn edilmişti. Denetlenebilir ve hesap verilebilir olmayı esas almayan hiçbir sistemin, modern anlamda demokratik bir yönetime izin vermesi asla mümkün değildir.

Bugün yaşadıklarımız aslında bu alaturka sistemin yarattığı sonuçlar. Maalesef AK Parti iktidarı, o gün kantarın ayarını bozduğu için bugün devletin bütün katlarını kuşatan kirliliği sadece seyretmekle yetiniyorlar, bu arada bol bol demeç vermeyi de ihmal etmiyorlar…

Esas talihsizlik AK Parti iktidarının, kendini bile bile bu hallere düşürmüş olmasıdır. Biliyorum bazıları itiraz edecek ama AK Parti yola çıkarken böyle bir Türkiye hayali kurmamıştı. 2011 yılına kadar da hukuk alanında önemli adımlar atan, çete-mafya yapılanmalarını temizleme konusunda ciddi mesafe alan, en önemlisi de ekonomide toplumun beklentilerini yükselten bir yönetim fotoğrafı ortaya koymuştu.

Oysa şimdi önümüzde, neresinden tutsanız tel tel dökülen, kabile devletlerinde bile görülmesi mümkün olmayan bir Türkiye görüntüsü var. Adamlar neredeyse devletin kurumlarını bile “sahte sözleşmelerle” satabilmeyi göze alacak kadar bir pervasızlık sergiliyorlar.

Adeta devletin içinden geçen bu çetelerin, daha ne tür kirliliklere imza attıklarını henüz bilmiyoruz. Gidişata bakılırsa önümüzdeki günlerde, benzer kirli filmleri izlemeye devam edeceğiz.

Hemen söyleyelim, eğer AK Parti iktidarı acilen hukuka, her an denetlenebilir şeffaf bir yönetim anlayışına dönmezse, devletin kılcal damarlarına kadar sızan çeteleri temizlemesi de toplumun adalete olan güvenini sağlaması da asla mümkün olmayacaktır.