Son dönemde ilginç bir tablo ortaya çıktı.
Yargının bir kısmı kendini adeta “dokunulmaz” ilan etti.
Başlattıkları soruşturmaların aşırı derecede siyaset içermesini bir yana bırakın, yaptıkları basit usul hatalarını eleştirenlere dahi soruşturma açmaya başladılar.
Son soruşturma CHP lideri Özgür Özel’e açıldı.
***
Özel, İstanbul’da bir savcının makam odasındaki masada (geçmişte JİTEM’in bütün pis işlerinin sembolü hale gelen) “Beyaz Toros” olduğunu söylemiş ve bu duruma sert tepki göstermişti.
Özel, savcının ismini açıklamamıştı ama İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Özel’in kastettiği savcının ismini de alenen duyurarak Özel hakkında “hakaret ve tehdit” suçlamasıyla soruşturma başlatıldığını duyurdu.
Ben o açıklamadan, hangi savcının masasında Beyaz Toros olduğunu, Başsavcı da dahil olmak üzere bütün adliyenin bildiği sonucunu çıkardım.
Başsavcılık açıklamasında “Beyaz Toros falan yok” denilmediğine göre Özgür Özel doğruyu söylüyor.
Adı geçen savcı masasında bir Beyaz Toros tutuyor.
***
Konuya devam etmeden Beyaz Toros’un neden bir aksesuar değil başlı başına bir “tehdit aracı” olduğuna dair parantez açmak istiyorum.
Geçmişte Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da görev yapan yoldan çıkmış bazı devlet görevlileri terör örgütüyle ilişkilendirdikleri, muhalifleri o Beyaz Toroslarla bir yerlere götürüyordu. O araçlara binen birçok insandan bir daha hiç haber alınamıyordu. Bu olaylar nedeniyle Beyaz Toroslar faili meçhul cinayetlerin sembolü haline geldi.
Üniversite yıllarında Beyaz Toros’la götürüldüğü binalarda işkence görmüş biriyim.
Bu yetmiyormuş gibi altı ay öncesine kadar “Beyaz Toros”, “Mahmut Yıldırım (Namı diğer YEŞİL)”, “Yeşil” gibi kod isimler kullanan biri tarafından üç ay boyunca ölümle tehdit edildim.
Bu tehditler hakkında işlem yapması için başvurduğum Ankara Adliyesi’ndeki kadın savcıyı ikna etmem iki hafta sürmüştü.
Ardından bizzat eski Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’a durumu iletmeme rağmen hiçbir sonuç alamamıştım.
Ancak her nedense, tehditler benim ilgili mercilere başvurularımın ardından bıçakla kesilir gibi kesilmişti.
***
Şimdi bugüne ve gerçeğe dönelim:
“Eğer doğruysa” demek isterdim ama ne yazık ki Başsavcılığın Özel’e soruşturmayla ilgili açıklamasından doğru olduğu anlaşılan bu iddia Adalet Bakanı ve Hakimler Savcılar Kurulu tarafından ciddiye alınmalıdır.
Bir Cumhuriyet Savcısı masasının üzerinde neden Beyaz Toros görseli tutar ki?
MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin dilimize kazandırdığı o güzel cümle kalıbıyla söyleyeyim:
Sayın Savcı masasının üzerinde Beyaz Toros tutarak ne mesaj vermek istemektedir?
***
Gelelim madalyonun öteki yüzüne.
CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında yargı mensuplarının müşteki olduğu iki soruşturma var.
Bunlardan biri davaya dönüştü ve önceki gün İmamoğlu’na siyasi yasak da getiren bir kararla sonuçlandı.
Şimdi Özgür Özel ile ilgili bir soruşturma başladı.
Kısa bir arşiv taramasında çok sayıda siyasetçi ve gazeteciye de yargı mensuplarının müşteki ya da mağdur olduğu soruşturmalar açıldığını gördüm.
Yani yargının hatalarını eleştirmek yargı tarafından ciddi bir suç haline getirilmiş.
***
Bu durum ne yazık ki yargının kendisini layüsel (Hesap vermez, kendilerine soru sorulamaz) ve her şeyin üzerinde gördüğü algısı yaratıyor.
Bu algı gerçekten en büyük zararı yargıya, ardından da ülkeye verir.
Hatta daha da ciddi bir durum yaratır: Juditokrasi.
“Yargıçların yönetimi” diye çevirebileceğim bu kavram, ne yazık ki demokrasiyle zıtlaşan, çatışan bir özellik taşır. Geçmişte,
- Yargıtay Başsavcılığı’nın iktidar partisini kapatma girişimi,
- Anayasa Mahkemesi’nin Abdullah Gül Cumhurbaşkanı seçilmesin diye başvurulan 367 kararı,
- Ergenekon, Balyoz soruşturmalarında palazlanan yargıda bir grubun 2010 referandumundan sonra daha da güçlenerek MİT Müsteşarı’nı tutuklamaya kalkışması, iktidara karşı 17-25 Aralık operasyonlarına imza atması tam da yargıçların siyaseti dizayn etme çabasının girişimleriydi.
***
Juditokrasi,
- Yargının demokratik yollarla seçilmiş yasama ve yürütme organlarını çalışamaz hale getirdiğinde,
- Yargı bir siyasi hareketin uzantısı gibi siyaset yapmaya başladığında,
- Yargıçlar kendi ideolojik tercihlerini hukuki yorum gibi sunarak siyasi kararları şekillendirdiğinde ortaya çıkar.
Şunu unutmamalıyız:
Yargıçlar seçimle gelmezler. Buna karşın yargı mensuplarının ideolojik yönelimi halkın genel iradesinin üzerine çıkmaya çalışırsa, ciddi bir “seçilmemiş vesayet” durumu yaşanır. Mahkemelerin kararları siyasal sonuçlar doğurmaya başlarsa, yanlış da olsa kimse o kararları sorgulayamaz.
Yargı mensupları dokunulmaz hale gelir ve yanlışlarını dile getirme vesilesiyle dahi olsa onlara dokunan yanar.
O zaman da iktidara da her zaman lazım olacak “hukuk devleti ilkesi” silikleşir ve zamanla ortadan kalkar.
Benden söylemesi!