Öncelikle başlık daha iyi anlaşılsın diye şu detayı vereyim:
Kars’ta “ya” ifadesi yerine genelde “be” ifadesini kullanırız.
En meşhur kullanımı “Cırt be Cilavuz” şeklindedir.
Günün birinde Türkiye’nin en iyi okullarında okuduğunu anlatan damat adayına Karslı müstakbel kaynana şöyle sorar: “Cırt be Cilavuz?”
Sorunun anlamı “Ya Cilavuz? (Köy Enstitüsü) Cilavuz’da da okudun mu?” olarak özetlenebilir.
***
“Be” sözcüğünün benim için en unutulmaz kullanımı ise Gazeteci Hrant Dink’in cenazesinde yaşanmıştı.
Bizim akrabaların ve Karslı hemşerilerin olduğu bir grup, cenaze kortejinde kol kola yürürken hemen arkalarında yürüyen biri “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeniyiz” yazan bir pankart taşıyor. Pankart, bizimkilerin arkasında diyalog balonu gibi duruyor.
Bu sırada karşıdan gelen bir hemşerimiz de kendi köylülerini arkalarında “Hepimiz Ermeniyiz” pankartıyla birlikte görünce şöyle seslenir:
“Eye men size deyirdim yıllardır, inanmerdiz. Hepiniz Ermenisiz be nesiz?”
(Bu söylem Kars’ta yaşayan solcu gençlerin Ermenilere karşı zaman zaman ortaya konulan olumsuz tutumlara ve etnik ayrımcılığa karşı ürettiği pozitif bir espridir.)
Peşi sıra uzun zamandır birbirlerini görmeyen hemşerilerin kucaklaşması ve sıcak sohbeti gelir. O da gruba katılarak Hrant Dink’i son yolculuğuna uğurlar.
***
Kimin için kullandığımı tahmin edememiş olabilirsiniz ama benim “be” sözcüğünü benzer şekilde kullandığımı anlamışsınızdır.
Kimin için kullandığımı ben yazayım: DEM Partililer için kullandım.
Özellikle de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “AK Parti, MHP ve DEM Parti olarak üçlü yürümeye karar verdik” sözlerine karşı “Kesinlikle böyle bir ittifak yok” diyen DEM Parti Eş Başkanı Tülay Hatimoğulları’na cevaben...
Hatimoğulları diyor ki “Belli ki bir kesim bu süreci istemiyor. Biz herhangi bir partiyle yürümüyoruz. Biz devletle bu yolu yürüyoruz.”
***
Türkiye’de barışla, daha fazla adaletle, daha fazla özgürlükle sonlanacak bir süreci kim niye istemesin ki?
Ancak Tülay Hanım şunun farkında değil:
- Mevcut iktidar uzun zamandır hukuk devletini mumla arattıran antidemokratik uygulamalara imza atıyor. Gün geçmiyor ki yeni bir hukuksuzlukla, usulsüzlükle karşılaşmayalım. Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ başta olmak üzere çok sayıda siyasetçi yıllardır içeride. Sadece Demirtaş ve Yüksekdağ mı? Elbette hayır. CHP’den tam 17 Belediye Başkanı tutuklandı. Ahmet Özer’in Kent Uzlaşısı suçlaması nedeniyle tutuklu olduğu davada tahliye edilmesi, insana “Ahmet Özer neden içerideydi ki?” sorusunu sorduruyor.
- Mevcut iktidar ekonomiyi yönetemiyor ve bir zamanlar dünyanın en büyük 20 ekonomisi arasında yer alan ülkemiz bugün açlık ve sefaletle boğuşuyor. İşçiler, emekliler ve kamu çalışanları geçim sıkıntısını iliklerine kadar hissediyorlar. Sarı sendikacı Türk İş Başkanı Ergün Atalay dahi 26 Ağustos’ta Genel Grev’den söz etmeye başladı.
- Mevcut iktidar, çıkarları doğrultusunda bir siyaset izliyor. İşine gelmediğinde DEM Parti’yi “öcü parti” ilan ediyor. İşine geldiğinde DEM vazgeçilmez olduğunda ise DEM Parti’yi ittifak ortağı gibi gösteriyor.
***
Siz de bu örneklere yenilerini ekleyebilirsiniz. Ancak ben listeyi uzatmayacağım.
Peki bütün bunlar yaşanırken DEM Parti hangi safta duruyor?
Süreç aksamasın diye iktidarın canını sıkacak hiçbir adımı atmıyor.
AK Parti’nin TBMM’de 360 sandalyeyi tamamlamak için kendilerini “destek güç” olarak görmesine itiraz dahi etmiyor.
Emekçilerin, emeklilerin, memurların, yoksul halkın geçim derdinin gündemde tutulmasını sağlayacak siyasi eylemliliklerden özellikle kaçınıyor.
“Barış süreci muhalefetsiz olmaz” derken dahi, kendisini iktidarın yanında konumlandırıyor ve muhalefeti ötekileştiriyor.
***
Şimdi gelin birlikte değerlendirelim:
İktidarla sürekli kol kola oldukları bir dönemde, başta ana muhalefet partisi olmak üzere bütün muhalefete ciddi mesafe koyan DEM Parti’ye “AK Parti’nin ve MHP’nin müttefikisiniz be nesiniz” dışında ne diyebiliriz ki?