Otoriterleşmede bir yol haritası var mı?

Cumhuriyet tarihinde bir ilk: Aralarında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da olduğu, biri geçen dönem olmak üzere 13 belediye başkanı tutuklandı. 3 belediye başkanı ve bir başkan vekili de gözaltında.”

İçinden geçtiğimiz vahameti iyi özetleyen bir haberin girişi böyleydi.

Sadece bunun Cumhuriyet tarihinde bir ilk olmadığını not düşmek gerek.

2009 KCK operasyonları, 2016’dan sonra başlayan kayyım rejimi sırasında çok daha fazla sayıda DEM çizgisindeki belediye başkanı aynı anda tutuklanmıştı.

Ama CHP’ye yönelik DP döneminden beri bu denli bir baskı yaşanmadı.

Peki, iktidarın amacı ne? Sandık ortadan mı kalkıyor, başka bir evreye mi geçiyoruz, daha nereye kadar bu otoriter dalga sürecek?

Haklı endişeler ve sorular bunlar.

Fakat bu sorulara cevap verenler genelde yanlış bir iktidar analiziyle yola çıkıyorlar.

Muhaliflerin önemli bir kısmı, iktidarın şeytani planlar yapan stratejik bir aklı olduğuna emin.

Çok önemli bir kısmı 7 Haziran 2015 seçimlerinde çoğunluğu kaybeden AK Parti iktidarının, 1 Kasım 2015 erken seçimlerine kadar geçen sürede IŞİD ve PKK’yı kullanarak halkı korkuttuğuna ve seçimleri böyle kazandığına inanıyor.

Yani esas olarak iktidarın, iktidarda kalmak için IŞİD’in ve PKK’nın terör eylemlerine yol verdiğine inanıyor.

Sadece buna değil. Yine iktidarın 15 Temmuz darbe girişimini organize ettiğine, Fethullahçıları kandırıp darbeye sürüklediğine ve bu planlı darbeyi bastırarak da otoriterleşme ve başkanlık rejiminin önünü açtığını düşünüyor.

Yani karşımızda öyle bir büyük akıl var ki; kendisine karşı 300 kişinin öldüğü planlı bir sahte darbeyi adım adım organize ediyor, sahte darbeyi büyümeden bastırıyor ve tereyağından kıl çeker gibi olağanüstü hal rejimine geçiyor.

Sonra 2017’de İstanbul, Ankara gibi büyükşehirleri kaybettiği referandumu kıl payı kazanabilmek için hile yapıyor.

Ama bu kadar üst düzey bir kurmay akla sahip, her şeyi ince ince planlayan, hiçbir şeyi riske atmayan bir iktidar ekonomide kendi ayağına sıkıyor, Merkez Bankası’nı boşaltıyor, dövizi ve enflasyonu patlatıyor. 2019 yerel seçimlerinde bütün büyükşehirleri kaybediyor.

Bu arada Mısır’dan Suudi Arabistan’a, AB’ye, ABD’ye herkesle kavga ediyor.

Sonra karşısına içinde eski başbakanı ve başbakan yardımcısının da olduğu bir muhalefet bloğu çıkmasına izin veriyor. Kılıçdaroğlu’na karşı ilk turda seçimi kazanamayıp ikinci turda Cumhurbaşkanı seçiliyor.

Ama bir yıl sonra CHP’nin birinci parti olarak, bütün büyükşehirleri, Üsküdar’ı, Eyüp’ü kazanmasına müsaade ediyor. Ve bütün anketlerde ikinci parti konumuna düşüyor.

Bunun üzerine de en dişli rakibi İmamoğlu’na ve ardından CHP karşı bir yargı operasyonu başlıyor.

Ve bu gidişin Türkiye’de seçimli demokrasinin sonunu getirecek bir aklın eseri olduğuna inanılıyor.

Bunun ne anlama geldiği, nereye gidildiği üzerine de herkes analizler yapıyor, dünya örnekleri inceleniyor.

Bu hikayede çok fazla tutarsızlık var.

İşte bu tutarsızlıklar; aslında karşımızda muhalefetin zannettiği gibi kurmay aklı olan, planları hazır bir iktidar olmadığını söylüyor.

Cumhurbaşkanı’nın merkezinde olduğu zannedildiğinden daha dar bir kadro tarafından üretilen bir iktidar aklı var. Zannedildiği gibi geleceğe dönük orta ve uzun vadeli planlar yok. Ayağa gelen toplara vuran, fırsatları değerlendiren, bunun için bir ölçüsü ve kendisini bağlayan hukuki çerçeve olmayan bir pragmatizmle karşı karşıyayız.

Sandığı ortadan kaldırmak, muhalefeti yok etmek ya da etkisiz hale getirmek, Türkiye’yi Rusya, Azerbaycan ya da Venezuela yapmak ciddi bir planlama isteyen radikal kararlar.

Böyle radikal kararlar alan, bunlar için hazırlık yapan, bunu ahlaken ve siyaseten teorize etmiş bir iktidar aklı yok karşımızda.

Ama amacın CHP’yi yok etmek, kapatmak, sandığı ortadan kaldırmak olduğu sonucunda biraz hızlıca varılıyor. Amaç siyasetle, medyayla yapılamayanı yargı ile yapıp CHP’yi hırpalamak, sandığa giderken ki aleyhte olan şartları değiştirmek.

Bunun sonuçları üzerinde bile fazla düşünüldüğünü zannetmiyorum.

Ortada bir imkan ve fırsat var, acilen müdahale edilmesi gerekiyor ve ediliyor. Bu kararın büyük stratejiler, hazırlıklarla verildiğine dair elimizde hiçbir veri yok.

Aksine AK Partili yöneticilerin, artık trollerin bile dikkatini çekip fişlemeye başlamasına neden olan isteksizliği, habersizliği bu kararların çok dar alanda verildiğinin ispatı.

İktidarın bir yol haritası yok. Türkiye’yi özel olarak planlı bir şekilde bir yere götürmüyorlar, gittiğimiz yeri kimsenin bildiğini zannetmiyorum.

Siyaset yapanlar ve olan biteni anlamaya çalışanlar kendi rasyonalitelerini olan bitene yansıtmak gibi büyük yanılgılara neden olacak bir hatadan kaçınmalılar.

Bu hiçbir sorun olmadığı anlamına gelmiyor. Çok ciddi bir sorunlarımız var, bu belirsizliğin ve pragmatizmin kendisi çok tehlikeli ama karşı karşıya olduğumuz şeyler büyük bir planın parçası değil.

Üç ay sonra bambaşka bir Türkiye’de olabiliriz. Herkesin o Türkiye’ye de hazırlıklı olması gerekir.

İnanmayanlar 1 Ekim 2024’den bugüne yaşananlara bir daha bakabilir.