Ana muhalefet partisi, yaşadığı baskılar ve içinde bulunduğu derin siyasetsizlik bir yana, bir de kendi ürettiği vahim “iç itişmeler, kavgalar”la kendisini yaralıyor.
Kılıçdaroğlu’nun “kurultay iptal edilirse, genel başkanlığına gelmezsem, kayyum gelse daha iyi mi olur” sözlerinin işaret ettiği başka ne olabilir?
Eski CHP liderinin kimi haklı serzenişleri olabilir, seçimleri kaybettiği kurultaya yönelik, o dönemki yakın çevresine yönelik haklı tepkileri de olabilir.
Ne var ki zaman terse ilerlemez…
O kurultaydan bu yana CHP’de, seçmeninde, CHP’nin etrafında ve Türkiye’de çok şey yaşandı. Hapisteki İmamoğlu ve şu anki genel başkan Özgür Özel bunların taşıyıcısı oldular.
Yaşananlar ne denli derin bir değişimi temsil ediyor, tartışılır.
Ancak yaşanan yaşanmıştır ve bugünü onlar temsil ediyor. Çark geri dönmez.
Kurultay iptal edilir, Kılıçdaroğlu genel başkanlık koltuğuna oturursa CHP tarihinin en büyük krizlerinden birine girer.
CHP yıllardır kişi ve ekip kavgalarını aşmamış bir siyasi parti.
Seçmen CHP’yi yeni bir siyasetle değil, kendi kimliğiyle, yaşam alanıyla, varlığıyla özdeşleştirir. Parti ise enerjisini dar iktidar kavgalarına hasreder, bunları siyaset sanır, belki de bunlar olmayan siyaseti ikame eder. O zaman iktidarın el değiştirmelerine “büyük siyasi değişim” adı verilir.
Dosyaları karıştırırken CHP üzerine 2019’da yazdığım, “değişim kokan sarsıntılar”la ilgili bir yazıya denk geldim.
Şöyle yazmışım:
“1999 seçimleri sonrası barajı aşamayan CHP’nin kaptanı Baykal’ın istifası, yerine Altan Öymen’in genel başkan seçilmesi ve dokuz ay sonra Baykal’ın yeniden parti yönetimini ele geçirmesi, yaşanan en yakın “kaptı kaçtı” durumu ve “sözde değişim” örneğiydi…
Baykal’ın genel başkanlıktan uzaklaşması, kaset kurultayı sonrası Kılıçdaroğlu’nun iş başına gelmesinin öyküsü de ortada. Önder Sav’ın teşkilatı ile Baykal karşı karşıya gelmiş, fırsattan istifade eden Sav’cılar sayesinde, aradan Kılıçdaroğlu çıkmıştı. Sonra Kılıçdaroğlu sonunda liderliğe el koymaya karar vermiş olmalı ki, Yargıtay Başsavcısı’nın tüzük değişikliğine ilişkin yeni yapılanma talebini vesile olarak kullandı. Önder Sav’la hesabı olan Baykalcıların da desteğiyle MYK’yı değiştirdi, Önder Sav ekibini yönetimin dışına itti…”
Buyrun size siyaset…
Öykü hep aynı…
CHP yıllar yılı kendisini kuşatan üç sorundan kurtulamadı.
İlk sorun CHP’nin ülkeye “ne yapacağını değil, ne yapılmaması gerektiğini” söyleyen, pratiğini bunun üzerine oturtan anlayışıdır. Bunun aşılabilmesi Türkiye ve dünyanın dinamiklerine uygun, topyekûn bir değişim projesinin dillendirilmesiyle mümkündür.
İkinci sorun ülke, dün kültürel ve politik dönüşüm dalgaları, bugün Ortadoğu’da konum meseleleriyle uğraşırken, CHP’nin işin bu yanına gözünü kapamasıdır.
Üçüncü sorun yönetim kadroları meselesidir. Mevcut olanı eleştirmekten öteye gidemeyen, eskimiş modernist bakışa sahip kadrolar, ülkeyi ve dünyayı doğru okumaktan acizdir.
Ne yazık ki, bu otoriter iklimin muhtemel kırıcısı, AK Parti’nin alternatifi olarak görülen siyasi partinin yapısı esas olarak hala bu.