MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bayramda yayınladığı mesajında “milli iradeye dayalı, siyasi partilerin hepsinin düşüncesi alınarak bir kurucu anayasa anlayışı içerisinde yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğu kabullenilmelidir” dedi.
Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’dan “PKK’nın kurucu önderi” olarak söz etmesinden daha önemli bir söz bu.
“Kurucu anayasa” dediğiniz zaman, Anayasa’da bazı değişikliklerden değil çok daha kapsamlı bambaşka bir şeyden söz ediyorsunuz demektir.
Sil baştan yepyeni bir anayasa yazmak anlamına gelir.
Türkiye’de böyle üç “kurucu Anayasa” yapıldı. 1924, 1961 ve 1980.
Birincisini Cumhuriyet’in ilanından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi yaptı. Diğerlerini darbelerin ardından kurulan “kurucu meclisler” gerçekleştirdi.
“Kurucu anayasa” yapılırken, anayasayı yapacak iktidara sahip olan “kurucu meclis” herhangi bir kural ile bağlı değildir.
Eski anayasa kaldırılmıştır ve yeni anayasa, herhangi bir kural ile bağlı olmayan sınırsız bir yetkiye sahip irade tarafından yapılır.
Bahçeli’nin sözünü ettiği “kurucu anayasa anlayışı” acaba bu mudur, diye merak ettim.
Sözlerinden anlayabildiğim kadarıyla Bahçeli, yeni anayasayı işbaşındaki meclisin yapmasını istiyor.
Yani bir “kurucu meclis” seçmemiz gerekmeyecek.
MHP Genel Başkanı’nın geçtiğimiz yılın ekim ayında söylediği şu sözleri de hatırlatayım:
“Anayasanın ilk 4 maddesi her türlü tartışmanın ve arayışın dışındadır. Çünkü ilk 4 madde Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temeli, kurucu niteliği, varlıkları ve birlik simgesidir.”
Anayasa’nın ilk 4 maddesinin tartışılmayacağını da varsayacak olursak, aslında bir “kurucu anayasa” da yapılmayacak.
“Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” bir hukuki sınır çizildiyse, artık orada “sınırsız güce sahip kurucu iradeden” de söz edemeyiz.
O zaman Bahçeli “kurucu anayasa anlayışı” derken ne anlatmaya çalışıyor; izaha muhtaç.
Konuşmalarını kendisi mi yazıyor, başka yazarlar da kullanıyor mu bilmiyorum ama bu kelimeleri “süs olsun, şık dursun” diye mi bayram mesajının içine yerleştirdi?
Yoksa “ufaktan bir tartışmayı başlatalım, bakalım millet bundan ne anlayacak” diye mi düşündüler?
Bana sanki böyle düşünülüyor gibi geldi.
O zaman ben de anladığımı yazmaya gayret edeyim:
“Kurucu bir anayasa anlayışından” söz edince benim aklıma, bugüne kadar T.C. anayasalarının hiçbirinin tam olarak gerçekleştirmeyi başaramadığı bir konunun yeni anayasa çalışmalarının merkezinde olması gerektiği geliyor.
Bu, sağlam güvencelere bağlanmış “güçler ayrılığı rejimini” tesis etmek olmalı.
Parlamenter sistemimizin doğru dürüst çalışmamasının da bugünkü alaturka başkanlık sisteminin bir garip sistem olmasının da nedeni güçler ayrılığı rejiminin sağlanamamış olmasıdır.
Eski parlamenter sistemimizde de bugünkü sistemde de yürütme organı, yasama organının amiri konumunda.
Yargı ise göbeğinden yürütmeye bağlı, o nezle olursa, yargı zatürre oluyor, o derece.
Yasama, yürütme ve yargının birbirini denetleyip, dengeleyebildiği bir düzeni kuracak bir anayasa, yeni bir Türkiye için gerçekten “kurucu Anayasa” sayılabilir.
Hedef bu ise seçim kanunlarının, Siyasi Partiler Kanunu’nun ve Hakimler Savcılar Kanunu’ndan da anayasayla birlikte ele alınıp, güçler ayrılığını sağlayacak şekilde kökten değiştirilmesi gerekir.
Tabii bugün kendisini AKP’nin memuru olarak adliyeye tayin edilmiş zanneden tiplerin de yeni anayasayla birlikte temizlenmeleri şartıyla!
Özerk üniversiteyi, siyaset müdahalesine izin vermeyen bağımsız denetleyici ve düzenleyici kurumların yeniden oluşturulmasını, özerk kamu yayıncılığını da bu paketin içine koymalısınız.
Böyle anlatılınca kulağa hoş geliyor tabii.
Ama bu işi yapması gereken aktörlere bakınca bunun bir hayalden ibaret olduğunu da söyleyebilirim.
Bunları yapabilecek bir zihin açıklığına ve demokrasi vizyonuna sahip olsalardı zaten bugün yaşadığımız sorunların çoğunu yaşamıyor olurduk.
Onun için Bahçeli’nin dilinin altında bir başka bakla olması ihtimalini küçümsemeyelim derim.
Çok ıslanmadan o baklayı ağzından çıkarsa da boş yere havanda su dövmesek iyi olmaz mı?