“Herkes bıkmıştı, dağdakiler bile bıkmıştı”

Türkiye’den bir kaç yıldır Süleymaniye’ye uçuş yok. Yolcu olmadığı için değil.

Süleymaniye’ye gitmek isteyenler Kerkük’e iniyor.

2023’de Dışişleri, kararı; “Süleymaniye’de PKK terör örgütünün faaliyetlerinin yoğunlaşması, terör örgütünün havalimanına nüfuz etmesi ve böylece uçuş güvenliğinin tehdit edilmesi çerçevesinde alınmıştır” diye duyurmuştu.

Süleymaniye, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin merkezi yani Talabanilerin şehri.

Solcu Celal Talabani, her zaman Barzani’den PKK’ya daha yakın oldu. Aslında 1992’deki Güney Savaşları’nda Barzani ve Talabani güçleri Türkiye ile birlikte PKK’yla savaşıp, örgüte en ağır yenilgisini yaşatmıştı.

1993’de Özal’ın PKK ile arabulucusu da Talabaniydi. Aslında Türkiye önce Talabani ile diyalog kurmuştu.

Ama 1996’da Talabani ve PKK anlaşıp Erbil’e saldırdı, Erbil’i Türkiye kurtardı.

Kürtler, kendi aralarındaki bu savaşlara kardeş savaşı anlamına gelen “birakuji” diyor.

Bir daha “birakuji” yapmamak bir ilke olarak kabul gördü.

Hatta Talabani, kendisinden PKK’lıları isteyen Türkiye’ye “Buradan bir Kürt kedisi bile alamazsınız” diyerek Türkiye’de epey düşman kazanmıştı.

Talabani’nin ölümünden sonra KYB iki oğluna kaldı ;Kubat ve Bafil Talabani’ye

Özellikle Bafil Talabani, İran ve İran yanlısı Irak hükümetiyle ittifak yaparak Kerkük’ün Barzani’nin elinden gitmesine neden oldu.

Talabani-İran-PKK yakınlaşması, Türkiye’yi kızdırdı ve ilişkiler askıya alındı.

En son Kerkük Valisi, Bağdat’ta bir otelde, KDP, Türkmenler ve Arapların dışlanarak seçildi.

KDP-KYB ilişkileri de gerildi. KDP’nin açık ara kazandığı son seçimden bu yana henüz koalisyon da kuramadılar.

Ama 7 Ekim’den sonra Irak gibi burada da dengeler değişti.

Bir İran-Talabani ittifakından bahsedemeyiz. En azından artık İran bu bölgedeki hiçbir güç için güvenilir bir müttefik değil.

Hatta Irak için bile. Sudani hükümeti, Şii milisler meselesini çözmek için İran ile konuşuyor.

Bir ara Erbil’i vuran İran ile Barzani arasındaki diyaloglar da sürüyor.

Davutoğlu’nun uçağı Kerkük’ inerken Neçirvan Barzani Tahran’daydı.

Türkiye’de çok hamaseti yapılan Kerkük’e ilk giden dışişleri bakanı Davutoğlu olmuş. Bu da ikinci ziyaret.

Bu kez geliş vesilesi, Süleymaniye’de düzenlenen Delphi Forumu’nun toplantısında konuşma yapmak.

Ama iki günlük toplantının programı beş güne çıkarıldı.

Musul, Kerkük, Telafer ve Erbil de programa eklendi.

Türkiye az ötedeki dağlarda PKK’nın kendini fesh ettiği kongreyi konuşurken, Davutoğlu Kürdistan bölgesinde bir kamu diplomasisi turu yapıyor ve çözüm sürecini anlatıyor:

Davutoğlu, iktidarla olan siyasi mücadelesinde çözüm süreci parantezi açmış gözüküyor.

Hayati önemde olduğunu düşündüğü süreci, ilk andan beri net ve amasız destekliyor:

“Niye yapmıyorum bunu. Neden bana ne ne helleri varsa görsünler demiyorum? Hala milletvekili çalarak canımı yakmaya çalışıyorlar demiyorum. Tuncer Bakırhan ve MHP tarafıyla her hafta düzenli görüşüyoruz. Bana sorsanız bundan daha iyi bir konkonktür olamazdı çözüm süreci için.”

b8a2b850-b74b-467e-9072-7dee129a183f.jpg

Kerkük’te Türkiye’nin de memnun olmadığı Bağdat’ta bir otelde seçilmiş KYB’li Kerkük Valisi havalimanında karşıladı Davutoğlu’nu.

Olmayan VIP salonu ilk olarak bu ziyarette kullanıldı. Kırmızı halıya ilk kez basıldı.

Davutoğlu, tavsiyelerde bulundu. Kerkük Valisi, KYB’li de olsa o tavsiyelere kulak kabarttı.

6ee9ec63-9dc8-426c-8fbd-3d79bef3c791.jpg

Çünkü Türkiye, 2008’de Kerkük saldırıları sırasında ailesini kaybeden ve ağır yaralanan evlatlık kızının tedavi ettiren ülke onun gözünde. O tedavi sırasında Abdullah Gül’ün ilgisini minnetle andı.

Delphi Forumu, aslında Yunanistan kökenli özel bir girişim. İlk kez Süleymaniye’de yapılıyor.

Forum, Batı yanlısı bir çizgide.

Ama konuşmacı profili çoğul.

Davutoğlu’nun konuştuğu oturumun bizim için en renkli ismi Hoşyar Zebari dışında eski İtalya Başbakanı Massimo D’Alema’ydı.

İtalyanın ilk komünist Başbakanı D’Alema’yı 1998’de İtalya’ya sığınan Öcalan’ı iade etmemesinden biliyoruz. “Dallama” diye manşetler atılırdı o zamanlar.

Panelde Gazze merkezli çarpıcı bir konuşma yaptı. Gerçek bir solcu gibi konuştu.

Panelin sonunda Davutoğlu’yla bir fotoğraf çektirmek istediğini söyledi. Fotoğrafı İstanbul’da uluslararası ilişkiler yüksek lisansı yapan ve Davutoğlu’nu çok beğenen oğluna gönderecekmiş.

Davutoğlu da komünist D’Alema’nın konuşmasını takdir ettiği ona söyledi. Bu karşılaşma üzerine sohbet ettik:

“D’Alema komünist parti kökenli ama Filistin konusunda benimle aynı dili kullanıyor. İnsan hakları savunucuları, sosyalistler hep Türkiye karşıtı gibi anlaşılır. Halbuki adamların Türkiye’yi eleştirdikleri konular bizim de eleştirdiğimiz konular. İnsanlığın Hegelvari bir ortak vicdam var. İslam hukukun icma nedir? Birbirinden habersiz ilmiyyeni aynı konuda aynı görüşü beyan etmesidir. İsrail konusunda da bir insanlık vicdanı ortaya çıktı. O kadar yüreğim yanıyor ki şu anda Gazze meselesiyle Türkiye dünyanın ortak vicdanına liderlik edebilirdi. Öyle kötü bir görüntümüz var ki belediye başkanlarını tutuklayan, gazetecileri tutuklayan, yolsuzluklarla anılan…”

D’Alema ile ayaküstü çözüm süreci konuştuk.

yild.jpg

Türkiye’de çözüm sürecinden, PKK’nın kendini fesih kararından çok memnun ve umutluydu.

Aslında panellerde konuşan herkes PKK’nın fesih kararının bölgedeki en iyi haber olduğu konusunda hemfikirdi.

Davutoğlu, her konuştuğu kişiye çözüm sürecini anlattı, desteğini bildirdi.

Konuşmasında da şöyle dedi:

“Nasıl kazan-kazan çözümü elde edebiliriz? Çok çarpıcı bir örnek vereyim: PKK'nın silah bırakması, sadece Türkiye’nin değil, bölgenin de kazancı olur. Kürdistan Bölgesel Yönetimi kazanır, Türk-Kürt ilişkileri, Türkiye-Irak ilişkileri bugünkünden çok daha aydınlık olur. Dolayısıyla kapsayıcılık bir zorunluluktur. Karşılıklı ekonomik ilişkiler, özellikle dört ülkedeki Kürt nüfusları arasındaki ekonomik karşılıklı bağımlılık, Türkler, Araplar, Kürtler, hepimizi güçlendirecektir.”

Davutoğlu’na 2013 ile bugün arasındaki farkları sorduk. Karşılaştırması çarpıcıydı:

“2013’de Türkiye’nin demokratik standartları yüksekti, dış desteği güçlüydü, bu işe ayıracak ekonomik gücü vardı. Çözüm Süreci ilan edildiğinde hepimiz alandaydık. O gün karşımızda güçlü bir milliyetçi blok vardı. Bugün o yok. Ama 2013 son 25 yılın en kritik yılıydı. Tek başına 2013 diye bir kitap yazılabilir. Biz 21 Mart 2013’de Nevruz bildirisi açıkladığında, ABD’nin Irak’taki hapishanelerinde isyan çıktı, başta Bağdadi olmak üzere DEAŞ’I kuran kadrolar dışarı çıktı ve Suriye alanına geçti. Yine Gezi olayı oldu. PKK şöyle bir vehme kapıldı: Bunlar gidici. Sonra 3 Temmuz Mısır Darbesi. Arap Baharı çöktü. PKK’nın kafasını bunlar karıştırdı. PKK, Esad’la anlaşarak bir yere gidebileceğini düşündü. PKK, İran-Suriye bağlantısına güvendi. Kandil-Mahmur-Sincar-Kobani arasında koridor kuruldu. PKK silahsızlanmayı erteledi.

Bugün bu faktörlerin hiçbiri yok. İran’ın etkisi bölgede kırıldı. İsrail’in özgüveni de 7 Ekimle yıkıldı.

İran ve İsrail’in bölgede aynı anda güç kaybetmesi Türkiye için olağanüstü bir fırsat. Biz bunu değerlendiremezsek veyl olsun. Konjonktür PKK için de artık sürdürülebilir olmaktan çıktı.”

Davutoğlu, İsrail konusunda çarpıcı bir uyarı yapıyor:

“İsrail’in Kuzey Suriye’ye desteği savaş nedeni sayılmalı Türkiye tarafından.”

Çözüm süreciyle ilgili de süreci yürütenlerle de paylaştığı bir önerisi var:

“Derhal 15 gün içinde, mayıs ayı çıkmadan burada bir yerde Türkiye-Irak ve Kürdistan yönetiminin kuracapı ortak bişr komisyon önünde PKK silahlarını teslim etmeye başlamalı. Bu yapılmadan süreç kırılgan olur. “

KDP’liler de KYB’liler de her türlü işbirliğine açık görünğyor.

Nihayet PKK’nın bitmesinden ikisi de memnunlar. “Herkes bıkmıştı, onlar da dağlardan bıkmışlardı“ diye anlatıyor bir KYB yetkilisi.

En yakın komşuları Türkiye’den Süleymaniye’ye uçakların ineceği günü de sabırsızlıkla bekliyorlar.

Davutoğlu da bu açılımın yapılması gerektiğini söylüyor:

“Süleymaniye’yi düşman görmenin manası ne?

Süleymaniye Havalimanı’na uçuşu kaldırılmasına üzüdüm. Biz konsolosluğu kapatmışız, hangi ülkelerin konsolosluğu var? ABD, Fransa, Almanya, İran. Almanya’nın olur da Türkiye’nin nasıl olmaz.”

Türkiye’den gelen haberler burada dikkatle ve umutla izleniyor.

Çünkü barışın kaybedeni bu bölgede sahiden yok.