Milletvekilleri gerçekten milletin vekili gibi davranabilseler, bütçe hakkımıza sahip çıkabilseler, yürütmeyi denetleyebilseler, yasama gücüne sahip olduklarını hatırlasalar itibar konusunda bir sorunları da olmazdı
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Meclis lokantasındaki düşük fiyatlar ile ilgili soruyu yanıtlarken, bu konunun gündemde tutulmasındaki asıl amacın TBMM'nin itibarını düşürmek olduğunu söyledi.
Kurtulmuş'un HaberTürk televizyonunda konuyla ilgili soruya verdiği yanıt şöyle:
"Bir kere şunu çok açık söylemek lazım. Yıllardır aynı şeyi görüyoruz ve söylüyoruz. Bir yerde milletvekili arkadaşlar, her dönemde, sadece bu dönem için söylemiyorum, her dönemde kolay bir şekilde gözden çıkarılır, her dönemde saldırılabilir, kolay etiketlenebilir bir grup olarak görülüyor. Bu fevkalade yanlıştır. Milletvekillerini itibarsızlaştırmak için işte maaşlar meselesi, yemekler meselesi... Milletvekili öyle arkadaşlarımız var ki sadece bir tek maaşları var. Bu insanlar bütün masraflarını onun içerisinden kendileri yapıyorlar."
İnsanın haliyle gözleri yaşarıyor: Düşünün, TBMM Başkanı'na göre milletvekillerinin çoğunun "tek maaşı" varmış!
Bunun ne kadar tuhaf bir açıklama olduğunu söylememe gerek var mı, bilmiyorum.
Bu ülkede çoğu insan "tek maaşla" geçiniyor ve ezici çoğunluğun "aldığı tek maaş", milletvekili maaşının altında.
Öte yandan tartışmamız gereken konu milletvekillerinin tek maaşla geçinmek zorunda olmaları değil, nasıl olup da ikinci, üçüncü maaş alabildikleri olmalı.
"TBMM üyeliği ile bağdaşmayan işler ile ilgili kanun" bu işlerin neler olabileceğini sayıyor.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Milletvekilleri, her türlü kamu kuruluşunda ve bunların doğrudan ya da dolaylı ortaklıklarında devletten yardım sağlayan vakıflar gibi kuruluşlarda, sendikalarda, bunların ortak şirketlerinde, hükümetin teklif veya onamasına bağlı resmi ve özel işlerde görev alamazlar.
Bunların dışında serbestçe faaliyette bulunabiliyorlar ki birinci yanlışlık burada zaten.
Bizimki gibi ülkelerde kamu ile özel sektör arasındaki çizgi nereden geçiyor, hangi konularda bu iki sektör birbiriyle temas ediyor kestirebilmek çok güç.
Devlet, Türkiye'de önemli bir "tedarikçi" olduğu kadar önemli bir "tüketici" de ve milletvekilliği sıfatının özellikle bu konulardaki iş takibi konusunda çok avantaj sağladığı bir gerçek.
Sıradan bir insanın bir işi için bir bakandan randevu alması bazen aylar sürer bazen de hiç mümkün olamazken milletvekili için bu iş çocuk oyuncağı kadar basit ve bunun fütursuzca kullanıldığını da biliyoruz.
Çoğumuz farkında değiliz ama bu konu, bugün Schengen vizesi kuyruğunda bekleyen ve vize talepleri reddedilenleri de ilgilendiren bir konu.
Hatırlar mısınız bilmiyorum, Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı sırasında 16 Aralık 2013 günü Türkiye ile AB arasında bir "geri kabul anlaşması" imzalanmıştı. Buna göre Türkiye 72 kriter ile ilgili uyum sorunlarını çözecekti, AB de TC vatandaşlarına vize uygulamasını tamamen kaldıracaktı.
72 kriterin çoğu Türkiye tarafından çözüldü.
Çözülemeyen 6 şarttan biri "yolsuzluklarla mücadele ve etik kurallar için bağımsız kurulların oluşturulması" şartıydı.
Çözülemedi çünkü bu konu Erdoğan rejiminin hassas karnı ve doğal olarak milletvekillerini de ilgilendiriyor.
TBMM Başkanı, "kurumun itibarı" konusunda gerçekten samimiyse, bu konuda nasıl bir girişimde bulunduğunu da açıklasaydı keşke.
Öte yandan bizim TBMM'nin çok ciddi bir temsil sorunu da var.
Birincisi, seçim barajı nedeniyle TBMM'de her görüşün temsil edilemiyor olması.
İkincisi ise milletvekillerini kâğıt üzerinde biz vatandaşlar seçiyor gibi görünsek de, aslında onları seçenlerin siyasi partilerin genel başkanları olması.
Bu nedenle milletvekilleri de sorumluluklarının parti genel başkanlarına karşı olduğunu düşünüyorlar.
Parti grup toplantıları artık bir miting havasında geçiyor, milletvekillerinin esamesi okunmuyor.
"Parti disiplini" görüntüsü altında, parti genel başkanları, milletvekillerinin iradelerine de ipotek koymuş durumdalar.
Oysa bir başkanlık sisteminde, Meclis'in kendisine verilmiş görevleri yerine getirebilmesi "gevşek parti disiplini" ile mümkün.
Bunun sonucu olarak TBMM ne denetleme görevini yerine getirebiliyor ne de yasama görevinde kendisinden beklenen katkıyı sağlayabiliyor. Kanun teklifleri, Saray'da hazırlanıyor, kaldır parmak – indir parmak kabul ediliyor.
Yani TBMM'nin ve milletvekillerinin itibarı meselesi, Meclis lokantasında uygulanan düşük fiyat politikasından çok daha ötede.
Gerçekten milletin vekili gibi davranabilseler, bütçe hakkımıza sahip çıkabilseler, yürütmeyi denetleyebilseler, yasama gücüne sahip olduklarını hatırlasalar itibar konusunda bir sorunları da olmazdı.
Bunları yapsınlar, lokanta bedava olsun kimse sesini çıkarmaz, ben söylemiş olayım.