Tülay Hatimoğulları: “Top artık iktidarın sahasındadır” dediği zaman Adalet Bakanı “top oynamıyoruz” karşılığını vermişti. En hassas haliyle stratejik hesaplamaların, taktik hamlelerin devrede olduğu şu evrede, aslında bütün taraflar oyun teorisi kurallarına göre hareket ediyor. Oyun teorisi, karşı tarafın hamlelerini de öngörerek ilerleme esasına dayanır. Ancak bir sorun var: Süreç henüz başlamadı. Niyetler halis, fakat ortada henüz yürüyen bir alamet yok.
Ayrıca olan biteni bir oyun olarak görmek de bir bakış açısı.
Öcalan devreye girerse?
Kürt siyaseti başlamak için, Öcalan’ın hareket özgürlüğü içinde işin başına geçeceği aşamayı bekliyor.
Bu beklenti devlet ve iktidar kanadında, büyük bir taviz olarak görülüyor. Onlar da PKK’nın silah bırakmasını istiyor.
Bir açmaz var: PKK’nın silah bırakması için Öcalan’ın serbest kalması şartı, Öcalan’ın serbest kalması için PKK’nın silah bırakma şartı çözümsüz bir paradoks gibi önümüzde duruyor.
Doğrusunu ayırt etmek için Bahçeli’nin 22 Ekim’deki sarsıcı çıkışı ile yaptığı başlama vuruşuna dönüş yapmamız lâzım. Bütün bu süreç o başlama vuruşu ile harekete geçtiği için o sözü hatırlamamız çok önemli.
Ne demişti Bahçeli?
En özlü ve anlaşılır haliyle, “Öcalan devreye girmeli” demişti.
Sürecin yol güzergahında olup bitenler atılması gereken adımın ne olması gerektiğini kendiliğinden söylüyor.
Zamansız “federalizm” tartışması
26 Nisan’da Kamışlı’da toplanan Kürt Birliği Konferansı’nın amacı iki kutba bölünen Suriye Kürtleri arasında, Şam’la ilişkiler için ortak bir tutum belirlemekti. En önemli konu ise Şam’a gönderilecek heyetin belirlenmesiydi.
Temel mesele Kürt bölgesi ile Şam’ın arasındaki uzlaşmada değil; Kürtlerin kendi aralarında uzlaşması.
Kamışlı toplantısında heyet belirlenemedi ama mayınlardan ilki patladı ve ortalık savaş alanına döndü.
Suriye’de Kürt siyaseti birbirine rakip iki çatı altında toplanıyor. Bir tarafta Barzani-KDP merkezine yakın ENKS, karşıda ise askerî gücü elinde bulunduran YPG’nin himaye ettiği PYD-PKK çizgisinde yer alanlar var. İki taraf 70’e yakın siyasi parti ve oluşumu bünyesinde barındırıyor. İki taraf arasında, YPG’nin infazları ile açılmış derin bir kan davası uçurumu var. Kürt kaynaklarındaki haberlere göre ABD ve Fransa, Kamışlı öncesi Haseke’de iki tarafı uzlaştırmak için çok çaba harcadı.
Türkiye de bu uzlaşmaya sıcak bakıyor.
Belge ve bildirge
Toplantı sonrasında KDP tarafı ile PYD tarafından iki farklı metin yayımlandı. KDP’ninki “sonuç bildirgesi” ve daha çok bir niyet açıklaması hüviyetinde yumuşak bir içerik barındırıyor. PKK kaynaklarında yayımlanan ikinci metin ise “belge” unvanı taşıyor. Keskin ve doktriner bir talimat metni olarak kaleme alınmış. Tahmin edeceğiniz üzere iki metin arasında yakından uzaktan hiçbir ilişki yok.
KDP metni “adem-i merkeziyetçiliğe”, PYD metni ise “federalizm”e vurgu yapıyor.
Hatırlarsanız Öcalan’ın 27 Şubat’ta kaleme aldığı metnin en vurucu kısmı, bırakın federalizmi, “kültüralist politikalar”ı bile reddediyordu.
Federalizm elbette tartışılabilir; ancak Kamışlı’da patlayan bir mayın olarak devreye girmesi, arı kovanına çomak sokmak anlamına geliyor.
Zamanı ve sırası değil.
Eş zamanlı olarak HPG, yani PKK’nın asıl lağvedilmesi beklenen silahlı örgütü, Duhok’ta, Peşmerge karargahına bir SİHA saldırısı düzenledi ve 5 peşmerge yaralandı. Üstelik HPG bu saldırıyı üstlendi. Demek ki PKK, ENKS ile uzlaşmak istemiyor.
Arı kovanına çomak sokmanın ötesinde PKK kanadında kazan kaynıyor ve birileri Süreç’e taş koyacak hamlelere girişmiş durumda.
PKK popülizmi
PKK kanadının tribünlere dönük üstelik çok çocukça “yenilmedik” popülizmi sürüyor. Yaşlı PKK politbüro üyelerinden, tam da oyun jargonuna uygun “yenilmedik pat kaldık” açıklamaları geliyor.
Devlet tarafı her zaman olduğu gibi “aheste” davranıyor. Bir de devlet ve iktidar sözcülerinde aşırı kibir ve çok yüksek perdeden ayar çekme alışkanlığı sürüyor.
Tezgâhı dağılacak terör lordlarının, terör ortamından beslenen eşkıya-mafya takımlarının provokasyonları kapıda bekliyor. Süreç’ten hiç memnun olmayan Netenyahu ile kayıplarını telafi etmek için herşeyi baltalamaya hazır İran pusuda. Ama en çok devlet tarafında hamaset, PKK kanadında sınır tanımayan popülizm son günlerin moda tabiriyle ortamı enfekte ediyor. Bu hamaset ve popülizmin belirtisi ise sürecin ağırlığı ve ciddiyetiyle mütenasip olmayan gevezelik. Büyük ciddiyetle havanda su dövenlerin tokmak sesleri diğer sesleri bastırıyor
400 Kürt seçkinin bir araya geldiği Kamışlı’daki konferans gevezeliğin yol açacağı kazalar hakkında açık bir fikir vermiş olmalı.
Federalizmin türleri
Kamışlı konferansında ortaya çıkan “federalizm” gündemine MHP lideri Bahçeli’den, Dışişleri Bakanlığından ve bazı AK Parti sözcülerinden doğrudan veya üstü kapalı sert tepkiler gelince topun zıpladığı yumuşak zemin birden sertleşti ve gerildi. ABD’li ve Fransız arabulucuların bizim devletimizle pazarlığını yaptıkları temel konunun bu federalizm meselesi olduğu anlaşılıyor.
Bizim devletimiz Suriye’de “eşit haklar temelinde merkezî bir yapı”yı savunuyor. Pozisyonunu bu şekilde belirleyen güvenlik bürokrasimizin, bu meseleye çok fazla kafa yormadığı anlaşılıyor. Fiili olarak merkezî ordu meselesi Şara ile Mazlum Kobani arasındaki mutabakatta çözülmüş durumda. Federalizmin çok farklı türleri var. Anlaşılan gündeme gelen siyasî federalizm. “Eşit haklar temelinde birlik” nasıl sağlanacak? Taraflarca kabul edilen adem-i merkeziyetçilik bu eşit haklar için ne ölçüde güvence oluşturacak?
“Eşit haklar” sadece bir prensiptir. Bu prensibe uygun bir devlet örgütlenmesi ve idare cihazı gerekir. Farklı dili ve kimliği olanların eşit haklarını korumak için fiili kurumlara ihtiyacınız var. Kimsenin hazırlığı yok.
Bizim tarafın kafasında Türkiye modeli olduğu anlaşılıyor. Bu model bizler için bile sıkıntılı, Suriye’nin ise kendine has şartları ve sorunları var.
Uzun soluklu bir tartışma için henüz zaman uygun değil. Doğru zaman daha sonra gelebilir.
Belli ki ortak bir anayasa çalışmasına ihtiyaç var.
Al-ver meselesi
İlk defa iktidar cephesinden kapsamlı bir düşünce ve politika beyanı geldi. Daha önce de sorumluluk üstlenen Adnan Boynukara, iktidar adına “ne veriliyor?” sorusuna tutarlı cevaplar buluyor. Sürecin teknik aşamalarını ve Meclis’in sorumluluğunu şeffaf bir şekilde anlatıyor ve iktidar kanadının perspektifini derli-toplu aktarıyor.
Devlet Süreç’e elbette terörün sonlandırılması meselesi olarak bakıyor, ancak bu perspektife doğal olarak bir “temel haklar” boyutu da eklemeyi ihmal etmiyor. Boynukara devlete düşen görevin vatandaşlarına “eşit haklara sahip oldukları bir siyasal iklim oluşturmak” olduğunu söylüyor. Bu sözün retoriğin üzerine çıkabilmesi için “eşit haklara aykırı nelerin olduğu” sorusuna cevap vermesi lâzım. Cevap mevcut anayasanın sınırları içinde verilemeyeceğine göre, yeni çözümleri tartışmak zorundayız.
Kamışlı Konferansı sonrasında “Dışişleri Bakanlığı kaynakları” denilerek aktarılan görüş, dikkatle ve özenle kaleme alınmış bu resmî yaklaşımı yansıtıyor. Dışişlerimiz şöyle diyor:
“Suriye’nin toprak bütünlüğünün ve birliğinin korunması, Türkiye’nin olduğu gibi Suriye yönetiminin de temel önceliğini teşkil etmektedir. Anayasa bildirgesinde de açıklandığı üzere, bu hedefin merkezi bir idare etrafında ve Suriye’nin tüm unsurlarına eşit vatandaşlık hakkı verilmesi suretiyle sağlanması önem taşımaktadır. Türkiye, hazırlanacak Suriye anayasasının ve Suriye yönetiminin ülkedeki bütün etnik gruplara ve inanç gruplarına eşit imkanları sağladığı bir ortam görmek istemektedir. Türkiye, Suriye’deki vatandaşların anayasal garanti temelinde eşit hak ve özgürlüklerden istifade edebildikleri, kendi kimliklerini ve inançlarını çekinmeden, güvence içinde ortaya koydukları bir sistemi engelleyecek hiçbir girişimi kabul etmemektedir.”
Bütün dikkatini SDG’nin elindeki silahlı gücün Şam’a devredilmesine çeviren Dışişlerimizin, Kamışlı Konferansı vesilesiyle itiraz kabilinden dile getirdiği bu sözlerin nereye varacağı konusunda çok fazla kafa yormadığı anlaşılıyor. Söyledikleri şey, aslında bu sözleri söylemelerine sebep olan karşı çıktıkları şey. Kendileriyle çelişkiye düşüyorlar. “Etnik gruplara ve inanç gruplarına eşit imkanları sağlayan bir anayasa” fiilen nasıl bir siyasal sisteme işlerlik kazandıracak?
Tekrarlıyorum. Doğru zaman bugün değil. Bu tartışmaların da zamanı yakında gelecek.
Yeni oyuncu
Tülay Hatimoğulları’nın söylediği söz doğru. Top iktidarın sahasında. Tam da Bahçeli’nin başlama vuruşu ile bıraktığı yerde. Yola çıkabilmesi için kervana bir düzen lâzım. Bu düzenin vazgeçilmezi ise Öcalan’ın etkili bir pozisyona getirilmesi.
Öcalan’ın serbest kalması bir al-ver meselesi değil. Kürt siyaseti kendi arasındaki problemleri çözmek ve savrulmaları önlemek için Öcalan’dan medet umuyor, onun arkasına sığınıyor. Onlar Öcalan’ın arkasına geçtikçe, Öcalan’ın oynayacağı rol ve otoritesi güçleniyor. Dolaylı olarak doğru muhatabı karşısına alacak olan devletin pozisyonu da ağırlık kazanıyor.
Oyun şimdilik bu yeni oyuncunun topa girmesini bekliyor.