Ruşen Çakır yazdı: Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?

Şu “iyimserlik” yaftası üzerime yapıştı kaldı. Aslında çok da rahatsız edici bir durum olduğu söylenemez. Ya tersi olsaydı, adım “kötümser”e çıksaydı!

Her şey bir yana Türkiye’yi daha iyi anlamak için “iyimserlik” konusunu biraz deşmekte fayda var.

Yapay zekâ diyor ki

İlk iş olarak “yapay zekâ”ya başvurmak istiyorum. Geçenlerde Deepseek’e sordum nedir şu “Ruşen Çakır iyimserliği” diye şu cevabı verdi:  

“Ruşen Çakır genellikle siyasi gelişmeleri derinlemesine analiz eder ve bazen iyimser, bazen de eleştirel bir perspektif sunar. 

Ruşen Çakır’ın ‘iyimserliği’ denildiğinde, onun bazı siyasi süreçlerde umut verici değerlendirmeler yaptığı veya olumlu potansiyelleri vurguladığı anlaşılabilir. Örneğin:  

Türkiye’de demokratikleşme adımları, siyasi diyalog ihtimalleri veya toplumsal uzlaşma konularında zaman zaman iyimser bir dil kullanabilir.  

Yerel seçimler, anayasa tartışmaları veya dış politikadaki gelişmeler gibi konularda, olumlu senaryoların mümkün olduğunu ifade ettiği görülebilir.  

Ancak Ruşen Çakır’ın analizleri genellikle dengeli ve gerçekçidir; iyimserliği, naif bir beklentiden ziyade, somut verilere ve siyasi dinamiklere dayanır. Aynı zamanda, eleştirel olduğu konularda da sert yorumlar yapmaktan kaçınmaz.”

Ruşen Çakır yazdı: Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?

Ruşen Çakır yazdı: Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?

Somut koşulların somut tahlili

Özellikle “onun iyimserliği, naif bir beklentiden ziyade, somut verilere ve siyasi dinamiklere dayanır” sözlerinin altını çizmek isterim. Biz buna solda, “somut koşulların somut tahlili” diyoruz. Fakat sizin tahlilleriniz okurlarınızın/izleyicilerinizin kaygı ve beklentilerine uymayınca sert eleştiri, saldırı ve dalga geçmelere muhatap olabiliyorsunuz.

Bunu gazeteciliğimin ilk yıllarından beri çok iyi biliyorum. İslami hareket üzerine yazıp çizmeye başladığımda İslamcıları parlatmaya çalıştığımı, onlarına ekmeğine yağ sürdüğümü, hatta -gizli de olsa- İslamcı olduğumu ileri sürenler oldu.

Hiç unutmam Erdoğan ve Melih Gökçek’in belediye başkanı seçildiği 27 Mart 1994 gecesi, o sırada çalışmakta olduğum Milliyet Gazetesi’nde bir meslektaşım “Artık kına yakarsın, senin de az katkın olmadı” diye üzerime yürümeye kalkmıştı. Ben de o kişiye “Belki benim söylediklerimi ciddiye alsaydınız durum biraz farklı olabilirdi” gibi bir cevap vermeye kalkmıştım. Zira o seçim sürecinde Milliyet Gazetesi benim Refah Partisi ve Erdoğan hakkındaki haberlerimi ya hiç vermemiş ya da kuşa çevirmişti.

Makus kaderim

Bu da benim makus kaderim olsun: Dün “Erdoğan geliyor” dediğimde kızıp beni susturmaya çalışanların önemli bir kısmı bugün “Erdoğan gidiyor” dediğim için beni itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Tabii ellerindeki en büyük koz 2023’de yaşanan Kemal Kılıçdaroğlu fiyaskosu ve benim, birçokları gibi, CHP liderinin bir tür “kendisi istemese bile” kazanmaya mahkum olduğunu düşünmem ve bunu dümdüz söylemiş olmam. Yanıldım, neden yanıldığımı da hemen ardından anlatmaya çalıştım.

Burada bir kez daha şunu vurgulamak isterim: Dün “Kılıçdaroğlu kazanır” derken bir temenni beyan etmedim (İngilizce tabirle wishful thinking), tarihin akışının oraya doğru olduğunu düşünüyordum. Hâlâ Erdoğan’ın kazanmadığını, Kılıçdaroğlu’nun ne yapıp edip kaybetmeyi becerdiği kanısındayım. Bu “becerisi”ni öngöremediğim için hâlâ kendime kızıyorum, Kılıçdaroğlu’na herhangi bir konuda kızmayıysa çoktan bıraktım.

Ruşen Çakır yazdı: Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?

Ruşen Çakır yazdı: Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?

Tarih akmaya devam ediyor

Özgür Özel’in genel başkan, Ekrem İmamoğlu’nun lider olduğu CHP’nin 31 Mart 2024 Yerel Seçimleri’nde elde ettiği olağanüstü başarı tarihin akmaya devam ettiğini, Türkiye’nin değişiminin kaçınılmaz olduğunu gösterdi. Arada yaşanan o ilginç yumuşama/normalleşme dönemi bir iddiaya göre Erdoğan’a zaman kazandırdı. Ve toparlandığını düşünen AKP lideri 19 Mart 2025’te rakiplerine öldürücü darbeyi indirdi. Daha doğrusu öyle yaptığını sandı fakat hemen ardından yaşanan her şey Erdoğan’a siyasi hayatının belki de en büyük hatasını yaptığını gösterdi. 

Ruşen Çakır yazdı: Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?

Ruşen Çakır yazdı: Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?

Dolayısıyla  “Ekrem İmamoğlu yakında tahliye olabilir” dediğimde, ülkenin şu koşullarında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önündeki yegane olmasa da en gerçekçi seçeceğin bu olduğunu iddia ediyorum. (Bu konuyu bugün yayınlanacak olan “Erdoğan İmamoğlu’nun tahliyesine yeşil ışık yakar mı?” başlıklı yayında derinlemesine ele aldım).

Fakat bugünleri ve gelecekleri Erdoğan’a bağlı olanlar onun ne yapıp edip iktidarını koruyacağına inanıyorlar: “Reis ölene kadar başkan, kendinizi kandırmayın!” Onları anlamak mümkün ama hayatlarını Erdoğan nefreti üzerine inşa edenlerin de aynı telden çalması çok garip.

Acımasız olanlar bunu “celladına aşık olmak” olarak tanımlıyor. Biraz insaflılar “Stockholm Sendromu”ndan dem vuruyor. Kimileriyse buna “öğrenilmiş çaresizlik” diyor. Bense onları iflah olmaz kötümser olarak niteliyorum ve kendilerini CHP’nin Yozgat mitinginin görüntülerine bakıp somut koşulların somut tahlilini yapmaya davet ediyorum.