Piyasaların İmamoğlu hükmü…

Aslında herkes biliyordu bunların olacağını. Herkes biliyordu Ekrem İmamoğlu’nun seçimde rakip olarak görülmek istenmediğini.

Herkes bildiği için olacakları, bari olmadan adaylığı açıklasın demiştim. Ve adaylık açıklanır açıklanmaz yavaş yavaş süren yok etme senaryoları hızlandırılarak devreye alındı.

“Ekrem İmamoğlu 23 Mart’ı göremeyecek” diye diploma iptalinden ve gözaltı kararından önce AK-Troller zaten hükmü çok önceden bildirmişti. Hatta trollerin bildirdiğini mahkemeler bile sonradan açıkladı.

Şimdi ellerinde sopalarla anlatıyorlar; yok öyle yolsuzluk yok böyle yolsuzluk… Hatta sanırsınız ülke soyulmuş.

Evet, aslında ülkemiz büyük bir Hazine garantili müteahhitler eliyle sömürülmektedir. Ama bunlara bakan yok.

Beykoz’da 1,5 milyon liralık yolsuzluk iddiası ile yeri göğü inletenler yine Beykoz’un üstündeki YSS Köprüsündeki 4,6 milyar dolarlık yolsuzluk kokan kıyağı görmüyorlar.

Ya da İstanbul Havalimanı ihalesinden sonra 30 metre yükseklik kıyağı ile elde edilen 2,5 milyar avroluk ek kaynak ile satın alınan Turguaz Medya… Doğumları haram ama kendileri haramdan bahsediyorlar.

Neyse…

“Bütün bu olanlara kim ne diyor?” diye anketler var. Yaklaşık olarak toplumun ¾’ü bu operasyonların yolsuzlukla alakalı olmadığını söylüyor.

Bir de not düşelim: Toplumun yolsuzluk gibi kamu malı duyarlılığı yüksek olsa seçimler bu şekilde mi sonuçlanırdı?

Her neyse…

Olanların ne olduğunu ekranlardaki çubukluların suçlamalarından çok daha net şekilde söyleyen bir yer var: PİYASALAR

Piyasalar Türkiye’de yapılan operasyonun yolsuzlukla alakalı olduğunu görse bırakın bozulmayı, tersine iyimserlik bile yaşardı.

Sorarım sizlere “dünyanın hangi ülkesinde yolsuzlukla mücadele edecek ve piyasalar kötümser olacak”. Yok böyle bir absürt durum.

Piyasalar çok net şekilde yargı dahil İmamoğlu operasyonunun siyasi olduğunu söylüyor. Çok net…

Yabancılar ve yerli yatırımcıların karamsar pozisyon almaları ile Merkez Bankası’nın 50 milyar doları çoktan gitti bile. Bu rakam sadece şimdilik… Süreç devam ediyor ve devamında Merkez’in dövizi bitince ne olacağı büyük soru.

18 Mart günü Dolar/TL 36,68 iken şimdi 38,2’nin üstünde. Avro/TL ise 39,92’den 43,30’a gelmiş durumda. Lakin unutmayın ki, bu döviz seviyesini koruyabilmek için 50 milyar dolarımız 1 ayda uçup gitti.

Döviz tarafından asıl sorunumuz fiyatı değil faiz kısmı… Dolar borçlanırken ek faiz verdiğimiz CDS seviyemiz 370’lere geldi bile. Bu durumda yabancılara daha yüksek dolar faizi ödeyeceğiz.

İşin bir de yerli faiz tarafı var. Bu durum aslında genel ekonomik aktivite açısından işaret. Kısa vadeli tahvil faizleri yüzde 38’lerden yüzde 48’lere çıktı. Merkez önce örtülü faiz artırımı ile 42,5’dan 46,0’ya yükseltmiş olsa da kredi faizleri 9 puan çıktı. Kısaca Merkez’in sınırlı faiz artışına karşılık piyasada faizler çok daha sert yükselişler yaşıyor.

İBB Başkanı, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu operasyonuna piyasadan verilen tepki basit bir rakip adayın silinmesi olarak görülmüyor. Çünkü geçmişte Türkiye’de hukuk dışı birçok uygulamaya rağmen piyasalar nerede ise hiç tepki vermemişti.

Bu sefer durum çok farklı.

Piyasalar adeta Türkiye’de demokrasinin sonunun gelip gelmediğini fiyatlıyor. Verilen tepki çok ağır ve derin izler barındırıyor. Daha doğrusu yönlendirilen ve kontrol edilen finansal göstergeler bile durumun ciddi olduğuna işaret ediyor.

ASIL SORUN REELDE OLACAK

Bizler maalesef finansal dalgalanmalar ile reel sektör ilişkileri hakkında yeterli ilgi ve duyarlılığa sahip bir ülke değiliz.

Mesela faizlerde yaşanan yükselişin bir adım sonrasında reel sektöre etkilerini anlayabilmiş değiliz. Kur yükselişlerini çok iyi biliyoruz ama faiz etkisi konusunda o kadar bilgi paylaşmıyoruz.

Türkiye 90’lı yıllarda yüksek faizlerle yaşadı ve istenen gelişmeleri sağlayamadı. Ayrıca o yıllarda kredi kullanım oranı oldukça düşük seviyelerdeydi. 2001 krizinde faizler yüzde 3-4 binlere çıktığında peşpeşe tüm şirketlerin iflas etmesi beklenirken bu yaşanmadı; çünkü kredi kullanım oranı GSYH’nın yüzde 13’lerindeydi. Şimdi bu oran düşmüş olsa bile hala yüzde 35’ler düzeyinde.

Bir yandan enflasyonla mücadele programı uyguluyor, diğer yandan da operasyonların maliyetini karşılamaya çalışıyoruz. Enflasyonla mücadele programının yükünü maalesef alt gelir gruplarına yüklediğimiz için bu ek maliyetlerinde sosyal baskısı çok ağır olacaktır.

Üretimi 3 yıldır yerinde sayan bir ülkeyiz ve borçlanarak hizmetler sektöründe büyüyoruz. Bu durum öyle kolay taşınabilir değildir. Korkarım ki önümüzdeki aylarda sosyal maliyeti çok daha ağır bir süreç yaşayacağız. Keşke operasyon kurmayları bu hesabı yapabilmiş olsaydı.

Piyasalar kimin ne yaptığını ve yapmak istediğini görüyor ve yeni duruma göre pozisyon alıyor. Lakin geniş halk kitlesinin böyle bir imkanı olmayacak. Ya evde oturup oy vermeyi bekleyecekler ya da her imkanda seslerini çıkartarak hak aramayı tercih edecekler.

Zor ama oldukça zor bir dönem bizi bekliyor.