İstanbul Belediye Başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, karşı karşıya bulunduğu haksızlığa rağmen giderek daha dinamik ve güçlü bir ses yükseltiyor. B Planı düşünmeyen; yani kendisini hedef alan yargı girişimlerinin hedeflediği sonuçları yok sayıp, doğrudan cumhurbaşkanlığı hedefine odaklanarak yoluna devam ediyor. İmamoğlu, iktidar merkezli siyasetin işleyişini raddeden bir politika takip ediyor. Uzun bir aradan sonra ilk kez bir muhalif lider, iktidarın çizdiği sınırların ve mantığın dışında bir siyaset izliyor. Ne diploma iptali ne de diğer iddiaları yürüyüşü için bir engel görmeden yoluna devam ediyor.
Büyük siyasi mücadeleler için de yok budur. Oyun sert oynanıyor çünkü…
Önceki gün yaptığı sosyal medya paylaşımı dikkat çekici. Kendisine açılan bütün davaları art arda sıralamış. Bir anlamda “iktidarın kendisine kafayı takma tarihi”ni özetlemiş.
Şöyle yazıyor:
“Aşağıda sıralanmış olan davalar kendi koltuk hırsı için; rakibini devre dışı bırakmak, siyasi yasak getirmek ve millet iradesini gasp etmek için bir avuç hakkaniyetsiz insan tarafından uydurulmuş davalardır:
Ordu Havalimanı VIP davası,
Seçim iptal etme davası,
Büyükçekmece davası,
"Ahmak" davası,
"İBB'de 550 terörist var" davası,
Başsavcıya hakaret davası,
Hakkımda usulsüz rapor yazmış bilirkişiye suç duyurusunda bulunmama rağmen benim aleyhime açılan "bilirkişi" davası,
Diploma iptali,
Boş iddialar, yalan ifadeler ve gizli tanık marifetiyle oluşturulmuş yolsuzluk davası,
Uydurma bağlantı iddiaları ile oluşturulmuş terör davası ve kayyum girişimi,
Ve daha nice mesnetsiz soruşturmalar... “
Bunların üzerine bir de İmamoğlu yönetiminde İBB’nin faaliyetlerine karşı çıkartılan engelleri ekleyelim. Yetkileri kısıtlandı, Galata kulesi dahil belediyeye ait birçok mülk ve imtiyaz elinden alındı, pandemine topladığı yardım paraları bile bloke edildi ve belediyle hizmetleri için gereken yatırımların dış kredi izinleri imzalanmadı…
Akla gelecek gelmeyecek bütün konularda siyasi yasak maksatlı dava açmak, her fırsatta bir engel çıkarmak… Hal böyleyken, kim olup bitenin hukuki olduğuna inanır?
Bırakın dosyalardaki tutarsızlıkları, İmamoğlu hakkında verilen diploma iptali kararı da açılan davalar da sadece bu “kafaya takma” listesi nedeniyle bile inandırıcılığını kaybediyor. Anketlere de yansıdığı gibi millet -yüzde 65-70 oranlarında- olup bitenlere, iddialara inanmıyor ve yapılanları doğru bulmuyor. Toplumdaki bu kanaat yüzünden, aldığı darbeler O’nu teknik olarak dezavantajlı hale getirse de siyasi olarak güçlendiriyor. Milyonlarca kişinin onunla dayanışmak için tutuklanmayı göze alarak meydanlara çıkması; bir milyon imza hedeflenirken 15,5 milyon imzayla cumhurbaşkanı adayı ilan edilmesinin sebebi de budur. Hapisteki İmamoğlu’nun gücü ve dinamizmi buradan geliyor. Çünkü, meşru ve haklı çizgide duruyor.
İktidarın İmamoğlu’nu kafaya takması 2019 Mart seçiminin iptali ve tekrarıyla başlamıştı. O günden bugüne bu ısrar arttı, sınır tanımaz hale geldi ama hiç değişmedi. İktidar, 2024 seçiminde bütün gücüyle yüklenmesine rağmen O’nu sandıkta yenemeyince ve fark daha da açılınca geriye elde siyasi mühendislikten başka seçenek kalmadı! Şimdi yaşamakta olduğumuz budur.
Ve şimdi yapılması gereken de amacına ulaşamayan ve ulaşamayacağı aşikar olan bu girişimin sonlandırılmasıdır. Türkiye’nin hak etmediği ve asla fayda göremeyeceği bu tablonun ortadan kaldırılmasıdır.
Hakkı hukuku geçtik, siyasi pencereden bakınca da yapana faydası yok, yapılana zararı yok, memlekete çıkardığı fatura ise çok ağırdır.
O zaman hala niye?