Yıllardan beri yakamızı bir türlü bırakmayan siyaset mühendisliği projeleriyle göz göre göre siyasetin zeminini tahrip ediyoruz, hukuka, adalete olan güveni yok ediyoruz.
Bu yüzden memleketin sorunları konusunda çözüm üretmesi gereken siyasi iktidar muarızlarının bileğini bükme, hukuk da muhalifleri hizaya sokma aracına dönüşüyor.
Siyasi tarihimiz bunun sayısız örnekleriyle doludur. En son, cumhurbaşkanı adayı olarak yola çıkan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na karşı başlatılan tasfiye operasyonu, kendi ayağımıza kurşun sıkmanın en bariz örneği olarak tarihe geçmiş bulunuyor.
Kim ne derse desin bile bile icat ettiğimiz bu kriz, Türkiye’nin siyasi görünürlüğünü zedeleyen, hukuk ve adalet anlamında ülkeyi antidemokratik ülkeler ligine düşüren, daha da önemlisi zaten kırılgan olana ekonomimizi gerek içeride gerekse dış dünyada itibar kaybına uğratan derin bir kaos yarattı.
Şimdilik kabaca yapılan hesaplamalara göre, hukuku siyasallaştırarak yarattığımız bu krizin millete maliyeti 2 trilyon liranın üstünde.
Peki neden bir ülke durup dururken normal hukuki yolu terk ederek, ekonomik krizi daha da derinleştirecek, ülkedeki yoksulluğu katmerli hale getirecek böylesine akıl dışı operasyonları tercih eder?
Eğer İmamoğlu ile ilgili mesele yolsuzluk idiyse, bunun hukuki prosödürü bellidir, hiç öyle terörist yakalar gibi şafak baskınlarına başvurmadan süreç işler ve mahkeme kararını verir. Ama siz 16 milyonluk bir şehrin oylarıyla seçilmiş bir belediye başkanına adeta bir terörist muamelesi uygulayarak gözaltına alıp tutuklarsanız, bunu hukukla izah edemezsiniz. Kaldı ki önceki dönem AK Partili Ankara ve İstanbul belediyeleriyle ilgili yolsuzluk iddiasıyla oluşturulan dosyalar halen sümen altında ve şu ana kadar bir tek soruşturma bile açılmış değil. Dolayısıyla bugün ‘gizli tanık’ üzerinden İmamoğlu’na atfedilen yolsuzluk iddiaları hiç inandırıcı değil.
Ayrıca İmamoğlu’nun adaylığı konusunda önseçimin yapılacağı günün tam arefesinde böyle bir operasyonun başlatılması, meselenin hukuki değil, siyasi olduğunun en önemli göstergesidir.
Maalesef AK Parti iktidarı epey bir süredir bizzat kendi içinde ‘ortak aklı’ kaybettiği için, hukuki ciddiyetten uzak bu operasyonla hem kendini millet nezdinde zora sokmuş hem de iki yıldır bir toparlanma süreci yaşayan ekonomiyi yerle bir etmiştir.
Ne yazık ki bu basiretsizliğin faturasını hep birlikte ödeyeceğiz. Şimdi bizi bekleyen ağır bir ekonomik fatura şu; kur maliyeti artacak, enflasyon yükselecek, faizlerde düşüş beklentisi zayıflayacak. Kısacası fukaralığa devam…
Aslında bu kaostan çıkışın bir tek yolu var hukuk… hukuk… hukuk… Bu konuda Mahfi Eğilmez’in uyarısının altını çizmek gerekiyor: “Buradan çıkışın yolu yargının bağımsızlığının sağlanması, ahbap çavuş demokrasisinden gerçek demokrasiye geçilmesi, liyakate göre atamalar yapılması gibi ekonomiyle doğrudan ilgili görünmeyen ama aslında tam olarak ilgili olan düzenlemelerin yapılmasından geçiyor.”
Her ne kadar şu günlerde sesi pek çıkmasa da herhalde bu akıl dışı operasyonlara en çok hayıflanan Mehmet Şimşek’tir. Düşünün mi Şimşek iki yıldır geniş toplum kesimlerinin, asgari ücretlinin, emeklinin beklentilerini erteleyerek bir ekonomik program yürütüyor. Şimşek insanlara sürekli “Ekonomide dengeleri sağlıyoruz, kararlı bir şekilde enflasyonu düşürüyoruz, kademeli olarak faizleri düşüreceğiz ve sıkıntıları aşacağız” diyerek telkinde bulunuyor.
Ama bir sabah ansızın şafak baskınıyla Ekrem İmamoğlu bir terörist gibi gözaltına alınıp tutuklanarak cezaevine gönderiliyor.
İşte vicdanları yaralayan bu basiretsiz uygulamalar, ülkede CHP’yi de aşan geniş bir toplumsal muhalefet ayağa kalkmış durumda. Hatta öyle ki adaylık önseçiminde CHP’li olmayan farklı kesimlerden 14 milyon insan İmamoğlu ile dayanışma oyu kullanmıştır. Bu öyle hafife alınacak bir rakam değil, eğer iktidar meseleyi kanırtmaya devam ederse, İmamoğlu’nu tasfiye etse bile sandıkta hiç beklemediği bir sonuçla karşılaşabilir.
Siyasi tarihimizin bize öğrettiği bir gerçek var ki milletle kavga eden bütün siyasi iktidarlar sandıkta kaybetmiştir. Bunun en canlı örneği 2019 İstanbul seçimidir. Bilindiği gibi Ekrem İmamoğlu Büyükşehir Belediye başkanlığını 13 oy farkıyla kazandığında, AK Parti millet iradesini hafife alarak seçimi iptal ettirdi. İşte o zaman millet dedi ki: “Anlaşıldı sen benimle kavga etmek istiyorsun, buyurun sandıkta kavga edelim.” Ve sonunda 850 bin oy farkıyla millet galip geldi.
Bir kez daha hatırlatmakta yarar var, AK Parti en kısa sürede milletle kavga etmekten vazgeçmelidir, aksi taktirde kendisi de Türkiye de kaybedecek…