Siyasetçinin, hele ülke liderliğine göz diken siyasetçinin kararını içinde bulunduğu nesnel şartlar belirler. İmamoğlu, diploma krizini kendisi için açık bir avantaja dönüştürecek ve yoluna devam edecek. Şu an itibarıyla yaptığı gibi.
Piyasadaki gibi siyasette adil rekabet şartlarını belirleyen kurallar ve otoriteler yok. Diploma meselesi, İmamoğlu’na açık ara haksız rekabet üstünlüğü kazandırdı; Mansur Yavaş, şimdilik parkurun dışına itildi. Daha ötesi anketler, İmamoğlu’nun ve partisinin AK Parti karşısında füze gibi tırmanışa geçtiğini gösteriyor.
Hangi politikacı, önünü alabildiğine açan böyle bir fırsatı kaçırır?
Siyaset, tam olarak trajikomik bir sahne haline geldi. Derinleşen ekonomik kriz, halka illallah dedirten hayat pahalılığı ve yoksulluk, bölgemizde her an değişmeye ve kriz çıkartmaya hazır çatışma iklimi, çözüme yaklaştığımız Kürt sorunu, bu sahnenin trajedi kısmına ait; diploma krizi ise tam olarak komedi formatında cereyan ediyor. Ama hepsi birlikte, aynı sahnede deveran ediyor. Halkın komedi izlemeye mecali yok, İmamoğlu seyircilerin öflemelerini-püflemelerini güçlü bir rüzgâr olarak arkasına alıyor.
Yargı gücü ile siyaseti tanzim etmek mümkün mü?
Yakın tarihimizde netice alan başarılı tek bir örnek bile yok. Bütün zamanların en çarpıcı örneği ise Erdoğan’a getirilen siyasî yasak. Eğer o siyasî yasak getirilmeseydi, AK Parti 2002’de, kurulduktan bir yıl sonra o kadar oyu alabilir miydi? Siyasî diyalektiğin değişmez kuralı: Her tez kendi anti tezini yaratıyor. O kadar ki, anti tez bile aynı engellemelerle karşılaşıyor.
Gazeteci İsmail Saymaz, pasaportuna el konulması hakkında, “Yargıya karşı adalet arıyoruz” diyerek, zamanımızın zorlu paradoksunu özetlemiş. Yargı ise hala, iktidarın ayağının altındaki kırmızı halıyı çektiğinin farkında değil.
Yatay geçişte usulsüzlük iddiası diplomanın iptali için yeterli değil. Daha baştan tartışma hukuki değil doğrudan siyasî bir tasarruf hatta operasyon olarak maşeri vicdana yerleşmiş oldu.
Diploma meselesi idare hukukuna dair bir konu. İdare hukukunun ve İdarî yargının mantığı, usulleri ve hükümleri adlî yargıdan çok farklıdır, adlî yargı mensupları bu alana çoğu zaman yabancı kalır. Bu hukuk alanı, kamu gücü kullanan idarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunu denetler ve varlık amacı vatandaşı devlet karşısında korumaktır. Adlî yargı mantığı ile düşünürseniz, diploma tartışmasında sanık sandalyesinde İmamoğlu değil, yatay geçişi kabul eden ve diplomayı veren Fakülte yönetimi oturmaktadır. Mevzuya göre usulsüzlük fiilen İmamoğlu’nun yapabileceği bir şey değil, iddia edilen usulsüzlük idarenin eseri. Diplomanın iptali, hukuken idarenin kendi kendisini usulsüzlükle suçlaması ve mahkum etmesi anlamına gelecek.
İdare eski işlemi iptal eden yeni bir işlem tesis ettiği zaman, yani usulsüzlük gerekçesi ile diplomayı İmamoğlu’nun elinden aldığı zaman, bu sefer bu işlemin kendisi idarî yargıda iptal ve sonrasında tam yargı yani tazminat davasına konu olacak. Davayı açan hemen yürütmeyi durdurma, yani işlemin bütün hukukî sonuçlarının dava sonuçlanana kadar ertelenmesi talebinde bulunacaktır. Yürütmeyi durdurma kararı, İmamoğlu’nun adaylık müracaatını garanti altına alacaktır. İlk derece, bölge idare ve Danıştay olmak üzere bu dava üç aşamada dava konusu yapılacak ve mesele siyasî olarak her aşamada büyüyeceği ve kontrolden çıkacağı için hem siyaseten hem de hukuken İmamoğlu hem haklı hem de bu krizden güçlenmiş olarak çıkacaktır.
Bu işten sonuç çıkmaz ama İmamoğlu ne yapacak?
İdare, yani Fakülte yönetimi yatay geçişin usule aykırı olduğuna, dolayısıyla diplomanın iptaline karar verdiği zaman İmamoğlu’nun oyundan düşmesi diye bir sonuç hasıl olmuyor. Tersine, iktidar kanadını sürekli bıçak sırtında tutacak kriz asıl o zaman başlıyor ve bu yol hiçbir yere çıkmıyor. Üç aşamalı idarî yargıyı, AİHM ve AYM’yi ülkenin cumhurbaşkanını belirlemek konusunda her aşamada maniple etmek mümkün mü?
Hukukun evrensel prensiplerindendir: Hâkimin haklı olması yetmez, haklı olduğunu göstermelidir. Yani? Vicdanları tatmin etmelidir.
İmamoğlu davaları ne olacak?
Hukuka açıkça aykırı bir işlemi, idarî yargıda kaç hâkim siyasî rekabetin hükmüne konu edebilir?
İmamoğlu’nun avukatları sağlam bir tahkimat yapmış. Başlarında Metin Günday gibi, idarî yargı hakimlerinin durup düşünmelerini gerektirecek, idare hukuku alanının yaşayan en büyük duayeni var. Her bir hâkim idare hukukunu onun kitaplarından öğrenmiştir.
Tablo bu kadar açık ve net. Hesap yanlış. Buradan kimseye ekmek çıkmaz.
Peki bu ısrar neden?
Bu sorunun mantıklı, akla uygun bir cevabı yok. Belki nedeni başka bir alanda, iktidarın psikolojisinde aramak gerekecek. Gücün akla aykırı kullanımına dair bir psikoloji.
Benim öngörüm ve önerim şu:
Önümüzdeki trajikomik sahnenin komedi tarafını boşverin. Diploma meselesinden güçlenen bir İmamoğlu dışında hiçbir sonuç çıkmaz. Sabır ve direnç onun için yeterli.
Trajediye odaklanın. O tarafta gerçekten çok önemli şeyler oluyor.