Tamam mı, devam mı?

Abdullah Öcalan’ın PKK’ya kendisini feshetme ve silah bırakma çağrısı ile başlayan “süreç” adı konulmamış bir şekilde sona yaklaşmış gibi görünüyor.

DEMP heyeti, Öcalan’ın çağrısının açıklanmasının ardından TBMM’deki siyasi partileri ziyaret ederek görüş alışverişinde bulundu.

Dün bu ziyaretlerin sonuncuları da gerçekleşti ve DEMP Eş Genel başkanları bir açıklama yaptılar.

Elbette onlar böyle söylemiyorlar ama ben söylemiş olayım ki bu “süreç” de burada tıkanıp kalacak gibi görünüyor.

Erdoğan yönetiminin ve iktidar ortağı MHP’nin açıklamalarına bakılırsa PKK’nın silah bırakıp, kendisini feshetmesi “kayıtsız şartsız” bekleniyor.

Bu beklentinin gerçekçi olmadığını DEMP yetkililerinin açıklamalarından çıkarıyorum.

“Öcalan’ın çalışma koşullarının iyileştirilmesi, demokratik adımların atılması için hazırlık adımlarının atılması” gibi koşulların gerçekleşmesi bekleniyor.

DEMP Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın gazetecilerin sorularını yanıtlarken altını çizdiği “şartlar” daha açık.

Hatimoğulları, sınır ötesi operasyonların devam ettiğine dikkat çekerek “güvenlik sağlandığı takdirde PKK’nin kendi kongresini toplayacağını” söylüyor.

Kongrenin toplanabilmesi için bir diğer koşulun da Öcalan’ın örgüt ile iletişim kanallarının açık olması olduğunu vurguluyor.

Oysa Milli Savunma Bakanı ve Adalet Bakanı’nın farklı zamanlarda yaptıkları açıklamalardan çıkardığım sonuç bunun tam tersini gösteriyor.

Öcalan’ın örgütüyle iletişiminin kolaylaştırılması ve operasyonların durdurulması yönünde bir adım atılmayacak gibi bir hava yayılıyor.

Bu elbette Erdoğan yönetiminin kapalı kapılar ardında söyledikleriyle kamuoyuna açık olarak söylediklerinin “aynı olduğu” varsayımıyla vardığım bir sonuç.

Kapıların ardında başka, kamuoyuna başka şeyler söyleniyorsa bu okuduklarınızın hepsini unutabilirsiniz.

Bu tür sorunların çözümünde “yarım hamilelik” olmuyor.

Hem PKK’ya silah bıraktırıp kendisini feshetmesini sağlayayım hem de bunu sağlayabilmek için bazı adımları da atmayayım, taviz veriyormuş gibi görünmeyeyim diye düşünüyorsanız kendinizi de milleti de kandırıyorsunuz demektir.

Öcalan’ın “aşırı milliyetçi savruluş” olarak tanımladığı “ayrı ulus devlet – federasyon – idari özerklik” taleplerinin Kürt sorununun çözümü için cevap olamayacağını söylemesi ve PKK’yı “anlam yoksunluğuna düşmek ve kendini aşırı tekrar etmek” ile eleştirmesi küçümsenecek bir gelişme değil.

Bu özeleştiriden sonra PKK’nın eski politikalarında ısrar etmesi kolay değil.

Erdoğan yönetimi buraya kadar kendisiyle ilgisi yokmuş gibi davranarak yürüttüğü süreçte artık bir karar noktasına geldi: Tamam mı, devam mı?

PKK’nın silah bırakmasıyla işlevsiz kalacak dağdaki yöneticilerinin işi bu noktada bozmak için aradıkları gerekçeleri onlara verecek misiniz, vermeyecek misiniz?

***

Özel hukuk kişiliği!

Okan Buruk’un gerekirse AYM’ye gideceğini açıklaması, Anayasa Mahkemesi’nde hakkını arayabileceğini düşünen insanların hâlâ var olması açısından sevindirici ama yolu oradan geçemez

Galatasaray Teknik Direktörü Okan Buruk

Bu sezon da şampiyonluğu büyük ölçüde garantilemiş görünen Galatasaray’ın teknik direktörü Okan Buruk, Federasyon tarafından kendisine verilen cezaya şu tepkiyi verdi: “Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var; hakkımı arayacağım.”

Daha önce de Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’e verilen cezaların hukuka aykırı olduğu iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurmayı planladığı ile ilgili “kulis haberleri” yayınlanmıştı.

Türkiye’de, Anayasa Mahkemesi’nde hakkını arayabileceğini düşünen insanların hâlâ var olması açısından sevindirici bir haber bu.

Çünkü artık AYM kararları, Anayasa’da yazıldığının tersine, kimseyi bağlamıyor. En başta da Yargıtay’ı ve Erdoğan yönetimini bağlamıyor.

Yalnız burada bir sorun var ki Futbol Federasyonu ile olan ihtilaflarınızda hakkınızı arayabileceğiniz yerler arasında Anayasa Mahkemesi ve AİHM yok.

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Kuruluş ve Görevleri Hakkında 5894 Sayılı Kanun’un 1. maddesine göre TFF, “özel hukuk hükümlerine tabi, tüzel kişiliğe sahip, özerk” bir kuruluş.

“Özel hukuk hükümlerine tabi tüzel kişilik” olması, onu diğer spor dallarını yöneten federasyonlardan ayırıyor.

Ve “bağımsız ve tarafsız bir zorunlu tahkim merciine” sahip.

Tahkim Kurulu, TFF’nin en üst hukuk kurulu. Yani bir anlamda “TFF’nin Yargıtay’ı” diyelim.

TFF’nin yetkili organlarının ve kurullarının kararlarına karşı yapılan başvurular hakkında nihai karar verme yetkisine de bu kurul sahip.

Elbette Galatasaray gibi bir kulübün hukukçuları böyle olduğunu biliyorlardır ve cezaları AYM’ye taşımaya kalkıp kendilerini gülünç duruma düşürmeyeceklerdir.

Bu ayrıntıyı yazma gereğini duymamın nedeni spor ve özellikle de futbol dünyasında yaygın olan bu yanılgıya dikkat çekmek:

TFF, bir özel hukuk kişiliği, devletin bir organı değil!