Türkiye kabuk değiştiriyor. Sömürgecilerin baskı altında tuttuğu, müstemleke aydını ve yönetici sınıfıyla idare edilen bir ülke olmaktan çıkıp bambaşka bir kimliğe büründü. Yeniden büyük Türkiye’yi, klasik Cumhuriyet aydınlarının anlama şansı olmadığı gibi Batılılar ve katı Cumhuriyet rejim bekçilerinin hor görüp kendinden utanır hale getirdiği muhafazakâr akademisyenlerin de anlaması mümkün değildir.
Batılılar, Cumhuriyet aydınını köşeye sıkıştırdı ve kendi bekçisi haline getirdi. Cumhuriyet aydınları ise kültürel hegemonya ve devlet baskısı sayesinde bizimkileri etkisine aldı
200 yıldır dünyayı tahakküm altına alıp sömürünün bin bir çeşidini uygulayan Batılı devletler eski gücünü kaybetti. Fakat ne imparatorluk gururu yaşayan batılı devletler yeni durumun farkında ne de köleliğe alıştırılmış milletlerin aydınları bu cendereden çıkıyor.
Cumhuriyet Halk Partisi analizine geçmeden önce, AK Parti hükümetlerinin Türkiye’yi terörden arındırmaya yönelik altyapıyı oluşturmak da dahil olmak üzere onlarca devrim gerçekleştirdiğini vurgulamak gerekir. Ancak bırakın bağımsız yazarları ve akademisyenleri, hatta muhalifleri; bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından akademik temsillerle önleri açılan kesimler dahi akademideki CHP’lilere yaranmaktan öteye geçip Erdoğan devrimlerini yazmıyorlar. Bugün bir terör örgütü temsilcisi olan kardinal hakkındaki literatür, Erdoğan hakkında yazılmış literatürün katbekat üzerindedir.
Her yazıda ülkenin yüz yılını ele alıp geri kalmışlık ve sefaletten bugünlere nasıl geldiğimizi anlatmaya gerek yoktur. Sonuçlardan hareket edecek olursak, çeyrek asırdır uygulanan doğru politikalar etkisini göstermiş ve dün zor olan hamleler bugün ülkemizin lehine daha kolay hale gelmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin işaret fişeğini attığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın güçlü bir duruş sergilediği ve Abdullah Öcalan’ın “PKK kendini feshetmeli ve demokratik mücadele güçlendirilmelidir” anlamına gelecek çağrısından sonra siyasi partilerin meseleye karşı tutumları netleşmiştir.
AK Parti ve MHP sürecin doğru yönetilmesi gerektiğini baştan beri savunuyor. “Pazarlık yok, PKK kendini feshedecek, terör bitecek ve ülkemizin meselelerini Meclis’te konuşup tartışmaya devam edeceğiz. Bin yıllık geçmişimizde olduğu gibi bin yıllık geleceğimizde de omuz omuza Türkiye Yüzyılı’nı inşa edeceğiz” yaklaşımıyla hareket ediyorlar.
DEM Parti, sürecin muhatabı olarak sorumluluk üstlenmiş ve şu ana kadar sürecin doğru yürütülmesi konusunda bir çaba sarf etmektedir.
CHP tabanında ise kafa karışıklığı devam ediyor. CHP seçmeninin bu belirsizliği, partinin zihinsel çıkmazını yansıtıyor.
Uzun süre DEM Parti ile ortak siyasi süreçler yönettikleri için İYİ Parti gibi, “terörsüz Türkiye” meselesine doğrudan karşı çıkamıyorlar. Bir terör örgütünün kendini feshetmesine karşı çıkmak ya akıl yoksunluğudur ya da Türkiye’nin düşmanları gibi bu olumlu gelişmeden kendi siyasi gelecekleri açısından endişeli olmaktır.
CHP’nin söylem analizi:
* “Bu işin arkasında pazarlık var mı?”
* “Kırk yıllık bir terör örgütünün kendini feshetmesi bu kadar kolay mı?”
* “Mesele şeffaf yürütülmeli.”
* “Meclis’te komisyon kurulsun.”
* “PKK kendini feshedince AK Parti ile DEM Parti yakınlaşacak, bu da Erdoğan’ın yeniden seçilmesi anlamına gelir.”
* “Bütün bu girişimler bunun için yapılıyor.”
CHP, Türkiye’nin ana muhalefet partisi ve AK Parti’den sonra ikinci büyük partisi olan ve kendilerine göre TÜSİAD gibi geniş bir entelektüel ve sermaye gücü bulunmasına rağmen bu süreci okuyamamaktadır.
* Son on yılda Türkiye’nin meseleleri büyüdü ve küreselleşti. CHP’nin üzerinde tepindiği kimlik siyaseti anlamını yitirdi ve parti yeni durumu okuyamıyor.
* Dünya yıkılıp yeniden kurulsa bile CHP için en önemli konu parti içi meseleler ve aday kim olacak tartışmalarıdır. Türkiye’nin bütün siyasi meselelerinden daha önemli olarak hizipçilikle enerjisini tüketmektedir.
Cumhuriyet aydınlarını Kuzey Kore gibi izole bir dünya hayali ile yetiştirirken aynı zamanda Batı’ya bağımlı bir ülke tasavvur eden zihniyet çökmüştür. Libya’da, Katar’da, Somali’de, Afrika’da, Balkanlar’da, Suriye’de ve daha birçok yerde var olan Büyük Türkiye, CHP aydınlarının anlayabileceği bir Türkiye değildir. Onların şabloncu zihniyeti bu durumu ancak yirmi yıl sonra kavrayabilir.
* AK Parti’nin yürüttüğü diplomasi ve Türkiye’nin artan nüfuzu, PKK’nın kendini feshetmesi dahil, CHP’nin küresel güçlere sığınarak inşa etmeye çalıştığı “dış destekle iktidar olma” algoritmasını çökertecektir.
Soğuk Savaş psikozundan çıkamayan CHP ve Cumhuriyet aydınlarının ucuz Erdoğan eleştirisi ve muğlak söylemleri, bir gerçeklikle karşılaştığında iflas etmektedir.
Suriye’de halk devrimi olunca CHP’nin oyları %5 oranında gerilemiştir.
Abdullah Öcalan’ın çağrısı karşısında seçmen tepkileri şöyledir:
* DEM Parti seçmeninin %90’ı olumlu bakıyor.
* AK Parti ve MHP tabanının %85’i süreci olumlu değerlendiriyor.
* CHP seçmeni ise sürece destek verme konusunda İYİ Parti’ye yakın bir pozisyonda duruyor.
CHP’nin tabanındaki kafa karışıklığı, parti yöneticilerinin de zihinsel çıkmazını yansıtıyor. Türkiye’nin hiçbir meselesi hakkında siyaset üretemeyen CHP, Türk halkı için devrim niteliğinde bir gelişme karşısında da zihinsel çıkmazını siyasallaştırarak çözüm yerine kaos üretmeye devam ediyor.
CHP’nin Erdoğan Türkiye’sini anlaması en az yirmi yıl sürecektir. Görelim Mevla neyler…