İmralı aynasında Suriye

İmralı’daki görüşmeler Suriye’deki gelişmelerin yarattığı korkulardan kurtulmak için başlatıldı ama ‘Bin Hat’taki Apocu yapılanmaya dair ne öngördüğü muallakta kaldı. Ya bu konuda yol haritası çıktı ama taammüden belirsiz bırakıldı. Bir nevi tecahülü arif hali. Mutabakattan PYD, YPG ve SDG’nin tasfiyesini bekleyen ve aksi bir durumu “Amerikan himayesinde Kürt devletinin önünün açılması” olarak gören ulusalcı-milliyetçi-devletçi kanatların olası sabotajlarını önleme kaygısı bu belirsizliği izah edebilir.

Ya da işin içinde Amerikalılar da olduğundan yol haritasının yolda şekillenmesi bekleniyor.

Kürt sorunu, farklı muhataplarla birden fazla masanın kurulmasını gerektiriyor. Çünkü mesele artık bölgeselleşmiş hatta uluslararasılaşmıştır. İmralı’da Abdullah Öcalan ana muhatap ama bunun dışında Bağdat, Erbil, Süleymaniye, Kamışlı, Şam, Tahran ve Washington’la eşgüdüm olmadan bütüncül bir sonuç almak da imkânsız.

***

Eğer Öcalan hiçbir güvenceye atıf yapmadan silahlı mücadele sayfasını kapatma çağrısı yaptıysa devletin de PKK’nin feshiyle Kürt hareketinin kendiliğinden buharlaşmayacağı gerçeğini görüp buna göre bazı düzenlemelere ya da pozisyon değişikliklerine gitmeyi kabul ettiği öngörülebilir.

Silah bıraktığında PKK başka bir evreye geçecek. Bu, Türkiye’de rejim değişikliği olmaksızın Kürt hareketinin demokratik siyasete tahvil edilmesi diye okunabilir. Fakat Suriye’de fiilen özerk bir yapı var. Haliyle işlevsel pazarlık muhtemelen kazanımların sıfırla çarpılması değil federatif formlardan uzak olsa bile mevcut olanı yeni Suriye’ye yedirmeyi gerektirir. Yani uzlaşma her iki tarafta da parametre değişikliklerini elzem kılıyor.

2013’te başlayıp 2015’te gömülen süreçte bozucu faktör Rojava’nın kırmızı çizgi olmasıydı.

2014’te Kandil’de Cemil Bayık bana şunu söylemişti:

“Türkiye, Rojava’daki Kürtlerin statüsünü ortadan kaldırarak kuzeyde çözüm geliştiremez. Çözüm istiyorsa Kürtlerin Rojava’daki kazanımlarını kabul etmelidir.”

O dönem bazı değerlendirmelerden çıkardığımız sonuç şuydu: Suriye’de özerk yapının korunarak Kürtlerin statüye kavuşması, PKK’nin silah bırakmasının bir karşılığı olabilir.

Bu denklem kurulamadığı için süreç tıkandı. Beri tarafta Amerikalıların dahli SDG’nin oturduğu denklemi tayin eder hale geldi. Esad rejiminin çöküşünü izleyen yeni süreçte de İsrail işgali genişletip Suriye dosyasına bodoslama dalarak işin rengini değiştirdi. İsrail, Trump yönetimine Amerikan güçlerini Suriye’de tutmasını ve SDG’ye desteği sürdürmesini telkin ediyor. Bu durum Ankara’da alarm seviyesini yükseltiyor.

Peki yeni koşullarda Ankara’nın Suriye’yi 2013’teki pazarlıklardan farklı ele alma ihtimali nedir?

AKP Sözcüsü Ömer Çelik’e bakılırsa Ankara tasfiyeden sadece Irak’ta mevzilenmiş PKK’nin değil YPG’nin de ortadan kaldırılmasını anlıyor. “Terör örgütü PKK, YPG, PYD hangi isimle olursa olsun tüm uzantılarıyla silah bırakmalıdır” diyor. Bu 2013’ün tekrarı. Ama gerçekten de öyle mi?

Kürt hareketi içindeki tüm çıkarımlar, çağrının Suriye’yi kesinlikle kapsamadığı yönünde. Çağrının Suriye’deki muhatabı SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi “Sayın Öcalan'ın çağrısı direkt PKK'yedir, PKK gerillalarının silah bırakmasına yöneliktir. Doğrudan bizim bölgemiz ve güçlerimiz için değildir” dedi. Abdi, Öcalan’dan aldığı mektupla ilgili de, “Doğrudan SDG'ye ya da bu bölgeye hitap etmiyordu ama ateşkesin sağlanması ve Suriye krizinin barışçıl yollarla çözülmesine değiniyordu” bilgisini verdi.

Abdi ademi merkeziyetçi çözüm güvence altına alınıncaya kadar ABD’nin Suriye’de kalmasını da istedi.

Kürdistan Toplumları Birliği’nin (KCK) Avrupa ayağındaki Zübeyir Aydar da ANF’nin “Silah bırakılması meselesinin QSD (Suriye Demokratik Güçleri) veya YPG'yi de kapsadığı iddia ediliyor. Yorumunuz nedir” sorusuna şu yanıtı verdi: “Hayır, doğru değil. Başkan yazarken, konuşurken neyin nereye gideceğini bilir. Daha önceden QSD'nin, HTŞ’nin içinde erimemesi gerektiğini söylemişti. Orada Kürtlerin mutlaka bir statüsü olması lazım. Başkan Apo'nun ortaya koyduğu çözüm, Kürdistan’ın bütünü için çözümdür. Türkiye basını psikolojik savaş çerçevesinde farklı yorumlar yapabilir. Ama biz neyin ne olduğunu biliyoruz. Ona göre de hareket ediyoruz.”

Mantıken İmralı’daki herhangi bir müzakerenin Suriye’yi kapsamama ihtimali yok. Belirsizlik ne öngörüldüğü ile ilgili.

PYD Başkanlık Konseyi Üyesi Fevsa Yusuf da Öcalan’ın Kürt halkına yönelik tasfiye planlarının önüne geçmek istediğini belirterek "Bugün özerk yönetimin Şam ile diyaloğunun önündeki en büyük engel Türkiye’dir… Bu adımın Suriye'de kalıcı çözüme olumlu etki yapacağına inanıyorum” diyor.

Öcalan, Kürdistan’ın bütünü için çözümleme yaptıysa (ki PKK dört parçada aktif olduğundan öyle olması lazım) çağrıdaki “ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümlerin tarihsel toplum sosyolojisine cevap vermediği” tespiti Suriye için nasıl tevil edilebilir? Çünkü orada fiili bir durum var.

SDG de entegrasyon pazarlığında bütün kartlarını şu ya da bu şekilde bir statü kazanmak için kullanıyor.

Öcalan’ın mektubunda statü konusuna girmemesi bunların İmralı’da konuşulmadığı anlamına gelmiyor.

Peki Abdi’ye gönderdiği mektupta hiç ipucu yok mu? Edindiğim bilgiye göre mektupta selamlar, kadın ve toplum konusunda değerlendirmeler, ideolojik tahliller ve bazı öneriler yer alıyor. Silahsızlanmaya dair bir şey söylemiyor. Mektupta üç tavsiye var. Bunlar mealen şöyle:

- Karakozak ve Tişrin Barajı’ndaki çatışmaları en kısa sürede bitirin; bu bir oyundur. Bu sizi meşgul edip Şam’a ulaşmanızı önleyecektir.

- Tek başınıza davranmayın, çevrenizdekilerle ittifak kurun.

- Hegemonik güçlerle hem diyalog kurun hem de onların hesaplarına karşı dikkatli olun. Onların etkisi altına girmeyin, kendi gücünüze dayanın.

Üçüncü tavsiye Suriye krizinin başında takip edilen ‘Üçüncü Yol’ önermesinde de vardı. Bu tavsiye İsrail’den himaye arayan kimi kanatları kasabilir.

***

Çağrı metninde SDG’ye doğrudan hitap edilmemesi Suriye boyutunun tehir edildiğine, ayrı tutulduğuna ya da dillendirilmeyen ara çözüm olduğuna işaret edebilir. Tehir ya da ayrı tutma ihtimalinden söz ederken burada ABD faktörü devreye giriyor. Mevcut koşullarda ABD, SDG’yi bırakmaktan yana değil. İmralı’nın çağrısı KCK kongresiyle karara dönüşürse Ankara bu sonucu Trump’ın Suriye kararını şekillendirmek için kullanabilir.

Amerikan tarafının Öcalan’ın çağrısından çıkardığı sonuç Ankara’nın beklentisiyle uyumlu değil.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü, “Bu önemli bir gelişme. Türk müttefiklerimizin, ABD’nin IŞİD karşıtı ortakları konusunda rahatlamasına yardımcı olacağını umuyoruz” dedi.

Bunun anlamı şu: ‘PKK kendini kapattığına göre Türkiye için tehdit ortadan kalkmış, Suriye’ye müdahale gerekçesi kalmamış, ABD de SDG’yi desteklerken NATO müttefiki ile düştüğü çelişkiden kurtulmuştur.’

Halbuki Ankara’nın vermek isteyebileceği mesaj farklı: ‘Türkiye Kürtlerle barışıyor; hatta Suriye’de Kürtlere hamilik yapabilir; IŞİD’e karşı da bölgesel ortaklarla birlikte Türkiye gerekeni yapar; ABD’nin artık bölgede kalmasına gerek yok.’

Her halükarda Türk-Amerikan diyalogunun seyrini değiştirecek yeni bir parametre dosyaya giriyor. Yeni girdinin tarafları nerede buluşturacağını kestirmek hala güç.

***

Peki ‘terör’ gerekçesi askıdan indiğinde Suriyeli Kürtlerin Şam’da müzakere ederek kendi iç çözümünü bulmasının önündeki Türk bariyeri hala orada duracak mı?

Ankara’nın muhtemel tutumuna dair ip ucunu Hürriyet’e yazdırıldığını düşündüğümüz bir yazıdan görüyoruz: “Suriye’deki YPG yapılanmasının önünde iki seçenek bulunuyor. Birinci seçenek Suriye devletiyle uzlaşarak, Suriye’deki yeni devlet yapılanmasına dahil olmak. İkincisi ise terör eylemlerine devam etmek… Ankara, YPG için en iyi seçeneğin müzakereler sonucunda Suriye devletinin bir parçası haline gelmek olduğunu düşünüyor.”

Söz konusu yazı “Öcalan davayı sattı” sonucunu çıkaran Kürtleri farklı bir yönelimden alıkoymaya yönelik bir tedbir değilse bu değişim bir ara yola işaret eder.

Potansiyel ara formül PKK’li kadroların Suriye’den çıktığı, SDG’nin sisteme entegre olduğu, anayasayla Kürt kimliği ve dilinin tanındığı, merkezden yerele yetki devrinin yapıldığı bir çözümdür.

Türkiye’de DEM Parti’yi yasal siyasetin adresi olarak gösterirken Suriye’de sivil kanattaki PYD’ye çarpı koymak barış sürecinin kaldıramayacağı bir çelişkidir. Bu çelişkiyle Suriye’de ne normalleşme sağlanabilir ne de ülkenin bütünlüğü korunabilir.

Suriye tarafında Türkiyeli Kürt kadroların çekilmesi ve statü arayışları dahil kritik konularda bir bekleme halinden söz edilebilir. İmralı’da dördüncü ya da beşinci görüşmede Suriye’deki duruma detaylı bir şekilde değinilebileceği öngörülüyor. Ve tabii KCK’nin toplayacağı kongrede alınacak kararlara göre durumun netleşeceği düşünülüyor. 

Özetle Suriye kesinlikle dosya dışı değil ama askıda bekliyor.