ABD’nin Savunma İstihbarat Ajansı (DIA), ağustos 2012 tarihli raporunda (14-L-0552/DIA/287-293) “Selefî gruplar, Müslüman Kardeşler ve Irak’taki El Kaide, Suriye’deki isyanı yönlendiren başlıca güçlerdir” diyordu. Devamında “Muhalif güçler Türkiye sınırlarının yanı sıra doğudaki bölgeleri kontrol altına almaya çalışıyor. Batılı ülkeler, Körfez ülkeleri ve Türkiye bu çabaları destekliyor” tespiti yapılıyordu.
Dünya “Özgür Suriye Ordusu” adlı hikayeyi yazarken Amerikan istihbarat belgesi sahadaki ana aktörler ve vekalet savaşının destekçilerini net olarak ortaya koyuyordu.
En nihayetinde bu güçler 8 Aralık 2024 itibarıyla Şam’da iktidarı ele geçirdi. 2012’de üç grup olarak kategorize edilen İslamcı küme içinde, sonradan IŞİD’e dönüşecek olan Irak’taki El Kaide’nin Suriye yapılanması Nusra Cephesi yani bugünkü adıyla Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) voleyi vurdu. HTŞ, eski El Kaide kadrolarının kurduğu Ahrar el Şam gibi Selefi-cihadi gruplarla da gediklerini doldurdu.
1940’larda kurulan, seçimler yoluyla meşru siyasete katılan ve Baas döneminde Esad yönetimine karşı silahlı isyan başlatarak ‘terör örgütü’ ilan edilen Müslüman Kardeşler sahnenin en eski İslamcı hareketi olarak başrolü kaptırdı. Gerçi Ebu Muhammed el Colani yönetimine destek veriyor, ama yine de dışlanıyor.
HTŞ Şam’a gittikten sonra kendini feshettiğini duyurup bütün askeri ve sivil güçlerden aynısını yapmasını istedi. Bu sıfırlama iktidarı tekelleştiren bir güç hilesi. HTŞ isim olarak gitti ama tüm kadroları takım elbiseler ve yeni üniformalarla kilit noktalara yerleşti. Kendini devlet olarak konumlandırırken (eski) muhalif güçleri tam uyuma, yani biat etmeye çağırıyor. İslamcı müttefik ya da rakiplerini sıfırlama hamlesi ‘yüce’ bir amaca bağlanıyor: Yeni devletin inşasını kolaylaştırma, ulusal bütünlüğü sağlama ve bölünme tehlikesini ortadan kaldırma.
Ama bu tasfiyenin özünde Colani’nin kendini ‘ulusal-kurucu lider’ olarak kabul ettirme yani tek adam rejimini kurma hedefi var. Buna itirazı olanların açacağı cepheleri önlemek için de Colani kendisine sunulan desteği kafi görmüyor. Müslüman Kardeşler’e fesih çağrısının yinelenmesinin altında yeni bir muhalefet için çekim merkezi olma potansiyelinden duyulan endişe yatıyor.
Yeni rejim tasarımı için mevcut olanı tasfiyenin yanı sıra yeni parti, sendikal hareket ya da sivil toplum oluşumuna izin vermiyor.
Fakat bu da yeterli değil. Yeni bir hikaye lazım. Yani toplumsal rıza ve meşruiyeti temin edecek yeni bir kimlik. Selefi-cihadi kalıplarla bırakın Suriye’nin geri kalanını İslamcı fraksiyonları bile potaya alamazlar. Ayrıca bu yeni kimliğin, yeni rejime destek olan ana aktörlerin de hassasiyetlerini karşılaması gerekiyor. Ve bu yeni kimlik eskiyi terk ya da değişimi de içerdiği için HTŞ’li kadrolar ve müttefikler arasında kopuşu tetiklememesi ya da İslamcı bir meydan okumayı güçlendirmemesi lazım. Fakat bununla aynı anda hem içeride hem dışarıdaki destek kolonlarını memnun etmek de imkansız.
Evet, bir sihirbazlık gerekiyor ki Colani’de bir şeytan tüyü var. Geçenlerde Arap medyasının amirallerini sarayda ağırlarken Irak’tan Suriye’ye dönüşüne dair “Amacım yalnızca rejimi değiştirmekti” diyor. Hedefte coğrafi ve ideolojik sınırlama yapıyor. Bu bir anlamda küresel cihadi hareketten kopuş stratejisidir. Körfez-Batı ekseninden vize almak için bu kopuş bir ön koşuldu. Yani “Cihadımız sadece Suriye ile sınırlıdır, başka bir ülke ya da coğrafyayla ilgilenmiyoruz” diyen bir tavır meşruiyet için anahtardır. Arap rejimleri İslami bir gündemle kendi tahtlarını da sarsacak küresel cihadi hareketleri tehlikeli görüyor. Onlar için ikinci bir tehlike Müslüman Kardeşler nezdindeki siyasal İslamcı proje. Suriye’de bir düşman rejimi ortadan kaldırmak için cihatizm, düdüklü tencere misali her şeyi kendi içinde yakıp kavuracaksa sorun yok!
Colani kendisine destek veren ülkeler karşısındaki pozisyonunu berraklaştırmak için başka bir nokta atışı yaptı: Ne cihatçı örgütler ve Müslüman Kardeşler’in uzantısı ne de Arap Baharı’nın bir devamı olduğunu söyledi.
Burada Colani ve ekibine güvenmeyen Mısır’ın yanı sıra Suudi-Emirlikler ikilisinin nabzı tutuluyor. Ve de Trump yönetiminin. Arap Baharı’yla birlikte Müslüman Kardeşler kuşağı oluşacak diye heyecana kapılmış olan Türkiye-Katar ikilisi de pragmatik davrandığı için Colani’nin bu tutumunu sorun etmeyebilir. Türkiye, Mısır’la anlaşmak için Müslüman Kardeşler’in altına attığı tabureyi çekeli çok oldu. Yani Colani Orta Doğu’da rejim değişikliği arayan hareketlerle işim olmayacak diyerek destekçilerini ya da kendisine şüpheyle bakanları temin ediyor.
Fakat beraberinde iktidara taşıdığı selefîzmi nasıl biçimlendirecek? Ve yeni selefîzmi nasıl ulusal bir kimliğe dönüştürecek?
Burada da HTŞ’nin hileli iki kart çektiğini görüyoruz. Birincisi bir metafor olarak ‘Beni Ümeyye’nin dönüşü! Yeni Osmanlıcılığın karşı yakadaki versiyonu. İkincisi Medhalilerden ödünç alınan uysal selefilik.
Colani’nin karizması ve siyasi yeteneklerine övgüler dizen ekipler onu Sünni sokağında dokunulmaz kılmak için “Emeviler döndü” hikayesini pazarlıyor. Onlarca yıl mezhepçi “Azınlıkların Sünni çoğunluğu iktidardan mahrum bıraktığı” yalanı üzerine kurulu muhalefet dilini siyasal bir kimliğe tahvil etmek için Yeni Emeviler metaforuyla Sünnilerin Colani etrafında tahkimi hedefleniyor. Emeviye birden fazla nokta atışı yapıyor.
Birincisi, aslında ideolojik kor dağılmadığı halde kendine makyaj atıp ‘dini ideoloji’ yerine ‘Arap milliyetçiliği’ damarından yürüyor.
İkincisi, Beni Ümeyye’nin savaşı Ali’nin çizgisi ve Hüseyin’in direnişiyleydi. Nasıl ki Persler korktuysa bugünkü İran da korkmalıydı. Hüseyin’in başının kesildiği yerden hikayeyi başlatıyorlar. Bunun güncel iz düşümünde Aleviler yeniden kılıcın altına yatırılıyor. İdeolojik ve siyasi referansta rota Riyad’a kırılarak hem ‘Şii Ekseni’ fobisinden retorik üreten Körfez-Batı eksenine güvence veriliyor.
Colani’nin ulusal konferans için kurduğu Hazırlık Komitesinin Başkanı Hasan el Duğeym, Hristiyan liderlere yeni devletin onlara Emeviler gibi adil davranacağını söylemişti. Fakat sapkın ve mürted saydıkları Şiiler, Aleviler ve Dürziler için adalet yeni Kerbela sahnelerinden ibaret.
Yeni Emeviler cihadi selefîliğin Sünni kesimleri içine almaktaki başarısızlığını giderecek bir katalizöre işaret ediyor. Selefîliği milliyetçi ve vatansever siyasi dönüşüme sokarken tehlikeli bir karışım yapıyor. Ve Sünni desteği için oluşturulan Emeviye halesi özünde Suriye’nin en az dörde bölünmesini mümkün kılacak güvensizlikler yaratıyor.
Üçüncü nokta atışı; Emevilerin Haricilere de düşman oldukları vurgusuyla IŞİD de aynı kefeye konuluyor. Yani Colani’nin otoritesini küfür sayan eski dava arkadaşları düşman tarafta görülüyor.
Yeni bir Emevi sultanı doğacaksa bunun vadettiği Suriye’de demokratik geçiş için gereken partilere ve seçimlere de ihtiyaç olmayacaktır. Fakat bu yönelimin bir meşruiyet krizini tetiklememesi için de ‘şûra meclisi’ gibi sarayın gölgesi yapılar olabilir.
Fakat bu yeni kimliğe Suriye’ye çöken selefi kadroların da uyum sağlaması gerekiyor. Bunun için gereken tepkimeyi yapacak olan Medhali kimyasıdır.
Gücü eline geçirenler için çok kullanışlı. Cihadi selefîzme karşı pasifist selefilik olarak yıllardır Arap dikta rejimlerinin paçasını kurtarıyor. Bunların farklı formlarını Mısır’da Abdulfettah el Sisi’nin darbesini meşrulaştırırken, Libya’da Halife Hafter’i cilalarken, Yemen’de Husilere karşı Suudi-Emirlikler müdahalesine ortaklık sunarken görüyoruz.
Medhali selefiliğinde hükümdara sadakat esastır. Günah işlese bile asıl olan iktidarın bekasıdır. Mademki Colani artık ‘veliyyü’l-emir’dir o halde hükümete yönelik eleştiri de itaatsizliktir, ısrarı bunda ısrar küfürdür. Bu bakış açısı siyasal çoğunluğa da gelemez.
Tabii bu sulandırma hamlesinin yeni devletin hukuki sistemine de yansıması gerekiyor. Burada yavaş yavaş selefiliğin sert kalıplarından fıkıh alanında Şafi yoruma alan açılıyor. Suriye’nin yerleşik tercihleri açısından burada da pragmatizm işliyor.
Ve düzenin selameti açısından maslahatın üst sınırları da zorlanıyor. Buradan İsrail’le uzlaşma mesajları için meşruiyet çıkarılıyor. Dinin ‘lastik’ versiyonu!
Otellerde içki servisi yasaklanınca ayağı kesilen müşterileri geri kazanmak için ‘tesettürlü’ bardaklarla rakı-şarap servisine izin veren dinsel elastikeyetizm!
Uysal selefiliğe doğru adaptasyon, küresel cihat idealizmini ulusal çeperlere çekiyor. Ve ‘siyasal ümmet’ konsepti inanç bağlarına indirgenirken ulusalcılığa ve milliyetçiliğe alan açılıyor.
Suudiler ABD’nin ‘yeşil kuşak’ projesi için Vahhabizmi ihraç ettiler ama 11 Eylül’den sonra ulusal iktidarlara tapınan selefiliği içeride ve dışarıda selamet kapısı olarak görmeye başladılar.
Colani ya da ona akıl verenler bu derse iyi çalışmışa benziyor.
Belli ki bu yönetimi sabote etme potansiyeli taşıdığı için Müslüman Kardeşler’e ya sen fişini çek ya da biz çekelim diyorlar.
Hileli zarlar atıyorlar. Sünni ve Arap milliyetçisi bir alaşımla selefiliği merkeziyetçi bir rejime kavuşturmak Suriye’de demokrasi bekleyenleri de orijinal selefî kodlarla İslam devleti bekleyenleri de çölün ıssızlığına terk edebilir. Hatta ‘çoğulcu-demokratik-İslamcı’ üçlemesinden giderleri de… Pragmatik bir liderlik etrafında işleme sokulan bu alaşım bir İslamcı otokrat rejimin inşasını hedefliyor.
Üfürülmüş Beni Ümeyye sihri, ışıltısını hızla yitirebilir ya da bölünmelere neden olabilir. Neticede Suriye’nin etnik, dini ve mezhebi çeşitliliğiyle sunduğu gerçekliğe uymuyor; farklı kesimlerin beklentilerini karşılamıyor.
Biçimsiz bir duruş; net bir kimlik krizi var. Onlarca yıl içinde Suriye bunu yalın bir ‘Suriyeli’ kavramıyla aşmayı başarmıştı.
Bir de HTŞ’ye yatırım yapan Türkiye’nin düşlediği bir Suriye var. Şam’daki yeni harman bu haliyle Yeni Osmanlıların hayal ettiği mahsulü vermeyebilir.