Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin geçen ekim ayında başlattığı açılıma ilk andan itibaren farklı kesimlerden çok sayıda itiraz, eleştiri ve saldırı geldi. Abdullah Öcalan’ın 27 Şubat açıklamasının ardından da itirazlar devam ediyor. Bu yazıda bunların bazılarını ele almak istiyorum:

“Erdoğan ‘kötü’, Bahçeli ‘iyi’ polisi oynuyor. Bu bir tiyatro!”

Erdoğan ile Bahçeli’nin aralarında bir rol bölüşümü yaptıkları anlaşılıyor. Bahçeli bu kadar kritik bir konuda öncülüğü üstlenerek, bunu yaparken çıtayı iyice yükselterek zemini son derece elverişli hale getirdi. Sürecin lansmanını ve taşıyıcılığını Bahçeli yerine Erdoğan yapmış olsaydı 27 Şubat’ı görme ihtimalimiz bile olmayabilirdi. Evet, bir “tiyatro” söz konusu olabilir ama bu artniyetli değil sürecin selameti açısından tercih edilmiş bir stratejiymiş.

“Erdoğan Bahçeli kadar hevesli değil”

Bu önerme kısmen doğru olabilir; zira, Erdoğan’ın ağzı önceki çözüm sürecinden çok yanmıştı. Örneğin Haziran 2015 seçimlerinde HDP oy patlaması yaşarken AKP ilk kez tek başına iktidarı kaybetmişti. Öte yandan Bahçeli’nin yok ama Erdoğan’ın gelecek seçimlerde yeniden aday olma isteği var. Bununla birlikte 27 Şubat akşamı yaptığı açıklama Erdoğan’ın bundan böyle sürece daha fazla ve aleni olarak sahip çıkacağını gösteriyor. Öcalan’ın metni ve ilk tepkiler tereddütlerini büyük ölçüde azaltmış olmalı.

“Erdoğan yeniden, hatta ömür boyu cumhurbaşkanı seçilmek için Kürtleri kullanıyor”

Erdoğan’ın bu sürecin başarısına bağlı olarak Anayasa’yı kendi lehine değiştirmek istemesi hiç şaşırtıcı olmaz. Ama onun Kürtleri kullanmak istemesi, Kürtlerin kendilerini kullandıracakları anlamına gelmez. Burada CHP başta olmak üzere muhalefetin yeni çözüm sürecinde nasıl tutum takınacakları, ne kadar etkili olacakları önemli. Bu sürecin olumlu bir şekilde tamamlanması halinde bundan en fazla istifade edecek kişinin Erdoğan olacağını düşünenlere yukarıda sözünü ettiğim Haziran 2015 seçimlerini hatırlatmak isterim.

“Demirtaş ‘seni başkan yaptırmayacağız’dan ‘seni ömür boyu başkan yaptıracağız’ çizgisine geldi”

Demirtaş’ın yeni süreci başından itibaren desteklediği, bu bağlamda Öcalan ve Bahçeli’ye ek olarak Erdoğan’a da şükranlarını sunduğu açık. Ama buradan onu Erdoğancı ilan etmek çok abartılı. Öte yandan Demirtaş, kendisinin içeri girmesine itiraz etmeyen, hatta bunu mümkün kılan Kemal Kılıçdaroğlu’na kayıtsız şartsız destek verdi; aynı Kılıçdaroğlu ikinci tur öncesinde Zafer Partisi lideri Ümit Özdağ’a içişleri bakanlığı vb. sözü verdi, unutmayalım.

“Bu süreçte belki barış var ama Kürt sorununun çözümü ve demokratikleşme yok”

Özellikle muhalif çevrelerde bu itiraz, yani Öcalan’ın PKK’yı feshetme karşılığında hiçbir şey talep etmediği düşüncesi epey yaygın. Halbuki açıklamanın başlığında “barış” ve “demokrasi” birlikte telaffuz ediliyor, içinde de çok güçlü demokrasi vurguları var. Metnin okunmasından sonra Sırrı Süreyya Önder’in düştüğü “demokratik siyaset ve hukuk düzeni” dipnotunu da akılda tutmak lazım. Nitekim, CHP Genel Başkanı Özgür Özel, çalışmaların bir yıldır sürdüğünü, Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyelerinin de bulunduğu 20 kişilik bir hukuk komisyonunun çalıştığını söyledi.

“Erdoğan’dan demokrasi bekleyecek kadar saflar”

Öcalan’ın metni dikkatle okunursa demokrasinin inşasını kişilere bağlamadığı görülüyor: Örneğin, “Cumhuriyet’in ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırılırsa kalıcı ve kardeşçe bir süreklilik sağlayabilir. Bir siyasal sistem arayışında ve gerçekleştirilmesinde demokrasinin alternatifi yoktur. Demokratik uzlaşı temel yoldur. Barış ve demokratik toplum çağının dili bu gerçekliğe uygun olarak geliştirilmelidir,” diyen Öcalan, kendi kitlesine yepyeni bir vizyon sunuyor. Öte yandan, şunun altını çizmekte fayda var: Erdoğan otoriterliği “devletin bekası” üzerine inşa etti. Bunun en önemli ayağı da içiçe geçmiş olan Kürt ve PKK sorunları. Eğer bu sorunlar çözüm yoluna girerse devleti yönetenlerinin elinden en önemli silah alınmış olur.

“Öcalan çağrı yapsa bile Kandil onu dinlemez”

İktidar çevrelerinin de yer yer seslendirdiği bu itirazın çok da yerinde olmadığını dün yaptığım yayında anlatmaya çalışmıştım. Nitekim, 28 Şubat akşamı örgüt ateşkes kararı aldı ve Öcalan’ın sözünü ettiği konferans için kolları sıvadığını belirtti. Zaten bu süreç boyunca örgütün doğrudan ya da dolaylı olarak haberdar edildiği anlaşılıyor. Bundan sonra da İmralı ile Kandil arasında güçlü bir iletişim ağı kurulması bekleniyor.

“PKK silah bıraksa bile bazıları buna uymaz”

Yine dünkü yayında bu konuya da değindim. Olabilir, daha önce de kopuşlar olmuştu örgütten ama hiçbiri başarılı ve uzun ömürlü olmadı; bu sefer de öyle olacaktır. En önemlisi, bu tür kopuşların Kürtlerde bir karşılık bulacağını beklemek inandırıcı olmaz.

“Öcalan’ı serbest bırakacaklar!”

Aslında bu konu gündeme gelebilirdi. Nitekim Bahçeli bunu gündeme getirdi. Ama Erdoğan’ın da dediği gibi, Öcalan’ın böyle bir talebi ve beklentisi yok. Fakat onun İmralı’da yaşam koşullarının iyileştirileceği de muhakkak. Sürecin selameti açısından bu bir zorunluluk.

“Dış güçler izin vermez”

50 yıla yakın süren bir çatışmanın sonlanmasından memnun olmayacak, PKK’yı bölgedeki bazı hesapları için doğrudan ya da dolaylı olarak kullanmak isteyecek çok “dış güç” olduğu muhakkak. Zaten iktidarın bu süreci başlatmasının temel nedeni de bu olsa gerek. Bu hesapları ve oyunları bozmak da bize, bu ülkenin yurttaşlarına düşüyor. Bunu yapabiliriz ve yapmalıyız.

“Suriye’de bir formül bulmak zor”

Öyle gözüküyor ilk bakışta ama bir yıldır süren müzakerelerinin ana konularından birisinin, belki de birincisinin Suriye olduğu ve bu konuda da bazı temel hazırlıkların yapıldığı muhakkak. Bazılarının ileri sürdüğü gibi Öcalan ve PKK istese bie PYD/YPG kendi bildiği gibi -diğer bir deyişle ABD, İsrail gibi güçlerin çizdiği rotada- yoluna devam eder önermesi bu hareketin tarihini az buçuk bilenler için akılcı değil.

“Bundan bir şey çıkmaz”

27 Şubat itibariyle bu itirazın etkisi giderek azalacağa benziyor. Çünkü Öcalan’ın metni farklı kesimlerden bahane arayanlara hemen hemen hiçbir malzeme sunmadı.

“Bundan bir şey çıkmasın”

Yeni çözüm sürecine yönelik bu itiraz sahiplerine diyecek çok fazla şey yok. 27 Şubat itibariyle morallerinin epey bozulduğu görülüyor.