Abdullah Öcalan’ın PKK’ya hitaben yaptığı silah bırakma ve örgütü feshetme çağrısı bir dönemin sonunun ilanıdır. Güçlü bir çağrıydı; tarihi parantez böylelikle kapanmıştır. Eğer sonunu getirebilirse Türkiye, hem terör ve şiddet probleminden kurtulacak hem de Kürt meselesi çözmüş olacaktır. Şimdiden sonra süreci devam ettirmemek ve bu imkanı değerlendirmemek büyük hata olur.
Kandil ve Avrupa’daki PKK unsurlarının çağrıya uyacağını tahmin ediyoruz. Esasen bu garanti edilmese çağrı yapılmazdı. Bununla birlikte silah bırakmayacak veya şiddeti tercih etmeye devam edecek küçük gruplar olabilir ama artık bunun da kıymeti yoktur. Dünyada benzeri çözüm süreçlerinde, bazı örgütlerin içinde itiraz eden küçük gruplar olmuştur ama netice değişmemiştir. Bundan sonra yaşanabilecek şiddet olayları veya girişimleri Türkiye’nin bugün yakaladığı olumlu atmosferi etkilememelidir. Provokasyondan başka anlam taşımayacak böyle hamleler sürecin kesintiye uğramasına hem siyaset hem de toplum izin vermemelidir.
40 yılı aşkın bir süredir terör ve şiddetten çok çekmiş bir ülke, PKK kendisini feshederken süreci baltalayacak girişimlere karşı soğukkanlılığını kaybetmemelidir.
Asıl önemli noktaya gelelim…
Önceki akşam yapılan açıklamadan sonra PKK’nın veya PKK’ya bağlı grupların ne yapacağından daha önemli bir durum ortaya çıkmıştır.
Öcalan, PKK’ya “kendini feshet” çağrısı yaparken aynı zamanda bütün Kürtlere de “Şiddet dönemi bitmiştir” mesajını verdi. Çağrının PKK’ya yapacağı etkiden daha önemlisi budur. Böylelikle, Kürt halkı üzerinden şiddet üretmek ve silah yoluyla mücadele önermek veya bunun için destek imkanı ortadan kalkacaktır. Öcalan’ın bölge halkı üzerindeki moral otoritesi, yaptığı çağrıyı bu yönüyle daha etkili kılmaktadır. İmralı’dan gelen bu çağrı, şiddeti araç olarak kullanmak isteyen veya isteyecek olanlarla toplum arasındaki bağı koparacaktır. Olup bitenlerin en önemli sonucu budur.
Çağrı metninde bunun destekleyen başka unsurlar da var. Öcalan, Kürt siyasal hareketinin bilinen bütün siyasal hedeflerini de ortadan kaldırdı. Yusuf Ziya Cömert’in son derece isabetli tespitiyle Öcalan, sadece PKK’ya fesih çağrısı yapmakla kalmadı, “özerklik veya ayrı devlet” gibi bütün siyasal hedefleri de feshetti. Hitap ettiği kitleye, Türkiye’nin ortak demokratik gelişiminin bir parçası olmak dışında bir hedef göstermedi.
Gelelim meselenin en önemli noktasına… Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Erdoğan isterse; yani oy kaybetmek korkusuyla süreci yavaşlatmazsa bu yolun sonu hayırlı olur. Fırsat kaçmaz ve Türkiye kazanır. Ancak, 2015’te biten çözüm sürecindeki kötü hatıraları Cumhurbaşkanı’nı yakalar ve endişelerini depreştirirse risk olabilir.
Doğal olarak bazı adımlar gerekecek… Anayasa’daki vatandaşlık tanımı dahil mevzuatta inkar dönemi zihniyetini yansıtan bütün düzenlemeler kaldırılmalı. Şu ana kadar konuya dahil olmayan Ak Parti bu düzenlemelerin topluma anlatılması için kolları sıvamalı. Elini en azından MHP kadar taşın altına koymalı. Erdoğan, oy kaybetme korkusunu üzerinden yapılması gerekeni ertelememeli ve MHP Lideri Bahçeli’nin öncülük ederek tepkileri yatıştırmasını fırsat bilmeli.
Öcalan’ın çağrısının Suriye’yi kapsamadığı ve YPG/PYD’yi bağlamadığı tartışmaları da süreci etkilememeli. Öcalan bir çağrı yaptı diye Türkiye’nin bütün problemleri çözülecek değil. Hayat o kadar cömert olamıyor. Kaldı ki Türkiye’nin Suriye üzerinde zaten büyük bir gücü var. Zaman içinde orada bir tehdit gelişirse -ki bu eskiye göre daha zor- bununla pekala başa çıkabilir.
Erdoğan’ın çözümü istemesi, kolaylaştırması ve gerekenleri yapmasının yanında, Suriye odaklı tartışmalara karşı pozitif gündemle tavır ve inisiyatif alması şarttır. Türkiye’nin önceki gün girdiği atmosferin canlı kalması için başka da yol yoktur.